Kadına şiddet dünyada da ülkemizde de önemli sorunlardan biri. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nü henüz geride bırakmışken kadına şiddeti protesto eden eylemler, şiddete çözüm arayan paneller de devam ediyor. Bu bağlamda Başkent olarak kadına şiddet sorununu çocukluğunda ve gençliğinde şiddete uğramış ancak bunun üstesinden gelerek, kendini gerçekleştirmiş bir kadın Uluslararası Gazeteciler Konfederasyon Başkanı ve aile terapisti Süreyya Terzioğlu ile konuştuk. Terzioğlu, bir toplumun gelişmişlik düzeyinin kadınlara verdiği değerle belirlendiğini belirterek, “Kadına şiddet sorununu toplum olarak çözmek zorundayız. Sosyoekonomik düzeyi düşük olan ailesinden ya da evlendikten sonra, kocasından şiddet gören, öz benlik saygısı düşük olan kadınların kendi kaderlerini çocuklarına daha fazla yansıttığını, daha fazla şiddet uyguladıklarına acı bir şekilde tanık oluyoruz. Şiddet sorununu eğitimle ve bilinçle aşabiliriz. Ailelerin ve toplumun eğitilmesi, bilinçlendirilmesi bu konuda geniş çapta danışmanlık hizmetlerinin verilmesi ve en önemlisi destek sistemlerinin kesintisiz ve en ücra yerde bile sağlanması ile çözümlenebilir. Bu konuda sağlık, eğitim, güvenlik, aile politikaları konularında yerel, genel tüm yönetimlere ve yetkililere önemli görevler düşmektedir.” dedi.

Kadına şiddetle birlikte çocuk istismarı olaylarının yaşandığını hatırlatan Terzioğlu, “Bu ülkenin geleceği, bekası, umudu, güneşi, yarınları dolayısıyla bir çocuğun eğitimi sağlığı en başta yaşama hakkı elinden alındığı durumlar nasıl ortadan kaldırılır ona bakmak lazım diye düşünüyorum. Çocuğa şiddetin başlıca sebeplerinden biri anne babanın bilinçsiz olması. Çocuk istismarının çok ağır cezalarla cezalandırılması, bu ceza yasalarının yürürlükte olması ve adalet sisteminin çok iyi çalışması şart.” diye konuştu.               

Kadın şiddeti sorunu toplumumuzun kanayan bir yarası şiddetin temelinde yatan asıl sorun size göre nedir?

Eğer kadına bir şiddet varsa kadın ivedilikle koruma altına alınmalı. Aslına bakarsanız kadına şiddet konusunda kadının gerçekten şiddet görüp görmediği konusu derinlemesine incelenmeli ve bu noktada insan olarak bir erkeğin de haksızlığa uğratılmaması gerek. Çünkü nihayetinde sorun insan hakkı temelli bir noktada duruyor. Kadına şiddet sorununu toplum olarak çözmek zorundayız. Sosyoekonomik düzeyi düşük olan ailesinden ya da evlendikten sonra, kocasından şiddet gören, öz benlik saygısı düşük olan kadınların kendi kaderlerini çocuklarına daha fazla yansıttığını, daha fazla şiddet uyguladıklarına acı bir şekilde tanık oluyoruz. Şiddet sorununu eğitimle ve bilinçle aşabiliriz. Ailelerin ve toplumun eğitilmesi, bilinçlendirilmesi bu konuda geniş çapta danışmanlık hizmetlerinin verilmesi ve en önemlisi destek sistemlerinin kesintisiz ve en ücra yerde bile sağlanması gerek. Bu konuda sağlık, eğitim, güvenlik, aile politikaları konularında yerel, genel tüm yönetimlere ve yetkililere önemli görevler düşmektedir.

Evlilik terapisti olarak gözlemlerinize bakacak olduğunuzda çiftler arasında sorunlar çoğunlukla ne oluyor?

Danışanlarımın en çok yakındığı konular aslında konuşmayı becerecek kadar birbirlerine sabır göstermemeleri ve empati yapmamalarından kaynaklanan sorunlar oluyor. Aslında birçok evlilikteki sorun küçücük çözüm önerileri ile düzelecek halde ama, birbirlerine saygı duymayan, dinleme ve empati yapma zahmetinde bulunmayan çiftler arası sorun o kadar büyüyor ki bazen boşanma ile bazen şiddetle ikisinin de kaybettiği bir durumla sonuçlanıyor.

