Meclis'ten geçen 160 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun sokaktaki tüm köpeklerin toplanarak sahiplendirilinceye kadar barınaklarda bakılmasına hükmediyor. Yerel yönetimlere ise bakımevi kurmaları ve mevcut şartları iyileştirmeleri için 31 Aralık 2028'e kadar süre tanıyor. Pek çok meslek örgütü, hayvan hakları savunucuları ve muhalefet ise hayvanları kitlesel bir şekilde öldürmeden bu yasayı uygulamanın imkânsız olduğunu savunuyor. Hayvanlara Adalet Derneği (HAD) Başkanı Avukat Hülya Yalçın, “Yeterli kapasitesi olmayan belediyeler hayvanları çöp gibi toplayıp ölüme terk ediyor. Kamu vicdanının, Anadolu irfanının bu kadar yerle bir olduğu başka bir uygulama ben hatırlamıyorum.  Binlerce yıldır insanın yaşam ortağı olan köpeklere yapılan bu zulmü kabul edebilmek mümkün değil.” dedi.

• Sokak hayvanları düzenlemesi yürürlüğe girdi. Kanun neler getiriyor, nasıl uygulanacak?

Maalesef yeni düzenleme ile kaleme alınan kanun hayvanlar için, özellikle sokaklarda doğup büyüyen yaşayan ve binlerce yıllık kültürümüzün değerli parçaları olan köpekler için çok kötü sonuçlar doğuracak şekilde yapılandırılmıştır. Kanun lafzına bakıldığında “hayvanlar toplanacak, kısırlaştırılıp bakılacak, her birine ev-yuva bulunacak, bulunana kadar da güvende tok ve sağlıklı olacakları barınaklarda tutulacaklar”  gibi lanse edilmiş. Ancak çıktığı günden bu yana biliyoruz ki bu kanun asla söylendiği gibi hayvanları korumaya yönelik olmadı. Sadece 6 maddesi ile sokak hayvanlarının alenen öldürülmesini, o da bizlerin sayesinde ve çabasıyla bir nebze olsun önleyebiliyorduk.  Bu kanun birebir uygulandığında özeti şu; sokaktan hepsini topla. Isırdı ısırmadı, aşılı, küpeli hiçbir şeye bakmadan topla barınaklara götür. Barınak kapasitesi yeter yetmez bu da önemli değil. Ölen ölsün. Kısırlaştırma sözde var uygulamada yok.  Kamu görevlileri açısından uygulama budur kanuna göre. Topla,  kapat, öldür, ölenleri bertaraf et, yenileri topla. Döngü bu. Ne üretimi durdurmak, ne öldürmeye cezai yaptırım, ne de kötü muamele ve şiddete karşı bir ceza var.

Yani yürürlüğe giren kanun tam anlamıyla ve kesin bir köpek soykırım kanunu, öldürme üzerine yapılmış korkunç bir metindir. Elbette burada tazyik edilmek istenen, bu fırsatla refüze edilmeye çalışılan hayvan hakları savunucuları da var. Kanun siyasi bir kanundur ve kanun yapıcılar ne yazık ki hayvan hakları savunmayı “seküler bir hezeyan” olarak gördüğü için zavallı hayvanların hayatlarına çökmeyi, şiddeti sokağa yaymayı çoğaltan bu uygulamayı büyük bir heyecanla, kararlılıkla ve fazlaca düşünmeden apar topar çıkardılar ve tarihe kara bir zulüm olarak geçmeye de başladı.

