Bir önceki yazımızın sonunda Samuel Huntington'un 'medeniyetler çatışması' tezlerini 2000'li yılların başında revize ederek güncelleyen Stratfor kurucusu George Friedman'ın görüşlerini hatırlatmıştık...

Friedman, yeni dönemde Rusya ve Çin'in ABD ile rekabete girdiğini, Rusya'nın hedef olarak öncelik taşıdığını, 2020 yılında Batı dünyası ile Rusya arasında bir savaş çıkacağını savunuyordu...

Bu savaşa öncülük etme görevini de Türkiye'ye veriyordu.

***

Friedman, 'Gelecek 100 Yıl-21. Yüzyıl için Öngörüler' başlıklı kitabında Türkiye'yi bu role hazırlamak için onun İslam dünyasının lideri olarak bir 'süper güç' haline geldiğini ve önümüzdeki dönemde Arap ülkelerini de kapsayan Osmanlı İmparatorluğundan daha geniş bölgesel bir imparatorluk oluşturacağını ilan etti...

Bu görüşler, Türkiye'de bazı kesimler tarafından coşkuyla karşılandı...

1990 yılında, Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi'nde yardımcı doçent olarak çalışan Ahmet Davutoğlu, o dönemde yazdığı 'Stratejik Derinlik' adlı kitapta bu görüşleri kuramsallaştırdı ve kitabının kendisine kazandırdığı itibarla siyasete girerek hızla yükseldi.

***

Bu yükseliş, sözü edilen tezlerin ülkeyi yönetenler arasında da nasıl revaç bulduğunu açık bir biçimde göstermektedir...

Hatırlayalım...

1995–1999 yılları arasında Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde çalışan Davutoğlu, 1998–2002 yıllarında, Silahlı Kuvvetler Akademisi ve Harp Akademilerinde misafir öğretim üyesi olarak ders vermeye başladı...

Daha sonra profesör olarak Beykent Üniversitesi'nde üniversite yönetim kurulu üyeliği, senato üyeliği ve Uluslararası İlişkiler Bölümü başkanlığı, Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde de misafir öğretim üyeliği yaptı...

2009–2014 yılları arasında Dışişleri Bakanlığına getirildi...

2014–2016 yılları arasında önce Başbakan Vekili, daha sonra AK Parti genel başkanı ve başbakan oldu.

***

Davutoğlu'nun görüşlerinin özü 'Stratejik Derinlik' adlı kitabının arka kapağında şöyle ifade ediliyordu:

'Küreselleşme kaçınılmaz bir şekilde başta Asya olmak üzere bütün insanlık birikimini tarihin akış seyrinde tekrar devreye sokacak unsurlar taşımaktadır. Tarihî birikimi etkin bir açılıma temel sağlayacak toplumların öne çıkacağı bu süreçte Türkiye tarihî derinliği ile stratejik derinliği arasında yeni ve anlamlı bir bütün oluşturma ve bu bütünü coğrafî derinlik içinde hayata geçirme sorumluluğu ile karşı karşıyadır. Stratejik açıdan mihver bir ülke olan Türkiye, bu sorumluluklarının gereğini yerine getirmesi durumunda, yeni dengelerin oluşacağı daha istikrarlı uluslararası konjoktürlere daha uygun şartlarda giren merkez bir ülke konumu kazanacaktır.'

Huntington ve G. Friedman'ın yukarıda sözünü ettiğimiz projeleriyle paralellik arzeden bu görüşlerin hayata geçirilmeye çalışılması, Türkiye'nin Arap Baharı politikasının şekillenmesinde ve 2015 yılında Suriye savaşı sırasında Rus uçağının düşürülerek Rusya ile ilişkilerin kopma noktasına getirilmesinde önemli bir rol oynadı.

***

Ancak 'İslamcı akımlar' içerisinde bile daha en başından bu konularda kuşkucu olanlar da vardı...

Örneğin 14 Mart 2009 tarihinde Saadet Partisi'ne yakın Milli Gazete'nin kitap tanıtımı bölümünde Friedman'ın kitabı tanıtılırken şu ifadeler yer alıyordu:

'Kitapta, Friedman'ın söyledikleri Türkiye'de geniş bir kitlenin de yüreğini okşuyor. 'İslam dünyasının liderliği', 'Osmanlı hakimiyeti', 'Türkçe'nin dünya dili olacağı', Türkiye'nin bölgesel bir güç olacağı vurgusu yapan Friedman'ın söyledikleri aslında yeni şeyler değil. ABD uzun bir süreden beri Orta Doğu ve Uzak Asya'da Türkiye'nin rol üstlenmesini istiyor. Irak, Filistin, Suriye, İran, Afganistan, ve Pakistan'da büyüyen sorunlar arasında ezilen ABD, Türkiye'yi bu alanlarda aktif hale getirerek, bir az olsun nefes alma telaşında... Oyunu kuranlar Türkiye'nin bu şekilde ön plana çıkmasını istiyorlar. Havanda su dövdürüyorlar yani. Perdenin arkası hayli karanlık anlayacağınız.'

(Devam edecek)