Siz de şiddet görmüş bir kadınsınız kendi hikayenizden çıkarılması gereken sonucun ne olduğunu anlatırsınız?

Şöyle 16 sene önceki halime dönüp geriye baktığımda, aslında şimdiki bilinçte olsaydım bu kadar acı çeker miydim? Hayır. Ne o şiddete maruz kalırdım ne de ömrümün en güzel ve verimli zamanlarını çöpe atardım. Hatayı bir kere başta yapmazdım. Mutsuz bir evden, şiddetten, sevgisiz bir ortamdan kaçmak için evlenmek bir genç kızın yapacağı en büyük hatadır. Çünkü daha kendini ailenin içinde koruyamazken yeni bir aile içinde kendini koruyacağının garantisi olamaz. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak kurtuluş olamaz. Anne babaların çocuklarına vereceği en önemli gelecek onları huzurlu ve güvenli bir yuvada olmalarını sağlamaktır. Benim gibi hem fiziksel, hem ruhsal hem ekonomik şiddet görmüş bir kadının silkelenip çocuklarını korumak için verdiği mücadele sadece kendini değil aynı zamanda başka mağdur kadınları ama özellikle örselenen yavruları kurtarmaya yönelik bir mücadeleye dönüşmüş oldu. Beni bu kadar güçlü kılan şey kendimi değil çocuklarımı korumak adına başlattığım bir direniş ve ayaklanmaydı. Kadınlara şunu söylemeliyim ki, kendilerine ve çocuklarına verecekleri en güzel şey çalışmaları, kendilerini yetiştirmeleri ve ayakları üzerinde durabilen güçlü bireyler olmalarıdır. Önce onlar kendilerini sevmeli ve kendilerine saygı duymalılar ki eşleri de bunu görsünler ve onlara saygı duysunlar. Kendilerine saygı duymayan bir adamla yaşamak yerine, tek başına ama saygın, şiddetsiz yola devam etmeye cesaret etsinler.

Çocuk istismarına karşı anne eğitiminin önemli olduğunu da biliyoruz buna dair ne anlatırsınız?

Çocuk istismarı, çocukların ve bence çocuk olmasa da kendini koruyamayan yaşı kaç olursa olsun zihinsel engeli bulunduğu için hep çocuk gibi masum kalanların, beden ve ruh sağlıklarının zarar görmesine, ruhunu ya da bedenini, gelişimini örseleyen tüm kasıtlı davranışları kapsar. Çocuğa yapılan ister fiziksel temas, ister cinsel içerikli bir konuşma, resim ya da video paylaşımı olsun her şey cinsel istismardır. Üstelik bu ‘bir kereden bir şey olmaz’ ya da ‘çocuğun rızası’ var gibi ahlaksızca savunmaların da konuşulamayacağı kadar önemli ve çok hassas bir konudur. Bir çocuğun ihmali ya da ihmali sonucu yaşadığı istismara maruz kalması sadece onun bakımı ile sorumlu olanların yani ailesinin değil, o sokağın,  mahallenin, o şehrin, devletin de sorunudur. Çocuk o ülkenin korunmasız, biçare yavrusudur ve onu korumak her yetişkinin sorumluluğu dahilindedir. Bir çocuğun istismarına sessiz kalmak, bunu önlememek, ya da öğrendikten sonra ihbar etmemek bile ağır cezalar gerektirmelidir. Bu ülkenin geleceği bekası umudu, yarınları olan çocukların eğitimi, sağlığı en başta yaşama hakkı elinden alındığı durumlar nasıl ortadan kaldırılır ona bakmak lazım diye düşünüyorum. Çocuğa şiddetin başlıca sebeplerinden biri anne babanın bilinçsiz olması.

Sizin “Evlilik Öncesi ve Ebeveynlik Öncesi Sağlık ve Eğitim Hizmetleri Projesi” adlı bir projeniz olduğunu biliyoruz, projenin detayları nedir?