• Hayvanları Koruma Kanunu'na göre bakıma ihtiyacı olan ya da kısırlaştırılması gereken sokak hayvanları, tedavisi tamamlandıktan sonra alındığı sokağa geri bırakılıyordu. Sokaktaki hayvanları tedavi ya da kısırlaştırma amacı olmaksızın toplayıp yerinden etmek kanunen yasaktı. Ancak yeni düzenlemeyle birlikte "topla, aşıla ve kısırlaştır, yerine bırak" metodu yürürlükten kaldırıldı. Hükümet, mevcut yasadaki "topla, aşıla, kısırlaştır, yerine bırak" ilkesi uygulanmadığı için yasanın ihtiyacı karşılamadığını gerekçe gösterdi. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Yaklaşık 20 yıldan fazladır görevlerini yapmayan, kısırlaştırmayan ve bu nedenle biriken şikayetleri “kanun yüzünden” diyerek algı yaratan yerel yönetimler yüzünden popülasyon kontrol edilmedi.  2004 yılından bu yana;  “ kısırlaştır, aşıla, yaşadığı yere bırak”  maddesi uygulanmış olsaydı bugün kısırlaştırılacak hayvan bile bulunamayacaktı istisnalar dışında. Oysa bütün çabalarımıza rağmen bu yapılmadı. Tüm STK’lar, barolar, hukukçular, veteriner hekimler ve aklı başında herkes bunun uygulanması için yıllarca çalıştı çabaladı.  Belediyeler bu görevlerini yapmadı ve müeyyide de görmedi. Şimdi görev yapmamış belediyelerin yol açtığı sonucu “köpekleri öldürerek”  kapatmaya çalışıyorlar. Bu mümkün değil. Yeterli kapasitesi olmayan belediyeler hayvanları çöp gibi toplayıp ölüme terk ediyor. Kamu vicdanının, Anadolu irfanının bu kadar yerle bir olduğu başka bir uygulama ben hatırlamıyorum. Binlerce yıldır insanın yaşam ortağı olan köpeklere yapılan bu zulmü kabul edebilmek mümkün değil.

Kanundan cesaret alan, kanunu istediği gibi yorumlayan katil ruhlu sıradan kişiler bile sokaklarda dirgenlerle, tüfeklerle çeşitli eziyetlerle köpekleri öldürüyor. Onlar da cezalandırılmıyor. Cezalandırılamıyor demiyorum, özellikle cezalandırılmıyorlar.  Ancak bu şekilde gitmez. Ben inanıyorum ki bu yanlış ve çağdışı düzenleme en kısa zamanda aklı başında kişilerin de çabasıyla değişecektir.

“ BU KANUN TAMAMEN KANLA DOLU”

• Hükümet, Türkiye’de 4 milyon sokak köpeği olduğunu, buna karşın mevcut 322 barınaktaki toplam kapasitenin 105 bin olduğunu belirtiyor. Meslek örgütleri, bu kapasiteyi karşılayacak sayıda barınağın yapılabilmesinin mümkün olmadığını savunuyor. Sizce belediyeler barınaklar için bir bütçe oluşturabilecek mi?

Barınaklar yasaya göre “geçici hayvan rehabilitasyon ve bakımevi” olarak geçiyordu. Toplanan hayvanların kısırlaştırılması, aşı ve küpelenmesini takiben yaşadıkları “mahallelerine” bırakılmasını öngörüyordu. Bir anda “yaptım oldu, güç bende çünkü” mantığıyla ve  hayvan hakları savunucularına duyulan açık öfke ile  böyle baskın bir kanun çıkartıldı. Ve adeta intikam alır gibi köpekler her yerde öldürülmeye başlandı. Cumhurbaşkanı’nın “beyaz yakalı Türkler, itlerinize sahip çıkın” tavrını takip eden günlerde beyaz yakadan kasıt neyse artık; “fakirliğinden, ezikliğinden, itilmişliğinden şikayetçi olan herkes bunların acısını hayvanlardan çıkarmaya başladı.” Dolayısıyla bizlere de kendilerini sevmeyip köpeği seven kişiler diye etiketleyerek düşmanlıkları arttı. Oysa o beyaz yakalar sokağı bilmez, sabah gider akşam işinden gelir yatar. Bilse de evinde bir markalı köpeği, bir cins kedisi olur en fazla. Olsun da zaten.  Ama sokağın neferleri biziz. Emekçiler, emekliler, esnaf, öğrenci işçi.. Çıkış noktası yanlış olan bu kanun tamamen kanla dolu. Bir tek koruma maddesi yok artık içinde. Bence adı da artık Hayvanları Koruma Kanunu olmamalı. Bu ironi değil. Gerçekten böyle.

 Dört milyonluk sayı değişken bir rakam. Geçen hafta gördüğünüz köpeği yarın göremeyebilirsiniz. Çünkü kazalarda, hastalıkta, açlıktan, bir katilin kurşunuyla sürekli ölüyor öldürülüyorlar. Ama sayı ne kadar yüksek verilirse toplumu o derece korkutmak mümkün. Son yıllarda köpekler çocukları yiyor yalanlarıyla. Yetmedi “kuduz”  yalanlarıyla ne çok meşgul edildi toplum. İnsanlar da inanıyor bir süre sonra. Bu vebal çok ağır bir vebal. Belediyelerin barınaklar ve hayvanlar için her zaman bütçesi vardı. Yine var. Ama bu bütçe sokaklarda hiç hayvan kalmaması emrine uygun olarak tamamen  köpek toplama barakaları yapmaya yönelik kullanılmak zorunda kanuna göre. Bir süre sonra da köpek kalmayınca nereye aktarılır belli olmaz.

