İYİ Parti, son yıllarda artan şiddete karşı harekete geçti. Parti, Ankara’da bu hafta sonu (16-17 Kasım’da) “Şiddet ve Şiddetle Mücadele Çalıştayı” düzenleyecek. Amaç şiddetin nedenleri, sonuçları ve önlenmesiyle ilgili toplumsal bilinci artırmak ve şiddetle mücadeleye ilişkin yasal tedbirleri tartışmaya açarak bir yol haritası çizmek.
Çalıştayın başındaki isim Kevser Ofluoğlu. İYİ Parti Kadın, Aile ve Sosyal Hizmetler Başkanı. Kevser Ofluoğlu aynı zamanda asker kökenli. Emekli albay. Gülhane Askeri Tıp Akademisi mezunu. 18 yıl askeri sağlık sistemi içinde farklı yerlerde idarecilik yapmış. Sivas, Tatvan, Bitlis ve Sarıkamış'ta OHAL dönemlerinde görev almış.
2017 yılında emekliye ayrılan Ofluoğlu, ‘Cumhuriyetin değerlerine sahip çıkmak adına mücadeleme devam ettim’ diyor. ‘Bu Cumhuriyet’e bir borcum var’ diyerek siyasete girme nedenini şöyle anlatıyor: “Siyasete millete hizmet etme anlayışıyla bakıyorum. Çünkü ileride çocuklarıma, torunlarıma ‘Ben oturmadım, Cumhuriyete sahip çıkmak adına mücadele ettim’ diyebilmek için siyasete girdim. Atatürk’e minnet borcu olan Cumhuriyetin kazanımlarıyla bir yerlere gelmiş, sekiz çocuklu bir çiftçi ailesinin çocuğum. Bu mücadeleyi sürdürmeliyim, bu birikimi kullanmalıyım diye düşündüm.”
İYİ Parti Kadın Aile ve Sosyal Hizmetler Başkanı Kevser Ofluoğlu www.baskentgazete.com.tr Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Nursel Dilek Manavbaşı’nın sorularını cevapladı. Yaklaşmakta olan ‘Şiddet ve Şiddeti önleme Çalıştayı’ ile ilgili bilgi veren Ofluoğlu Bahçeli’nin Öcalan çıkışına da sert tepki gösterdi.
-Asker kökenli bir isimsiniz. Aklınızdan geçiyor muydu siyaset?
Yani asla böyle bir niyetim yoktu. Siyasete girişim benim için memlekete hizmetin devam etmesi manasında oldu. Siyaseti bilerek ya da siyasetin hal tarzını bilerek girmedim. Belki bilseydim hiç girmeyebilirdim! Ancak Atatürk’e minnet borcu olan Cumhuriyetin kazanımlarıyla bir yerlere gelmiş, sekiz çocuklu bir çiftçi ailesinin çocuğum. Bu mücadeleyi sürdürmeliyim, bu birikimi kullanmalıyım diye düşündüm. Çünkü ileride çocuklarıma, torunlarıma ‘Ben oturmadım, Cumhuriyete sahip çıkmak adına mücadele ettim’ diyebilmek için siyasete girdim. 5.5 yıl ilçe başkanlığı yaptım Çankaya’da. 2023’te milletvekili adayıydım. Sonrasında da Sayın Meral Akşener’in talebiyle Mamak Belediye Başkan adayı gösterildim. Siyasete millete hizmet anlayışıyla bakıyorum. Atatürk'ün milliyetçi, demokrat ve kalkınmacı duruşuyla İYİ Parti'deyim. Ben Atatürkçü bir milliyetçiyim ve Atatürk'e minnet duyan, sonuna kadar da minnetle anacak bir Cumhuriyet kadınıyım.
-Nerelerde görev yaptınız?
Benim eşim de devre arkadaşım. İlk tayin yerim İstanbul'du. Kısa süre kaldım. Ben Gülhane Askeri Tıp Akademisi mezunuyum. Sağlık sınıfı subay olarak 1990 yılında hemşirelik okulundan mezun oldum. 18 yıl askeri sağlık sistemi içinde farklı yerlerde idarecilik yaptım. Sekiz sene sağlık astsubay okulunda hocalık yaptım. Bölüm başkanlığı, hastane idare amirliği, hemşirelik hizmetleri müdürlüğü, baş hemşirelik yaptım. Çok farklı görevlerde bulundum. Millî Savunma Bakanlığı’nda daire başkanlığı yaptım. Sarıkamış’ta ordu evi müdürlüğü yaptım. Hasan Iğsız Paşa’nın, Ergün Saygun Paşa’nın özel kalem müdürlüğünü yaptım. Balyoz, Ergenekon sürecinde oradaydım. O süreçte itibarsızlaştırılmak için mahkemeye verilen subaylardan biriyim. Dava dört yıl sürdü. Benim hakkında dava açtıran savcı Fetöcü olduğu için atıldı ama benim davam dört yıl sürdü. Ben mücadeleden vazgeçmedim. Özellikle bunu vurgulamak istiyorum. Bu cumhuriyete bir borcum var. O yüzden yükselirse Türkiye, kadınların omuzlarında yükselecek. Buna da inanıyorum.
