“Zamanla kendimi tanıdıkça, bu içsel farkındalık resimlerime de yansımaya başladı.” diyen Ressam Onur Bekiroğlu ile sanatla olan hikâyesini konuştuk.

• Eğitiminiz ve kısa bir özgeçmişinizle başlayalım isterseniz. Onur Bekiroğlu kimdir? Bize kendinizi anlatır mısınız?

“Onur Bekiroğlu, hayallerinde yaşayan birisidir” diye başlayabilirim. Hayatım boyunca sevdiğim şeyleri yapmaya ve hayal ettiklerime adım adım ulaşmaya odaklandım. Ailemin doğru zamanda yönlendirmesiyle güzel sanatlar ile tanıştım. Lise eğitimim sırasında okula her sabah giderken içimde farklı bir heyecan ve mutluluk oluşuyordu. O zaman anladım ki hayatımın geri kalanında resim sürekli yer alacaktı. Ankara Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümünden 2010 yılında mezun oldum ve o süreç boyunca üniversite hazırlıklarına başladım. Ardından Marmara Üniversitesi Grafik Tasarım ve Hacettepe Üniversitesi Resim Bölümlerini kazandım. Aslında, en doğru seçimlerden biri dediğim ama o zamanlar biraz zorlandığım bir karar vererek Hacettepe Üniversitesi Resim Bölümüne girdim. Üniversite dönemimde teknik bilgiden çok sanatsal düşünce açısından gerçekten çok beslendim. Okurken prodüksiyon işleriyle uğraşmaya ve resim yaparak para kazanmaya da başladım. Bu şekilde sonraki yıllarda hayatımın adımlarını atmaya başladım. Mezun olduğumda hayata hazırdım diyebilirim.

•  Resme olan ilginiz ne zaman ve nasıl başladı? Sizi bu hikâyenin peşinde koşturan nedir?

Aslında, ilk kez kağıt ve kalemle buluştuğumda, içimden gelen bir hisle sürekli olarak karşıma çıkan her şeyin çizimini yapmaya başladım. İlkokul defterlerim hala saklıdır ve uzun zaman sonra onlara tekrar baktığımda, gözümde o zamanlar hayal meyal canlanan anılar canlandı. Bu durum, beni şu soruyu kendime sormaya yöneltti: Bu his nereden geliyordu? Tamamen içten gelen bir histi. Ancak bunun nereye evrileceğini ve resim yaparak bir şeyleri anlatabilme gücümü, yaş aldıkça fark ettim. O zamanlar, bu ilgi bir hobiden daha çok, kendimi ifade edebilme biçimine dönüştü. Bu süreç içerisinde, ne yapacağım fikrinin tam oturmamasından kaynaklanan stres, o anlarda beni çok yorsa da, şu anda kişiliğimin oluşmasında büyük bir etken olarak görüyorum. Zamanla kendimi tanıdıkça, bu içsel farkındalık resimlerime de yansımaya başladı.

“BAŞARI, NE YAZIK Kİ ACI ÇEKMEDEN GELMİYOR”

• Resim bölümünden mezun olmuş bir kişinin mesleğe geçişi nasıldır? Kendinizden yola çıkarak bu süreçten bahseder misiniz?

Öncelikle, resim yapan birinin eğer akademik bir kariyer hedefi yoksa kendinden fazlasıyla emin olması gerekiyor. Ne demek istiyorum? Büyük bir evrende, binlerce resim yapan insandan biri olarak mezun oluyorsunuz ve sanatçı olma yolunda kaygılarınızın ne olduğunu bilmek ve ekonomik sebepler gibi durumlardan mümkün olduğunca olumsuz etkilenmeden sürekli çalışabilmek gerekli.

Kendinden emin olmanın anlamı şu: Başarı, ne yazık ki, acı çekmeden gelmiyor. İnsan psikolojisinin bunu bazen kaldırması zor olabiliyor. Benim de uzun zaman aralıklarıyla resimden uzaklaştığım dönemler oldu. Buna belki uzun soluklu bir dinlenme diyebiliriz ama yine de bu yolda yürümek isteyen birinin ilk günkü heyecanını koruması gerekiyor. Resim yapmaya meslek demek biraz yanlış olur. İyi şeyler üretip insanların bunlara sahip olmasını beklemek gerekiyor. Zaten ülkemizde bu bölümü okuyan gençlerin ve ailelerinin en büyük kaygısı da bu oluyor. Yani mezun olur olmaz, süreç hemen başlıyor diyebiliriz.