 

• Meclis'ten geçen yeni yasa, sokaktaki tüm köpeklerin toplanarak sahiplendirilinceye kadar barınaklarda bakılmasına hükmediyor. Yerel yönetimlere ise bakımevi kurmaları ve mevcut şartları iyileştirmeleri için 31 Aralık 2028'e kadar süre tanıyor. Pek çok meslek örgütü, hayvan hakları savunucuları ve muhalefet ise hayvanları kitlesel bir şekilde öldürmeden bu yasayı uygulamanın imkansız olduğunu savunuyor. Peki, milyonlarca köpek sokaklardan nasıl zarar vermeden ya da öldürmeden toplanacak?

Toplanamayacak. Yani zarar vermeden toplanamayacak. Çünkü insanların bir kısmı onları canlı olarak değil çöp ve zararlı olarak görüyor. Şu an bile iki üç aydır o barınaklarda “torbalara koyup, boğarak öldü diye bırakılan”   “zehirlenip daha can veremeden çöp poşetiyle atılırken” yakalanan yüzlerce hayvan var. Tüm müdahalelerimize rağmen bu “siyasi kararla çıkartılan” kanunun uygulanmasına çok hevesli bazı yönetimler başladı bile. Öldürme ihaleleri de konuşuluyor tabi.  31 Aralık 2028’e kadar tam toplama demek milyonlarca hayvanın açık şekilde öldürülmesi demek. Ne o kadar baraka yapılabilir, ne de insani toplama. Bağırtarak, işkenceyle, sürükleyerek “Allah yaratmış” demeden topluyorlar, Anadolu deyimiyle.  Kısırlaştırma tamamen durmuş durumda. Veteriner hekimlerin aklı başında vicdan sahibi olanlarının açıkça reddine rağmen  “sapasağlam bir hayvanı, sırf kanunda öyle yazılmış” diye öldürme yetkisini kötüye kullanacakların da olduğunu düşünürsek pek çok zavallı hayvan acılar içinde öldürülmeye devam edecek.  Üretime sınır ve yasak getirilmediği için sokaklara yine hevesle alınıp atılan hayvanlar dolacak. Biz onları elbette sokakta sahipsiz bırakmayıp korumaya devam edeceğiz. Yani bu korkunç ölüm döngüsü esnasında da ciddi para akışları olacak. Bunu da takip etmekte fayda var. Bu çağda, eskiden üzülerek baktığımız, sokaklarında tüfekle köpek öldürülen geri kalmış ülkelerden bile beter hale düşürülmemiz de cabası tabi. Bir cesur hekim çıkıp, “kuduz algısı yalandır” diyemez diyemedi de. Bildiğimiz şeyleri ispatlayamıyoruz. Çünkü korkuyorlar konuşmuyorlar.

En son Ankara Mamak barakalarından hasta, aç sefil köpekleri kurtarmaya çalışan hayvan severlere bile, “kuduz hayvanları kaçırıyorlar” diyecek kadar bilgisiz ve cahil insanlardan bahsediyoruz. Kuduz olsa biz bağışık mıyız, bizi öldürmez mi?  İşte zihniyet ve kötü niyet bu noktalara kadar geldi. Ve ne yazık ki “öldürmeyeceğiz” diyen muhalif belediyeler de zorla uğraşmayı göze almayıp el altından toplama ve öldürmeye devam ediyor. Yazıklar olsun. Şimdilik diyebileceğimiz tek şey bu.

“HAYVANIN CANI KİMİN UMRUNDA”

• Çok sayıda köpeğin bir arada tutulması sebebiyle viral hastalıkların yaygınlaşacağı da ifade ediliyor. Viral hastalık tedavileri özel kliniklerde bile çok uzun soluklu ve masraflıyken devlet bu tedaviyi karşılayacak mı?

