Son yazımızda gelir dağılımının aşırı bozulması ve orta direğin yıkılması olayının ülkemizle sınırlı olmadığını, Batı dünyası başta olmak üzere küresel bir olgu karşısında bulunduğumuzu söylemiş...

Ardından Türkiye'nin bu 'küresel fırtına' karşısında hazırlıksız yakalandığını, fırtınadan en çok etkilenecek ülkeler arasında yer aldığını sözlerimize eklemiştik...

Yazımızı, 'Yalnızca ekonomiyi değil toplumsal yapıyı da etkileyecek bu fırtınadan en çok etkilenecek kesim ise hiç kuşkusuz 'orta direk' olacak' sözleriyle noktalamıştık.

***

İstanbul Planlama Ajansı'nın üç aylık periyotlarla yayımladığı 'İstanbul'da Yaşam Maliyeti Araştırması'nın sonuçları iki gün önce açıklandı...

Araştırmaya göre, ağustos ayında İstanbul'da dört kişilik bir ailenin ortalama yaşam maliyeti Temmuz ayına kıyasla yüzde 5.23 oranında artarak 23 bin 586 lira oldu. Yıllık artış ise yüzde 101.69 oranına ulaştı...

Asgari ücretin 5 bin 500 lira olduğu birinci dereceden bir genel müdürün 20 bin lira civarında maaş aldığı bir ülkede bu tablonun bırakın alt kesimleri, orta direğin en üst kesimlerinde bile ne kadar yıkıcı bir etki yaratacağını tahmin etmek güç değil.

***

DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu, aynı gün Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan bir haberde ekonomik krizden emekçilerin nasıl etkilendiği sorusunu şöyle cevapladı:

'Sürekli büyüme rakamları açıklanıyor ama bu büyümeden emekçi sınıflar payını alamıyor. Zenginin daha zengin, yoksulun ise daha yoksul olduğu bir politikayla karşı karşıyayız. İğneden ipliğe her şeyde dışa bağımlı bir hale geldik. 2020 yılının ikinci çeyreğinde, emekçi sınıfın ürettiği değerden aldığı pay yüzde 36.8 iken 2022 yılının ikinci çeyreğinde bu oran yüzde 25.4'e düştü. Peki aynı dönemde sermayenin payı ne oldu diye baktığımızda görüyoruz ki yüzde 42.8'den yüzde 54'e çıkmış. Bu durum da gösteriyor ki sermaye sınıfı açısından işler gayet yolunda gidiyor.'

Sendikaların bu gidiş karşısında yaşadıkları sıkıntılar Çerkezoğlu'nun şu sözlerine yansıdı:

'Dünyada, kriz dönemlerinde işçi sınıfının ekmeğini koruyabilmesinin sadece bir yolu var; o da emeğin örgütlü olması, sendikalı olması ve sendikal haklarını kullanabilmesi. Türkiye'de hem sendikalaşma konusunda hem de sendikal hakların kullanımı konusunda büyük engeller var. İşverenler siyasi iktidardan aldığı güçle anayasayı çiğniyorlar. İşçileri sendikalı oldukları için işten çıkartıyorlar, siyasi iktidar da en hafif deyimiyle sessiz kalarak ortak oluyor.'

Çerkezoğlu'nun açıklamasında sendikaların içinde yaşadığımız dönemin özelliklerine uyarlanma konusundaki yetersizlikleri de yer aldı:

'Tabi sendikaların da özeleştirel bir tavırla yaklaşması gerekiyor. Özellikle neoliberalizmle beraber 40 yıllık hikayenin sonundan dönüp baktığımızda, işçi sınıfının yapısının çok ciddi bir şekilde değiştiğini görüyoruz. Çalışma hayatında ciddi değişimler söz konusu. Sendikalarda, bu değişime uygun yöntem ve mücadele biçimlerini üretmekte yetersizliklerimizin olduğunun altını çizmek gerekiyor. (...) Sadece fabrikalarda değil, AVM'lerden plazalara, merdiven altı atölyelere, okullardan hastanelere, kısacası tüm çalışma hayatının her kesimini kapsayacak bir sendikal örgütlenme stratejisi geliştirmek şart.'

***

Çerkezoğlu'nun sözünü ettiği toplumsal sınıflarda yaşanan değişim özellikle yaşanan kriz ortamında işçilerle 'orta direk' olarak nitelenen memur ve benzeri çalışanların kaderlerini birleştiriyor...

İçinde yaşadığımız çağda dünyanın tüm ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de klasik sanayi işçilerinin toplumsal ağırlığı azalırken gelir ve statü kaybına uğrayan orta sınıflar ile yarı zamanlı ya da evden çalışanların kaderleri birbirine yaklaşıyor... Aynı durum geçmişte diğer toplumsal sınıflardan oldukça kopuk olan tarımsal kesimde çalışan teknik elemanlar, küçük ve orta çiftçiler için de geçerli...

Türkiye'de henüz başlangıç aşamasında olan bu süreç Avrupa'nın 'gelişmiş' ülkelerinde de sözünü ettiğimiz birlikteliğin doğurduğu toplumsal hareketlenmeyle birlikte hızla gelişiyor. Özellikle Covid salgınının dünya ekonomisinde yarattığı zor koşullar ve Avrupa'da Ukrayna Savaşı'nın ardından Rusya'ya uygulanan yaptırımların geri tepmesi, bu hareketlere güçlü bir ivme kazandırmış bulunuyor.

(Devam edecek)