“GEÇMİŞ, GELECEK VE ŞİMDİ KAVRAMLARININ AYNI ANDA HİSSEDİLDİĞİ ESERLER ORTAYA ÇIKARIYORUM”

•  Resimlerinizde işlediğiniz konular nelerdir? Çalışmalarınızın çoğu neden Kırmızı?

Eserlerimde işlediğim konu zaman ve evrenle alakalı, yani kısaca “İzafiyet” diyebilirim. İzafiyet Teorisi, yerçekimi kavramını ele alır ve kütlelerin uzay-zamanı nasıl eğip büktüğünü ve bu eğrilmenin nasıl hareket yasalarını etkilediğini açıklar. Genel İzafiyet Teorisine göre zaman, gözlemciye bağlı olarak değişebilir. Yani, farklı hızlarda hareket eden veya farklı kütle çekim alanlarında bulunan gözlemciler, zamanı farklı şekilde algılarlar. Örneğin, bir astronot, dünyada kalmış bir gözlemciye göre daha hızlı hareket ettiğinde, astronot için zaman daha yavaş geçer. Bu durum, ışık hızına yaklaşıldığında daha belirgin hale gelir. Işık hızına yakın hızlarda hareket eden bir nesne için zaman neredeyse durma noktasına gelir. Bu etki, "Zaman Genişlemesi" olarak bilinir ve Genel İzafiyet Teorisinin temel prensiplerinden biridir. Bu teorinin, bir sanatçı olarak benim üzerimde bıraktığı etkiyle eserler yaratmaya çalışıyorum. Geçmiş, gelecek ve şimdi kavramlarının aynı anda hissedildiği eserler ortaya çıkarıyorum.

Bu arada kırmızı kullanmamın konumla olan bağı çok derindir. Teknik olarak şöyle açıklayabilirim: Eğer ışık kaynağı bizden uzaklaşıyorsa, dalga boyu uzar ve bu durum "kırmızıya kayma" olarak adlandırılır. Kütleçekim etkisi altında, ışığın dalga boyu değişebilir. Büyük kütleli bir cisimden (örneğin bir kara delik) kaçan ışık, enerji kaybeder ve dalga boyu uzar. Bu, ışığın kırmızıya kaymasına neden olur. Gravitasyonel kırmızıya kayma, Einstein'ın Genel İzafiyet Teorisi tarafından öngörülmüştür ve zamanın büyük kütleler çevresinde nasıl yavaşladığını da açıklar.

Gravitasyonel kırmızıya kayma, zamanın büyük kütleler çevresinde nasıl yavaşladığını ve evrensel bir zaman algısının nasıl bozulduğunu da gösterir. Kırmızı, bu değişimi, dalga boyunun uzamasıyla zamanın genişlemesini simgeler. Eserlerimdeki kırmızı renk, bu zamansızlık hissini, zamanın büyük kütlelerin etkisiyle büküldüğü ve değiştiği bir evrenin sembolü olarak kullanır. Renk seçimimdeki en büyük etkenlerden biri, insan beynine soru sordurmaktır. Bu nedenle, "Neden kırmızı?" sorusunu duyduğumda, "Evet, resim karşı tarafla iletişime geçti bile" diyorum.

“BİR ESER SADECE BİR AKSESUAR DEĞİLDİR”

• Bir işin üretim süreci nasıl başlar? Nelerden ilham alırsınız? İşlerinizin üretim sürecini anlatır mısınız? 

Bence bir sanatçının üretim süreci, sorgulamalar ve kaygılarla başlar. Sanat, insanın günlük hayatında karşılaşamayacağı ve üzerine derinlemesine düşüneceği konularla ilgilenir. Türkiye'de çoğu insanın resme bakış açısı maalesef “evime uyum sağlasın” düşüncesinin ötesine geçemiyor. Ancak, bir eser sadece bir aksesuar değildir ve bence olmamalıdır. Bu yüzden ben de resimlerimde gerçek kaygılarımı yansıtıyorum.