Elbette karşılamayacak. Ama bu tedavi ve hastalık, ilaç vs. tüm kalemler “hakediş” olarak ödeneklerden geçecek. Hayvanın canı kimin umurunda. Tıbbın en önemli varlık sebebi “önleyici” olmaktır.   Yüzlerce hayvanı bırakın on hayvan arasında bile hızla yayılan mevsim hastalıkları, viral hastalıklar zaten yeterince ölüme yol açarken, binlerce yüzlerce hayvanı bir ölüm barakasına hapsetmek,  asıl niyeti apaçık ortaya koyuyor. Herkes biliyor bu kanunun “toplu öldürmeler ve yok etme” için olduğunu, ama herkes “koruma ve planlama”  içinmiş gibi konuşuyor ve davranıyor.  Devlet hayvana para harcamadan sürekli ölümlerinden kasaya para akışı sağlayacak şöyle bir uzaktan bakınca. Toplama ihaleleri, bakım!  Sözde tedaviler… Ve zavallı koruyamadığımız canım köpekler.

“BU KANUN ‘KORUMA’ VASFINI TAMAMEN YİTİRMİŞTİR”

• Hayvan hakları savunucuları, 20 yıllık bu tablo göz önüne alındığında, belediyelerin 4 milyon köpek için 4 yıl içinde sağlıklı koşullar sağlayabileceğine ihtimal vermiyor. Muhalefet de bu düzenlemenin uygulanmasının fiilen mümkün olmadığını ve köpeklerin kitlesel olarak öldürülmesiyle sonuçlanacağını söylüyor. Kanunda sokak köpeklerinin tamamının toplanarak öldürüleceğine dair doğrudan bir hüküm yer almasa da bu şartı düzenleyen madde “belirsiz ve yoruma açık” ifadeler içermekle eleştiriliyor. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

Belirsiz ve yoruma açık bile değil. Gayet net ifadeler. Topla, kısırlaştır, barakaya koy, sahiplenene kadar tut ne demek?  Sahiplendirme zaten az ülkemizde. Bizler ağzımıza kadar mağdur hayvanla doluyuz zaten.  Sahiplendirilme bir hikâyedir. Göstermeliktir.  Tek tek hesabı sorulamayacak zavallı hayvanları peyder pey öldürmektir bu.  Veteriner hekime ateşli silahla bile öldürme yetkisi veren kanun “koruyan kanun” olur mu hiç?  Tehlikeli ırk diye işaretleyerek sebepsizce yok ettikleri yüzlerce hayvan gibi şimdi sokaktaki kültürün canlı tanıkları köpekleri de aynı şekilde yok etmek tek niyettir.

 Bunun açıklamaya, teferruata ihtiyacı bile yok. Kaldı ki kanun çıktığından bu yana gündeme bir bakarsak; sokaklarda ölüm, vurma, zehirleme, terk; barınak denilen ölüm barakalarında topluca zehirleme, olmadı yüzlerce köpeği aç hasta bir arada bırakıp ertesi gün ölüleri toplama işlemi var her yerde.  Yani olanlardan, olacakları görmek zor değil. Yoruma açıktan öte açık açık öldürülecekler, sokakta tek hayvan kalmayacak kararının yasalaşmış halidir bu. Elbette buna karşı mücadelemiz sürecek. 

Sahiplendirme de bir yalandır. Çünkü barınaklardan (ölüm barakaları) köpek vermiyorlar insanlara. Yönetimden yazı, siteden izin diye yokuşa sürüyorlar. Neden? Çünkü barınaklara toplananlar ölsün ki üretimden gelen köpekler satılmaya başlansın ve oradan da para akışı olsun. Tam bir zalimlik.

5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu düzenlemeleri ile bu kanun “koruma” vasfını tamamen yitirmiştir. Ve fakat bir sürü detay ve hiçbir zaman uygulanamayacak metin içeriği ile sanki “öldürmüyor” da kontrollü olarak koruyor, düzgün bir iş yapıyor izlenimi yaratıp, tartışmalara yol açmaktan başka işe yaramayan korkunç bir düzenlemedir.  Asıl ve nihai amaç “tüm köpekleri ve peyderpey kedileri” tamamen dışarıdaki hayattan yok etmek, ama bunu yaparken üretime “yasak” getirmemek iyi niyetli bir yaklaşım değildir. Sokak yaşam alanını daraltan uygulama, zamanla özel yaşam alanlarına da sirayet etmekte gecikmeyecek, baskılar idari, cezai ve sosyal anlamda artacaktır. Bu bir sürpriz değil, olacaklar maalesef bunlar.

Kaynak: BAŞKENT GAZETESİ Makbule AKGÜL