Emin Antik Sanatevi’nde yakaladığımız Prof. Dr. Pekmezci, www.baskentgazete.com.tr’ye yaşam öyküsünü anlattı.
Konya’nın Beyşehir ilçesi Manastır beldesinde 1944 yılında doğmuş, kötü şartlarda kalmış bir çocukluk yaşamış. Anneyi kaybettikten sonra iki kardeşi de bakımsızlıktan ve açlıktan vefat eden bir dramı çocukluğunda yaşıyor.
İlkokulu köyünde okuyor, ortaöğrenimine 1958’de İvriz Öğretmen Okulu sınavlarını kazanarak, kendi deyimiyle, “o günün kötü koşullarından” kurtuluyor. Gelin bundan sonrası onun ağzından dinleyelim:
“Aynı yıl 1958’de yağlı boya resme başlayan biriyim. Aynı yıl resime başladım. Daha doğrusu, travmalı bir hayattan gelmiş bir çocuğun resimle nasıl rehabilite edildiğinin örneği sayılan bir eğitimci bir öğrenciyim. O nedenle resim ve sanatın insan yaşamındaki rehabilitasyon ya da dengeleyici yönünü çok önemseyerek eğitim yaşamımı sürdürdüm ve eğitimciliğimi bunun üzerine inşa ettim.
1965’te öğretmen oldum, Urfa Siverek’te öğretmenliğe başladım. İvriz Öğretmen Okulu’ndan resme olan yeteneğim nedeniyle İstanbul Çapa Öğretmen okuluna gönderildim. Resim ve müzik alanında özel eğitim veriliyordu. Orada eşimle de tanıştım. Eşim 1962’den itibaren Çapa’da sınıf arkadaşımdı. Eşim Şükran da Konya Kız Öğretmen Okulu’ndan Çapa’ya gelmişti. Ben Çapa’daki o eğitimden de geçerek Gazi Eğitim Fakültesi’ne geldim.”
‘SEN ÖĞRETMEN OLACAKSIN’
Her sözün önünde ve arkasında “Sen öğretmen olacaksın” denilen bir eğitimden geçerek gelinen bir aşamayı yaşadığını anlatıyor Hasan hoca. Bu nedenle iliklerine işlemiş bir öğretmenlik misyonu ile hayata başladığını kaydediyor.
Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü’nün sınavlarını kazanınca Siverek’ten ayrılıp Gazi’ye geliyor. Adnan Turani, Nevide Gökaydın, Mürşide İçmeli, Hidayet Telli, Muammer Bakır, Veysel Erüstün, Nevzat Akolar, Kayıhan Keskinok, Turan Erol gibi çok değerli eğitimcilerin elinde resim eğitimi aldığını belirtiyor.
“Bir şans olarak yetiştiğim okullara benzer 6 yıl yatılı Köy Enstitülerinin devamı olan Adapazarı Arifiye Öğretmen Okullardan birine öğretmen olarak atandım. Çapa’dan arkadaşım olan eşimle 1970’de evlendim. Arifiye’de birlikte çalıştık. Köy Enstitüsü devamı olan okullardan yetiştiğim için kısa sürede diğer öğretmenlere göre doğal olarak öne çıktım. Hemen de yönetici oldum. Arifiye’de Türkiye’nin bir dönem en genç okul yöneticilerinden biri oldum” sözleri ile aslında eğiticiliğe başlayan dönemi de özetliyor Prof. Dr. Hasan Pekmezci.
ARİFİYE OKULLARI BUGÜNÜN HOCALARINI YETİŞTİRDİ
Arifiye Öğretmen Okullarının bugün için pek çok üniversite öğrencisinden daha kalite öğrenci yetiştiren bir okul olduğuna vurgu yapan Pekmezci, “Nedeni ise; bugün pek çok alanda oradan öğrencim var. Pek çok profesörü cebinden çıkarır. Yazan, çizen, araştıran, kitapları olan öğrencilerim oldu. Bu okullar o kadar önemliydi ki, bu öneminden dolayı iğdiş ettiler, yok ettiler” diyor.
SÜRGÜN YILLARI..
Devam ediyor Hasan Pekmezci hoca…
“Gaziye gelmeden önce de Arifiye Öğretmen Okulu’ndan sürgün edildik eşimle birlikte. Mardin’e sürgün edildim. Mardin’de göreve başlamadan askerlik görevimi de yapıyordum. O benim için bir kurtuluş oldu. Çankırı Öğretmen Okulu’na yönlendirildim. Çankırı’da kısa bir süre görev yaptık eşimle.
Ardından 1978 yılında Gazi Eğitim Fakültesine ‘Hoca’ olarak davet edildim. Çünkü ben ve eşim de 1968’den itibaren Türkiye çapındaki bütün sergilere katılıyorduk, davet ediliyorduk. O nedenle bir isim yapmıştık. Gazi’de hoca olarak başladım. Kısa sürede Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde master programlarına başladık.
Gazi Eğitim’de akademik çalışmalarla devam ettik. 1994’te sanat yetenek doktoram ve 1986’dan itibaren Hacettepe’ye başladım. Hacettepe Güzel Sanatlar Fakültesi yeni kurulmuştu. Orada baskı atölyeleri kurmak üzere ayrıldım Gazi’den. Doçent olarak başladım. Uzun süre çalıştım. 1995’te profesör oldum. Bölüm bakanlıkları, enstitü müdürlükleri falan derken, 2012 yılında yaş haddinden 67 yaş emekli oldum.”
‘SANATTAN HİÇ KOPMADIM’
Bunların hepsinin arasında sanattan hiç kopmadığını anlatırken Prof. Dr. Pekmezci, “Hem teorik boyutuyla, hem pratik boyutuyla, konferanslar, kitaplar, sergiler, yurtdışı sergileri, ödüller derken, emeklilik erken geliyor” sitemini ediyor.
BİR KURUŞ ÜCRET ALMADAN ÇALIŞTI
Hiçbir özel üniversiteye geçmediğini de anlatan Pekmezci, “5 yıl Başkent Üniversitesi’nde atölye kurmak için gittim ama tek şartım vardı: Adıma bir kuruş ücret tahakkuk etmeyecek ve öğrenciler de yöneticiler de benim ücretsiz geldiğimi ve eğitim verdiğimi bilecek. Çok büyük yararını gördüm bu kararımın. Çünkü öğrenciler biliyordu ki; devlet bu hocanın posasını çıkarmış, emekliye ayırmış, o da bizim üniversiteye ücret almak için geliyor demediler. Ücret almadığına göre bize katkı vermek için geliyor dediler ve çok büyük bir sevgi ile bana sahip çıktılar. Çok başarılı bir dönem geçirdim orada” sözleriyle anlatıyor.
MACARİSTAN KOMÜNİST PARTİSİ ESERİNİ SATIN ALDI
Şimdilerde Ankara’da katıldığı sergilerinin olduğunu Agora Sanat Galerisi’nde “Kurtuluş Savaşı ve Atatürk” konsepti olan resimlerin sergilendiği bir sergide yer aldığını anlatıyor.
Çok önemli bir notu da düşüyor buraya Hasan Hoca; “Ben hem baskı resim hem de yağlı boya alanında çalışmalarım var. İki alanda da ödüller alan biriyim. Macaristan Budapeşte Üniversitesi’nde resmi olan tek Türk benim. Hem de 1982’te komünizm döneminde satın alındı bana para ödendi. Katalog numarasından hemen çıkıyor” sözleriyle eserlerinden duyduğu gururu dile getirerek.