İYİ PARTİ OLDUĞU SÜRECE ÖCALAN MECLİSE GELEMEZ
-Emekli bir askersiniz; OHAL döneminde doğuda, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde görev yaptınız. Geçen haftalarda MHP lideri Bahçeli’nin Öcalan çıkışını bir asker ve siyasetçi olarak nasıl değerlendirirsiniz?
İYİ Parti olduğu sürece bunun gerçekleşmesi mümkün değil. Biz bunun teminatıyız. O bebek katili, uyuşturucu baronu, terörist başı asla ve kat'a meclise gelemez. Meclise davet edilip konuşmasını söylemek bile binlerce şehide, şehitlerin emanetlerine, gazilere yapılacak en büyük hakarettir. Asla böyle bir şey gerçekleşmez. Ben askerim, muharip sınıf değilim. Yani öyle eline her sopayı alanın, televizyona çıkıp da stratejist gibi konuşacağı şekilde vurgu yapacak değilim; ama yaklaşık 35 yıl o şanlı üniformayı giymiş, askeri terbiyeyi almış, Türkiye Devleti'nin milletiyle bölünmez bütünlüğüne inanan, Bayrağının Türk bayrağı, yönetim şeklinin Cumhuriyet olduğuna inanan, dilini Türk dili olduğuna inanan Türk devleti, Türk bayrağı, Türk milleti, Türk vatanı diyebilen bir partinin mensubuyum. O üniformayı çıkarıyoruz resmi olarak ama ruhundan ölünce çıkaracak olan bir asker olarak bu söylemin çok talihsiz, gaflet ve dalalet içinde gerçekleşmiş bir söylem olduğuna inanıyorum. Maksadının ne olduğunu ikinci söyleminde zaten kendisi ifade etti. Erdoğan’ın bir kez daha seçilmesini istiyor. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin sınırları Arap devletlerinde olduğu gibi cetvelle çizilmedi. Bedeller ödeyerek geldik bugünlere. Çanakkale Harbi'nde, Kurtuluş Savaşı'nda, Milli Mücadele'de ödendi. Umut hakkı diye bir haktan bahsediyorlar. Evet. Bir hak varsa şehitlerin hakkı vardır. Şehitlerin emaneti eşlerinin, çocuklarının, annelerinin, babalarının hakkı vardır. Bir hak varsa hayatlarının baharında bütün yaşanmamışlıklarını vatana feda eden gazilerin hakkı vardır.
-Sizce Türkiye’de bir Kürt sorunu var mı? Yeni bir demokratik açılım süreci daha yaşar mı Türkiye?
Bana göre Türkiye'de Kürt sorunu yok. Türkiye'de bir PKK sorunu var ama o itilaf devletinin devamı küresel güçler ve ülke içindeki iş birlikçileri hala PKK sorununun Kürt sorunu gibi algılanmasına neden oluyor. Bütün Kürtleri PKK’nın altında eşitleyip PKK'nın temsilcisi gibi gösteriyorlar. Neticede maksat nedir? 2012 seçimlerindeolduğu gibi yeniden, mütemadiyen, sonsuza dek iktidarda kalabilmek adına her yolun kendileri için mübah olduğunu değerlendirip bu yollara başvuruyorlar.
AİLE KURUMUNA OLAN GÜVEN AZALDI ŞİDDET ARTTI
-Şiddet ve Şiddetle Mücadele Çalıştayı kimin fikriydi? Nasıl çıktı ortaya?
Son yıllarda özellikle bu yıl kadın cinayetleri giderek artıyor. Bu yıl da erkekler kadınları öldürürken maalesef çocukları da öldürmeye başladı. Aile cinayetleri ortaya çıktı. Bu artan şiddet sarmalı, bizi şiddetle nasıl mücadele edebiliriz sorusuna götürdü. Ocak ayından günümüze kadar 282 kadın cinayeti işlendi. Cinayetleri Durduracağız Platformu’na göre de 184 şüpheli kadın cinayeti var. Bu verileri maalesef artık TÜİK gibi devlet kurumlarından alamıyoruz. Bunları yayınlamıyorlar. Bununla ilgili bakanlıklar belki tedbir almayı hızlandırırlar diye umut ettik ama bununla ilgili bir gelişme olmadı. Çocuk cinayetleri, Narin olayı, Sıla bebek olayı… Ondan önce işlenen ve unutulan yüzlerce çocuk istismarı, kadın cinayetleri, yaşlılar, engelliler….Ve maalesef Türk toplumu kendisini yapan erdemleri son yıllarda ne yazık ki kaybetti.
-Bunun altında ne yatıyor sizce? Neden toplum değerlerini kaybederek bir şiddet sarmalının içine girdi?
