Konuyla ilgili son yazımızda PKK/PYD'ye karşı tavır meselesinin NATO içinde öteden beri önemli bir tartışma konusu olduğunu ve bu tartışmaya, bir noktadan sonra FETÖ'ye karşı takınılacak tavır meselesinin de eklendiğini belirtmiş...

'İşin en vahim tarafı ise NATO'nun fiili yöneticisi olan ABD'nin her iki konuda da de Türkiye'nin karşısında yer alıyor olması' demiştik.

Bu tartışmayı daha iyi anlayabilmek için 2006 yılında yaşanan bir başka tartışmayı hatırlamak gerekiyor...

Bilindiği gibi o tarihte ABD'li Yarbay Ralph Peters, Silahlı Kuvvetler Dergisi'nde Ortadoğu'nun sınırları yeniden çizilmiş bir haritasını yayımlamış ve Türkiye toprakları üzerine bir 'Özgür Kürdistan' yerleştirmişti... Harita, Amerikalı bir albay tarafından Roma'daki NATO Savunma Koleji'nde, Türk yetkililerin de katıldığı bir oturumda sunulmuş; ancak Türkiye'nin gösterdiği tepki üzerine kaldırılmış ve ABD özür dilemişti...

15 Temmuz darbe girişiminin ardından darbe girişiminde rol aldıkları için Türkiye'ye dönmek istemeyen Türk subaylara NATO üyesi ülkelerin sığınma hakkı tanıması da bu tartışmalara eklemlenmişti.

***

Bütün bunlara karşın Türkiye'nin neden NATO üyeliği konusunu tartışma konusu haline getirmediği sorusu sıkça sorulan bir soru...

Bunun nedenini anlayabilmek için NATO'nun statüsünü hatırlamak gerekiyor... NATO, kararların oy birliğiyle alınmasına dayalı bir sisteme sahip; dahası, üye ülkeler kendileri istemedikçe üyelikten çıkarılamıyor... Dolayısıyla bir çok üye ülke açısından NATO içinde bir anlaşmazlık çıkması durumunda örgütün içinde kalarak mücadele etmeyi, NATO'nun dışına çıkmaya ve onu bütünüyle karşısına almaya tercih ediyor...

Bu bakış açısının tartışmasını bu köşede zaman zaman yapıyoruz.

***

Dikkate alınması gereken bir diğer nokta da, Türkiye'ye karşı son dönemde ABD ve Avrupalı 'müttefiklerimiz' tarafından uygulanması gündeme gelen yaptırımlar...

Türkiye, bu tür yaptırımları savunan ortaklarına karşı NATO içinde ikinci büyük orduya sahip olmanın verdiği gücü ve orada kullanabileceği veto hakkının avantajlarını kullanabiliyor...

Son olarak da, Doğu Akdeniz'de yaşanan gelişmeler dolayısıyla Türkiye'nin bölgedeki haklarının Birleşmiş Milletler'den başlayarak tüm uluslararası platformlarda savunulması önem kazanmış bulunuyor.

***

İşin ilginç tarafı, bu durum, zaman zaman Rusya ile ilişkilerimizi olumsuz değil olumlu yönde etkiliyor...

Bunun en açık örneğini, Türkiye'nin Baltık Planı'nı NATO içinde fiilen bloke etmesi olayında gördük...

Türkiye, NATO üyeliğini, S-400 hava savunma sistemini satın alınması ve ilk nükleer santralının kurulma ihalesinin Rusya'ya verilmesiyle çelişkili görmüyor... Bu durum, Rusya'nın da Türkiye'nin NATO üyeliği meselesini ikili ilişkilerde bir engel olarak görmemesi sonucunu doğuruyor.

***

Bunları belirttikten sonra oayın Doğu Akdeniz'i ilgilendiren kısmını ele alalım...

Bilindiği gibi, Türkiye ile Libya Hükümeti arasında Doğu Akdeniz'de Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilanı yolunda kritik bir 'mutabakat muhtırası' imzalandı. Bu anlaşma ile Türkiye ile Libya arasında Deniz Yetki Alanı belirlenirken, Türkiye'nin Münhasır Ekonomik Bölgesinin ilanı için önemli bir adım atılmış oldu...

İşte tam da bu noktada, NATO içinde yaşanan sorunlarla Doğu Akdeniz'de yaşanan sorunların bütünleştiğini gördük... Yunanistan, konuyu, NATO Zirvesine taşıyacağını açıkladı... Yunanistan Başbakan Kiriakos Miçokatis, 'NATO, bir üyesinin bir başka üyenin aleyhinde uluslararası hukuku ihlal etmesine seyirci kalamaz' ifadesini kullandı.

Bu hamlelerin yanı sıra Yunanistan, Türkiye'nin imza attığı mutabakat metnini hükümsüz kılabilmek için Doğu Akdeniz'deki planlarını destekleyen ABD ve Fransa'yı da sürece dahil etmek için çabalarını yoğunlaştırdı.

(Devam edecek)