Önceki yazılarımızda tarım sektörünün bugün içine girdiği çıkmazın nedenlerini analiz ederken, sorunun kökünde feodal kalıntıların demokratik bir devrimle tasfiye edilememiş ve tarımsal ekonominin modernleştirilememiş olmasının yattığını...

Bu eksikliğin Cumhuriyet hükümetleri döneminde 1945'te İsmet İnönü'nün 'Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu'nun, 1974'te ise Bülent Ecevit'in Urfa'daki 'Toprak Reformu' denemesinin başarısızlıkla sonuçlanmasına neden olduğunu belirtmiş...

Son olarak da 1990'lı yıllarda bir kez daha Başbakan olan Ecevit'in kendisinden toprak reformu yapmasını isteyen köylülere,'Toprak reformunu benim ve partimin gücü yapmaya yetmeyebilir. Bize kendi gücünüzü katarsanız, bu gücü toprak reformu için kullanırız. Eğer adaletli bir toprak düzenlemesi yapılmazsa, bu bölgedeki gelir adaletsizliği büsbütün rahatsız edici ölçülere varacaktır. Ama ne kadar güçlüklerle karşı karşıya olduğumuzu sizler çok iyi bilirsiniz'. dediğini sözlerimize eklemiştik.

***

Tarihin ne acı ironisidir ki, siyasi hayatının önemli bir bölümünde topraksız köylüyü refaha kavuşturmak için 'Toprak Reformu' yapılmasını savunan Ecevit 2000 yılında ekonomik kriz nedeniyle kaynak temini için IMF ve Dünya Bankası'na başvurduğunda, karşısına adeta kendisiyle alay edilirmiş gibi 'Toprak Reformu Uygulama Projesi' (ARIP) adı verilen bir proje çıkarılmıştır...

ARIP, aslında 2001 krizini tetikleyen bankacılık krizinin ekonomiye verdiği zararın tarımsal desteklerin bankacılık sistemine aktarılmasıyla telafi edilmesini amaçlayan bir projeydi...

Dünya Bankası Ortadoğu Bölge Sorumlusu Kemal Derviş'in yurtdışından getirilip ekonomiden sorumlu bakan olarak atanmasıyla yürütülen proje sonucunda tarım kesiminden yaklaşık 50 milyarlık bir kaynak çekilerek bankaların yeniden yapılandırılmasında kullanılmıştır. Bu arada tarımsal destekler 5.4 milyar dolardan 0.7 milyar dolara düşürülmüş, tarım ürünlerinin fiyatları aşağı çekilmiş, Tarım Satış Kooperatiflerinin ürünlerini işlemeye yönelik sanayi işletmeleri kapatılmış, bu kooperatiflere devlet yardımı yasaklanmış, şeker ve tütün piyasasındaki devlet işletmeleri özelleştirilmiştir.

***

Bütün bu gelişmelerin sonucu, tarım sektörünün belinin kırılması ve önemli bir çiftçi kesiminin tarımdan uzaklaşması olmuştur...

Bunun sonucunda özellikle topraksız ve az topraklı köylüler kırsal alanı terk ederek kentlere göçmüş...

Bu durum, köylülük arasında toprak reformu talebini iyice zayıflatmıştır.

***

Bu kararlar siyaset alanını da önemli ölçüde etkiledi... Projeyi uygulayan koalisyon hükümetindeki tüm partiler (DSP, ANAP ve MHP) 2002 yılında yapılan seçimlerde barajın altında kalırken bir yıl önce kurulan AKP, IMF karşıtı bir propaganda yürüterek girdiği ilk seçimde tek başına iktidara geldi...

AKP, iktidara geldikten sonra ürün primlerini düşük oranlarla da olsa yeniden başlattı. O dönemde bankacılık alanının yeniden düzenlenmesinin ve ABD tarafından dünya piyasasına sürülen dolar miktarının artmasının da etkisiyle sıcak para hareketleri hızlandı. Bunun sonucunda tarım kesimine verilen krediler bollaştı ve faizler düştü. Böylece orta halli köylülerin eline geçen para artarken, neredeyse tüm köylüler topraklarını ipotek ettirerek banka kredilerinden yararlandı...

Böylece borç parayla da olsa aldatıcı bir 'refah' sağlanırken, bu sahte refah daha sonra çiftçileri altından kalkamayacakları bir borç yükünün altına soktu.

***

Günümüzde bu borç miktarı borcu 210 milyar liraya ulaşmış bulunmaktadır... Bunun 150 milyar TL'si bankalara, 10 milyar lirası Tarım Kredi Kooperatifleri Birliği'ne olan kredi borcudur. Bunun yanı sıra çiftçilerin girdi temini nedeniyle piyasaya olan borçları 50 milyar TL olarak tahmin edilmektedir. Bireysel kredi kartlarından doğan borç kesin olarak bilinmemekle birlikte oldukça büyük bir meblağ oluşturduğu kesindir...

Günümüzde artık kırsal kesimde ipotek edilmeyen tarla neredeyse kalmamıştır...

Tarım kesiminin temel talebi artık toprak değil, bu borcun kendisinden olmasa da faizinden kurtulmaktır.

(Devam edecek)