Bunun bir sürü nedeni var. Ekonomik kriz, işsizlik, enflasyon, uyuşturucu ve kutuplaştırma siyaseti… Bundan besleniyorlar. Hakikaten ailelerde bile siyasi konuşmalar, bölünmelere yol açıyor. Aile kurumuna olan güvenin azalması da şiddeti tetikliyor. Toplumsal ayrımcılık bu iktidarın işine yarıyor. Dini, etnik, siyasi ayrımcılık, cinsiyet ayrımcılığı kadına uygulanan şiddetin önemli nedeni. Kadını özgür bir birey olarak kabul etmeme de bunu dayatıyor. Eşinin soyadını almadan kendi soyadını alamazsın. Buna yönelik son yargı paketinde değişiklik teklif etmeleri bile biz kadınları birey olarak görmek istememelerinden kaynaklanıyor. ‘Sen bağımsız değilsin. Sen erkeğin hükmü altında bir canlısın’ diyor. Biz istiyoruz ki karar verici mercilerde kadınlar olmalı. Bir medya kuruluşunun başında, sadece aile, kadın değil, kritik bakanlıklarda kadın olmalı.
Geçen yıl 570 bine yakın evlilik gerçekleşti Türkiye'de. 171 bin de boşanma oldu. Ve boşanmalardan 171 bin çocuk velayete verildi. Burada bireysel ve toplumsal, kültürel, ekonomik faktörler insanların kişiliklerini maalesef değiştirdi. Yani aç insanın erdemli davranmasını bekleyemezsiniz. Ailenin geçimini sağlayan kişi o gücü bulamadığında bu onda korkunç bir kaygı ve umutsuzluk yaratıyor. O kaygı ve umutsuzluk şiddete dönüşebiliyor. Bu bir gerekçe değil ama dönüşebiliyor. Yani evine çekip çeviremeyen, çocuğunun okul masraflarını karşılayamayan, ekmeğini getiremeyen, gıdasını getiremeyen bir babanın veya annenin yaşadığı stres, şiddete dönüşebiliyor.
-Bir de hukuki boyutu var tabii.
Evet hukuki yetersizlikler, verilen cezaların yetersiz olması, şiddeti tetikliyor. Narin'in olayında yaklaşık iki buçuk ay oldu. Hala Türkiye bu olayın magazinini konuşuyor. Burada bir çocuk katledildi ama bir sonuç hala elde edemedik.
-Siz bu çalıştayda neyi amaçlıyorsunuz?
Üç aylık bir çalışma bu. Ankara’dan dokuz üniversiteden 63 akademisyen. Bunların içerisinde profesörler var. Hep şiddet alanında çalışmış. Kadın şiddeti, çocuk şiddeti, yaşlı, engelli, eşitsizlikler üzerine çalışmış akademisyenler, sosyologlar, psikologlar, sosyal hizmet uzmanları, psikolojik danışmanlar, Barolar Birliği'nden, Ankara Barosu'ndan şiddet alanında çalışmış, hukuk insanları var. Çalıştayda, şiddet "Toplumsal Normlar ve Şiddet", "Cinsiyet Temelli Eşitsizlikler ve Kadına Yönelik Şiddet", "Çocuğa Yönelik Şiddet ve Çocukların Korunması", "Ailenin Korunması ve Aile İçi Şiddet" ile "Medyadaki Şiddetin Yansımaları ve Dijital Şiddet ile Mücadele" başlıklarında ele alınarak, çözüm önerileri oluşturulacak. Çalıştayın sonuç bildirgesi, bakanlıklar ve ilgili kurumlara gönderilecek. Bu bir kitapçık haline getiilecek ve bilimsel bir referans kaynak olacak. Çözümün parçası olarak neler yapılacağını hukuki anlamda da dahil bir toplumsal uzlaşı yani bu işin bu işi ilgilendiren bütün bilim insanlarıyla bir istişareyle yeni gelişen bilimsel yenilikler ışığında yapacağız bu çalışmayı. Bilim bize yol gösterecek. Biz bunu alıp kendi parti politikamızda belirleyeceğiz. Adalet Bakanlığı’na, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı’na, Jandarmaya, partilerin ilgili başkan yardımcılarına da bu bildirgeyi soracağım. Kendi teşkilatlarımızda bu bildirgeyi yönlendirip gerekirse parti içi eğitimlerle halka ulaşıp bilgilendirme, bilinçlendirme yapacağız. 210 bin çocuk, son on yılda cinsel istismara uğramış. Biz çözümün bir parçası olan bir partiyiz. İktidar görevini yapamıyor. Kadınını yaşatamıyor, çocuğunu yaşatamıyor, çocukları koruyamayan bir sistem var. Atatürk diyor ki ‘Yeryüzünde gördüğünüz ne varsa kadının eseridir.’ Ancak bugün geldiğimiz nokta çok acı verici. O yüzden kadınlardan aldığımız, Atatürk’ten aldığımız güçle yola çıkıyoruz.
FOTOĞRAF: MUHAMMED ALİ YAHŞİ