Resimlerimde yansıtmak istediğim konuları derinlemesine benimsiyorum. İlham süreci bende fazla sorgulamalarla ve gözlerimi kapadığımda önümde canlanan resim kareleriyle başlıyor. Bu görüntüleri tek tek not alıyorum, yani resmin yazılı eskizlerini yapıyorum. Ardından bu görüntüleri dijital olarak eskizlerle, fotokolajlarla ve modellerle yapılan fotoğraf çekimleriyle gerçeğe en yakın referans görsellerine dönüştürüyorum. Günlerce bu görseller üzerine odaklanıyorum ve gerçekten anlatmak istediğim görsel biçime ulaştıktan sonra resme başlıyorum.

Resimlerin üretim sürecinde ilk 2-3 günüm gerçekten izlemesi çok keyifli oluyor çünkü yağlı boyada bütünden detaya inerek çok katmanlı çalışmayı seviyorum. İlk olarak, tablonun tamamını kaplayacak şekilde lekesel boyamalar yapıyorum. İkinci veya üçüncü günde resim neredeyse bitmiş gibi görünüyor ama sonrasında benim için zaman adeta yavaşlıyor ve detaylara iniyorum. Bu süreç bazen 2-3 ay bazen ise 2-3 yıl sürebiliyor. Resimde ne kadar detaya inmek istersem o kadar çalışıyorum. Bir resim gerçekten sanatçı ne zaman isterse o zaman biter. Örneğin, 2007'de başladığım bir resme hala son dokunuşlarımı yapmak için bekliyorum. O resmin zamanı geldiğinde ona tekrar odaklanıp bitireceğim.

• Sizce resim yapabilmek için yetenekli olmak gerekli mi?

Resim yapabilmek için yetenekli olmanın gerekliliği bana sıkça sorulan sorulardan biri. Bana göre, resim yapmak için belirli bir yetenek gereklidir ancak bu yetenek her zaman doğuştan gelmek zorunda değildir. Yetenek, uzun bir sürecin ve sürekli çalışmanın sonucunda da gelişebilir ve derinleşebilir. Bu durum, birçok farklı disiplinde olduğu gibi, sanatın da öğrenilebilir ve geliştirilebilir bir beceri olduğunu gösteriyor.

Bu konunun birden fazla örneğini bizzat yaşadım diyebilirim. Kendilerinde hiçbir yetenek olmadığını düşünen bazı arkadaşlarımın, gerekli azimle çalışarak çoğu insandan çok daha güzel ve teknik açıdan doğru eserler ortaya çıkardığını gördüm. Bana “çok yeteneklisin” dediklerinde ise açıkçası biraz alınıyorum, çünkü resim yapabilmek için binlerce saat emek harcadım ve kendimi sürekli geliştirmeye çalıştım. Gerçekten inanıyorum ki ne olursa olsun bir iş üzerinde 10 bin saat vakit harcadıktan sonra, kimse sizi durduramaz.

Resim, insanın iç dünyasını, hayal gücünü ve sorgulamalarını yansıtma biçimidir. Bu nedenle yetenek, aslında bu dünyayı ifade edebilme kapasitesidir. Başlangıçta herkesin bu kapasitesi farklı seviyelerde olabilir. Ancak önemli olan, bu yeteneği sürekli olarak geliştirmek ve ona yeni boyutlar katmaktır. Bir sanatçının yetenek dediğimiz şey, sadece bir başlangıç noktasıdır. Asıl mesele, bu yeteneği nasıl geliştirdiğiniz ve nasıl evrensel bir dil haline getirdiğinizdir.

• Türkiye’de resim okumak isteyen gençlere ve ailelerine ne gibi tavsiyeler vermek istersiniz?

Türkiye'de resim bölümü okumak isteyen gençler ve aileleri için bazı önemli tavsiyelerim var. Bu süreç, hem gençler hem de aileleri için zorlu ve bir o kadar da heyecan verici olabilir.

Gençlerin resim okuma konusundaki kararlılığı, ülke şartlarından dolayı gelecek kaygısıyla birleşiyor. "Eğer resim okursam mezun olduktan sonra ne yaparım?" sorusu sıkça gündeme geliyor. Bence, bu durum aile yapımız ve kültürümüzden kaynaklanıyor. Gençlerin, belli yaşlara kadar kendi başlarına karar verme ve kendilerini ifade etme özgürlüğü tam olarak tanınmıyor.

Türkiye’de resim okumak isteyen gençlerin ailelerine bu süreçte çok büyük görevler düşüyor. Sadece manevi destek olmaları bile, çocuklarının azmini en az iki kat artırabilir. Para, zaman içinde başarıyla kendiliğinden gelen bir durumdur. Ailelerin kaygılarını anlayabiliyorum; ben de aileme bu konuda kendimi sürekli kanıtlama isteği yaşadım. Zaman içinde çocuklarının hayal ettikleri mesleği yaparken duydukları mutluluğu görmek bile yeterli olacaktır. Bir aile, zaten bundan başka ne isteyebilir ki?

