Daha önce, belirli stratejik hedefleri gerçekleştirmek için planlanmış 'akılcı' denge politikaları ile konjonktürel dalgalanmaların etkisi altında şekillenen tutarsız denge politikaları arasındaki fark üzerinde durmuştuk...

Burada 'akılcı' tanımına da açıklık kazandırmak gerekiyor...

Çünkü, akıldan kastedilen hiç kuşkusuz 'ortak akıl'dır ve birden fazla ' ortak akıl' türü vardır.

***

Bunlardan birincisi, 'devlet öncesi akıl' diyebileceğimiz, uluslaşma öncesinde tüm toplumların organizasyonlarını belirleyen kabilesel, cemaatsal, dinsel çıkarlara öncelik veren 'arkaik ortak akıl'...

İkincisi, ilk örnekleri bürokratik devlet yapılarında görülen ve modern devletlerin kurulduğu aşamada gelişen 'ulusal ortak akıl'...

Üçüncüsü, tüm insanlığın geleceğine yönelik projelere yönelen ancak henüz hiçbir yerde egemen olamamış 'evrensel akıl'.

Bu akıl türleri, insanlığın gelişmesinin bazı evrelerine denk düşmekle birlikte günümüzde her toplumun içinde, 'anakronik' bir şekilde varlığını sürdürebiliyor ve zaman zaman toplumsal şekillenmelere damgasını vurabiliyor...

***

Günümüzün gerçeğini belirleyen en etkili akıl türü, 'ulusal devlet aklı'dır...

Evrensel ütopyaları gerçekleştirmeye yönelik akıl türleri veya cemaatsal/kabilesel özlemleri gerçekleştirmeye yönelik 'distopik' akıl türleri, zaman zaman toplumu etkileri alsalar bile bir süre sonra 'devlet aklı' lehine sahneden çekilmekte ya da yok olmak zorunda kalıyor...

Örneğin, geçmişte iktidara geldikleri ülkelerde geleceğe yönelik sınıfsız ve sömürüsüz toplum projelerini uygulamaya çalışan komünist akımlar, sonunda her yerde 'ulusal' devlet modeline dönmek zorunda kalırken...

IŞİD örneğinde görülen bazı 'distopik' akımlar kimi yörelerde geçici iktidarlar kurmayı başarsalar da, çağın gereklerine uymadıkları için kısa zamanda dağılıp gidiyor.

***

Sözünü ettiğimiz ortak akılları oluşturan, hiç kuşkusuz egemen üretim ve yaşam tarzlarıdır...

Ve bunları yaşatabilmek için ortama uygun 'denge politikaları' gerekmektedir.

***

Bu gerçeği en açık Marksizmin şekillendiği dönemde görüyoruz...

19. yüzyılın sonlarına denk gelen o dönemde işçiler arasında yaygın taraftar kitlesine sahip Anarşist akım, emekçilerin bizzat kendileri tarafından oluşturulacak 'devletsiz bir toplum' hayal ediyordu... Buna karşılık, aynı ideali paylaşan Marksist akım, bu amaca ulaşabilmek için işçilerin devlet mekanizmasını kullanacağı bir geçiş dönemi gerektiğini savunuyordu...

Anarşist akımın önde gelen kuramcılarından Bakunin, o dönem Marx ile giriştiği polemiklerde geçici de olsa devlet aklını egemen kılmanın fiilen (Marx Alman olduğu için) Alman devletini egemen kılmaya çalışmakla aynı anlama geleceğini söylüyor ve Almanya örneğinde sınıfsal açıdan birbirine düşman olan sosyalist Marx ve burjuva Bismarck'ın aslında 'büyük bir Germanik devlet kurma' fikrinde birleştiklerini savunuyordu.

***

Bu fikir, o zaman Marx tarafından şiddetle reddedilmişti...

Marksist görüşü savunan Lenin de, Rusya'daki sosyalist devrimin hemen öncesinde yayınladığı 'Nisan Tezleri' başlıklı tezlerinde kuracakları devletin aslında devlet olmayan bir geçiş aracı olacağını ve bu aracın kitlelere en geniş özgürlükleri tanıyacağını ilan etmişti...

Nitekim, Sosyalist Ekim Devrimi'nin gerçekleşmesinin hemen ardından Komünist Parti yönetimi, fabrikaları işçi komitelerine vererek, tarım topraklarını köylülere dağıtarak ve 'sovyet' adı verilen konseylere en geniş siyasal özgürlüğü tanıyarak bu tezleri hayata geçirme uğraşına girmişti.

***

Ancak bu politika, hayatın gerçeklerine uymadığı için uygulanamadı...

Savaşın devam etmesi devleti askerileştirdi; sosyalizmin Rusya ile sınırlı kalması bürokratlaşmayı getirdi; ekonomide ise, Lenin'in deyişiyle 'tekelci devlet kapitalizmi' egemen oldu...

Stalin, bu modeli 'sosyalizm' adı altında geliştirdi ve yeni kurulan toplumun iç ve dış denge politikalarını bu temel üzerine oturttu.

***

Bakunin'in savunduğu ütopik görüşler dünyanın hiçbir yerinde uygulama alanı bulamazken, Marx'ın savunduğu görüş bir dönem dünyanın üçte birine egemen oldu...

Ancak o da sonunda 'ulusal devlet aklına' yenik düştü...

İçinde yaşadığımız çağın gerçeği budur!

(Devam edecek)