Evet. Evliliğe de çocuk yapmaya da ehliyet getirilmesi konusuna ilişkin bir projem var. Bu kapsamda yapmış olduğum araştırmalarda şunu görüyorum ki evlenmeden önce eğitim şart. Çocuk yapmadan önce eğitim şart. Bir aile terapisti olarak şunu söylemeliyim, çocuk sahibi olma konusuna ilişkin çalışmalar yapılmalı, araştırmalar yapılmalı, bazı müeyyideler getirilmeli ancak ondan sonra evlenmek ve çocuk yapmak gibi bir yola girilmeli. Evlilik nedir? Hayat arkadaşlığı nedir? Sorumlulukları nedir? Çiftler görevlerini bilmeden bunun ağır yükünü bilmeden yola devam etmek evliliğin temelini sarsar. Başka bir konu da henüz anne baba olmanın ne demek olduğunu bilmeyenler sadece evliliğimizi pekiştirsin ya da ailemizi büyütelim diye çocuk sahibi olabiliyor, oysa çocuk sahibi olmak önemli bir görev ve sorumluluktur. Çocuk sahibi olmadan önce özellikle annenin bu konuda detaylı bilgi sahibi olması çok önemli. Çünkü bebek anne rahmine düştüğü andan itibaren annenin koruması altında. Anne çocuğun korunmasında en üst rolü üstlenir. İster ev hanımı olsun, ister çalışan anne olsun, bunun yükünü üstlensin çocuğuyla babadan daha yakın bağ kuran, daha yakın olması beklenen ve babadan daha çok yük üstlenen ve görev olarak üzerine yıkılan annedir. Aslında görev paylaşımları dışında kısmen de öyle olmalıdır. Çünkü anne çocuğuyla karnında başlattığı bağı sürdürebilmek adına çocuğu doğanın gereği daha hisli ve daha yakındır. İşte tam da bu yüzden anne çocuğuyla özellikle ev hanımları için söylüyorum çocuğuyla daha fazla zaman geçirir. Çocuğunun maruz kalabileceği tüm olumsuz durumlardan koruyabilme yetisine ve bilincine sahip olmak zorundadır. Anne çocuğunu ister dışarıdan isterse aile içi oluşabilecek bir istismara karşı koruyabilmek anlamında o bilince sahip  olmalı. Bununla birlikte tabi ki babanın eğitimli olması çok önemli. Sadece anne babanın eğitimi yeterli mi elbette hayır. Bir çocuğa hasbelkader zarar geldiği durumda çocuğun, tenine, ruhuna ya da onun psikolojine zarar verebilecek herhangi bir şey yapıldığında çok ağır cezaların uygulanmasını sağlayan yasalar yürürlükte olmalı, kısaca bu noktada adalet sistemi çok iyi işlemeli.

Peki size göre çözüm ne olmalı?

Bu ülkenin şiddet gören yavrusu çok fazla. Ancak bize kalan oturup diz dövmek, ortada  bırakılmış, tembel ve kaderci aciz zihniyetlerce yönetimlere bel bağlamak olmamalı. Herkes bir tehdit olduğu kadar bir kurtarıcıdır aynı zamanda. Yeni tedbirler, caydırıcı uygulama ve yöntemler üreten projeler artmalı. Mesela uygulamak istediğim ve 11 senedir üzerinde çalıştığım projenin uygulamaya geçmesini geleceğimiz için umut ediyorum. Uygulayan cesur ve iyi niyetli bir sistem yöneticisi bulunursa gerçekten hem çocuklarımız hem de toplumumuz adına çok faydalı şeylerini olacağını düşünüyorum. Bu sistem projesi sadece anne babayı değil aynı zaman da toplumu da bilinçlendiren iyiye yardımcı olan ve destekleyen, kötüye engel olan bir sistem. İşte bu düşünce ile yola çıkılmalı ve geleceğimiz olan yavrularımızın bedenlerine, ruhlarına, geleceklerine sahip çıkmalıyız. Bizim atalarımız kadınlarını başlarına taç eden erkeklerdi, kadına, çocuğa, yaşlıya değer veren geleneklerimizi unutmadan yaşarsak, toplum olarak daha az acı çeker, daha sağlam temelli daha gelişmiş bir ülke oluruz.  

Kaynak: Başkent Gazetesi Zehra ŞAHİNDOKUYUCU