Kendi hayatımdan örnek vericek olursam, annemin araştırmaları ve yönlendirmeleri olmasa, Güzel Sanatlar Lisesi'nin farkında bile olmazdım. Bu yüzden anneme büyük bir vefa borçluyum. Babam ise, zamanla resimle kendimi iyi ifade edebildiğimi gördü. Lise yıllarında para kazanabildiğimi de kanıtladım. Sonrasında hem annem hem de babam sürekli destek oldular.

Babamın şu anki halini şöyle özetleyebilirim: Beş yıldır bir prodüksiyon şirketim var ve doğal olarak iş yoğunluğundan zaman zaman resim yapmaya yeterince vakit ayıramıyorum. Babam ne zaman resim yapmadığımı görse, "Bırak oğlum şu şirket işlerini, sen resmine odaklansana" der hale geldi. Bu manevi tatmin bile beni fazlasıyla kamçılıyor diyebilirim. Bu konuda çok şanslıyım.

“DÖRT YAĞLIBOYA ESER VE 70’E YAKIN ESKİZ ÇALIŞMAM İLE BODRUM ART FAİR’DE YER ALACAĞIM”

•  3-7 Temmuz tarihinde gerçekleşecek olan Bodrum Art Fair birçok sanatçıyı ağırlayacak. O sanatçılardan birisi de sizsiniz. Fuarda hangi çalışmalarınızla yer alacaksınız?

Bodrum’da ilk kez bir etkinliğe katılıyorum ve bu fuarın çok güzel geçeceğine inanıyorum. Şüphesiz ki benim için oldukça zorlu bir süreç oldu. Zaman konusunu işlerken eserlerimi üretirken adeta zamanla yarışıyorum. Bu durum, hem farklı bir deneyim sunuyor hem de oldukça zorlayıcı bir süreç haline geliyor. Ancak, gerçekten resim yaparken aldığım keyiften dolayı, bir gün bile çalışmış gibi hissetmeden bu süreç devam ediyor.

Dört yağlıboya eserim ve 70’e yakın eskiz çalışmam ile Bodrum Art Fair’de yer alacağım. Bu fuarda, daha önce de bahsettiğim gibi, Genel Görelilik olarak bilinen İzafiyet konusunu işlediğim yağlı boya serisini sergileyeceğim. Bu dört farklı yağlı boya eserde, zamanın bükülerek aynı anda geçmişi ve geleceği hissettirme kavramını ele alıyorum.

Tüm sanatseverleri fuarda görmekten büyük mutluluk duyarım. Özellikle genç arkadaşları bu etkinliğe bekliyorum.

“KARAVANIMLA SEYAHAT EDERKEN RESİM YAPMAK İSTİYORUM”

• İlerleyen dönemlerdeki projeleriniz neler? Planlarınızdan ve hedeflerinizden biraz bahseder misiniz?

“1001 Sketch” adında bir seri yapmaya çalışıyorum. Şu ana kadar yaklaşık 300'e yakın eskiz çalışması yaptım. Hatta yakın zamanda katılacağım Bodrum Art Fair'e ön gösterim olarak 70'e yakın çizimimi götüreceğim. Bu proje üzerinde sürekli çalışmalarım devam ediyor. 2025 sonlarına doğru, 1001 eskiz ve onlarca yağlı boya eseriyle bir kişisel sergi planlıyorum.

Daha keyifli bir plandan bahsedecek olursam; tüm sanat malzemelerim ve çekme karavanımla seyahat ederken resim yapmak ve bu serüvenimi kayda alarak deneyimlerimi insanlarla paylaşmak istiyorum. Bu amaçla "Caravanart" adında bir marka kurdum ve bu hedefime yavaş yavaş yaklaşıyorum. Prodüksiyonda ve resimde edindiğim tecrübeleri, doğayla iç içe olduğum anlarda keyifle yansıtmayı planlıyorum ve bunu yaşam biçimimin bir parçası haline getirmek istiyorum. Her yerde çalışabilir ve yaşayabilir bir özgürlüğe sahip olmayı hedefliyorum.

Muhabir: Makbule AKGÜL