Bir önceki yazımızda Atatürk'ün Anadolu'ya tam yetkili ordu müfettişi olarak gönderilmesi olayına değinirken, Mustafa Kemal Paşa ile Vahdettin arasındaki ilişkinin Birinci Dünya Savaşı yıllarında başladığını söylemiştik... O yıllarda Vahdettin henüz 'veliaht prens', Mustafa Kemal Paşa ise Çanakkale kahramanıydı...

Vahdettin'in Almanya'ya yaptığı ziyarete Paşa'nın ordu temsilcisi olarak katılması ile başlayan bu iki tarihsel kişilik arasındaki ilişkiyi anlayabilmek için bu olayın biraz daha öncesine gitmek gerektiğini de sözlerimize eklemiştik...

Çünkü bu gezinin gerçekleşmesinden önce Osmanlı sarayında ilginç gelişmeler yaşanmıştı...

Vahdettin'in veliaht prens haline gelmesi de doğrudan bu olaylarla bağlantılıydı.

***

Vahdettin'den önce Osmanlı tahtında İttihat ve Terakki'nin etkisi altındaki Mehmet Reşat oturuyordu...

Son derece pasif ve hasta bir kişi olan Mehmet Reşat'ın ölmesi durumunda tahta o zaman Vahdettin'in önünde veliaht prens olan Yusuf İzzeddin Efendi geçecekti...

Yusuf İzzettin Efendi, 1910 yılında İngiltere Kralı VII. Edward'ın cenaze törenine olağan üstü bir heyetle katılmış, İngiltere'nin yeni kralı George'un 22 Haziran 1911'de yapılan taç giyme töreninde hazır bulunmuş ve Kral George'dan Victoria nişanı almıştı... Dolayısıyla 'İngiliz yanlısı' olarak tanınmaktaydı.

***

Yusuf İzzettin Efendi, Almanlara duyduğu tepkiyi 1915 yılında Çanakkale cephesine yaptığı ziyaret sırasında göstermiş, Çanakkale cephesinin askeri komutanı Liman von Sanders'in önünde aslında ülkenin fiili yöneticisi olan Enver Paşa'yı azarlamıştı...

Ne var ki, bu olaydan kısa bir süre sonra tedavi amacıyla yurtdışına çıkmaya hazırlanırken 'intihar' ettiği açıklandı...

İlber Ortaylı, bu olaya ilişkin olarak şu saptamayı yapmaktadır: 'Sultan Abdülaziz'in oğlu veliaht Yusuf İzzettin Efendi Almanlara, İttihatçılara ve Enver Paşa'ya olan muhalefetini gizlememiştir. Enver Paşa'ya ağır hakarette bulunmuştur. Almanların ve diğer komutanların önünde hakaret etmesi yanlış bir harekettir. Üstelik hemen müstakil bir barıştan bahsetmiştir. Yusuf İzzettin Efendi'nin bu hadisenin hemen ardından gelen 'intiharı' Enver Paşa'nın değil doğrudan doğruya Almanların tertibidir.'

***

Yusuf İzzettin Efendi'nin 'intiharı' olayı, babasının tahttan indirildikten sonra 'intihar etmesi' olayına son derece benzemektedir...

Bilindiği gibi Mithat Paşa ve dönemin genelkurmay başkanı Serasker Hüseyin Avni Paşa'nın da içinde olduğu bir darbe ile devrilen Abdülaziz, iddiaya göre bileklerini keserek intihar etmişti... Ancak bu olayın bir intihar vakası değil bir 'cinayet' olduğu iddia edilmişti.

Yusuf İzzettin Efendi'nin bileklerini keserek intihar etmesi tıpkı babasının ölümünde olduğu gibi şehzade'nin ölümünde de bir 'cinayet' olduğu iddialarına yol açtı.

***

Abdülaziz'in ölümünden sonra tahta çıkan V. Murad'ın bu olaylardan çok etkilendiği ve akli dengesinin bozulmasında bu olayın önemli bir rol oynadığı söylenir.

V. Murad'ın hastalığı nedeniyle tahtı terk etmek zorunda kalmasının ardından II. Abdülhamid tahta oturdu...

II. Abdülhamid de 1908 yılında Makedonya'daki askerlerin başlattığı bir ayaklanmayla tahttan indirildi.

***

Vahdettin 'veliaht prens' olduğunda tablo buydu...

Açıktır ki kuşkucu bir yapıya sahip olan Vahdettin kendisinden önceki veliahtın Alman karşıtı olmasından ötürü bir şekilde 'tasfiye edildiğini' biliyordu...

Büyük ihtimalle kendisini Almanya'ya davet edenlerin düşüncesinin de ona güçlerini göstermek ve selefinin yolundan gitmemesi için bir uyarıda bulunmak olduğunu düşünüyordu.

***

Peki, Mustafa Kemal Paşa'nın Vahdettin'in yanı sıra bu heyete dahil edilmesinin sebebi neydi?..

Mustafa Kemal de Birinci Dünya Savaşı'nda Almanya'nın yanında yer almamıza özellikle de ordunun Alman generallerinin emrine verilmesine karşıydı...

Henüz yarbay rütbesiyle katıldığı Çanakkale cephesinde Alman generali ve Osmanlı mareşalı olan Liman von Sanders ile fikir ayrılıkları yaşamıştı. Ancak iyi bir asker olan von Sanders, bu fikir ayrılıklarına karşın çarpışmalar başlayınca hemen tüm askeri güçleri onun emrine vermekten çekinmemişti... Mustafa Kemal bu olaylar sonunda 'Çanakkale kahramanı' olarak büyük ün kazanmış ve Enver Paşa kendisini önce albaylığa sonra da paşalığa terfi ettirmek zorunda kalmıştı...

Dolayısıyla Almanların tıpkı Vahdettin gibi Mustafa Kemal'e de mutlaka 'kazanılması gereken' bir kişilik olarak baktıkları ve heyete dahil edilmesini bunun için istedikleri düşünülebilir...

Kuşkusuz her iki kişilik de Almanların niyetini anlamıştı ve bu durum aralarında bir tür dayanışma yaratmıştı.

(Devam edecek)