Türkiye, İkinci Dünya Savaşı'nın sonundan itibaren dış politikada o zamana kadar izlediği bağımsız çizgiyi terkederek ABD ve onun yönettiği 'Batı Dünyası'na yöneldi...

Bu yöneliş, Kore Savaşı ve Türkiye'nin NATO'ya alınmasından sonra askeri, siyasi ve ekonomik yönlerden bağımlılığa dönüştü...

Gerçi kağıt üzerinde olay, bir 'ittifak', hatta 'stratejik ittifak' olarak nitelendi... Ama işin özü gereği son sözü söyleyen ve kendi çıkarlarını dayatan hep ABD oldu.

***

Bu köşede daha önce yazdığımız NATO ile ilgili yazılarda, Türkiye'nin ulusal çıkarları ne zaman ABD'nin çıkarlarıyla çelişse bu örgütün Türkiye karşıtı bir tavır aldığını örnekleriyle bir çok kez ortaya koyduk.

O nedenle bunları burada tekrar etmeyerek, ABD ve NATO'nun önce uçak düşürülmesi olayında Türkiye'yi yalnız bıraktığını, daha sonra da ABD'nin NATO örgütü içinde Türkiye'ye karşı FETÖ ve PYD/PKK kartını oynadığını hatırlatmakla yetinelim...

Bu olaylar sonucunda Türkiye, NATO ile ilişkilerini 'tekyanlı' ilişkiler olmaktan çıkarmaya çalışıyor...

Bu durumun belirtileri geçtiğimiz günlerde NATO'nun Baltık Planının oylanma sürecinde ve Doğu Akdeniz'de Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan edilmesi konusunda Libya ile anlaşma sağlanması olayında ortaya çıktı.

***

Önce NATO'nun Baltık Planı konusundan söz edelim...

Bilindiği gibi, Ankara, NATO'da ABD tarafından hazırlanan Baltık planını onaylamayarak bloke etti...

Bu konuda Reuters'a konuşan Batılı bir diplomat, '(Türkiye) bu askeri planın onaylanmasını engelleyerek Doğu Avrupalıları rehin alıyor' ifadesini kullandı...

Genelde ise bu tavır, NATO'da PKK/PYD'ye karşı tavır alınmasını engelleyen ABD'ye karşı bir 'misilleme' olarak yorumlandı.

***

Baltık Planı', soğuk savaşın bitmesine karşın tüm stratejisini Rusya'yı zayıflatmak üzerine kuran ve bu ülkeyi eski müttefikleriyle çevreleyerek kuşatan NATO açısından önemli bir plan...

Planın görünür gerekçesi, Baltık ülkeleri ve Polonya'yı bir Rus saldırısına karşı korumak...

Rusya ise bu planı ulusal varlığına yöneltilmiş, kendisini boğmayı hedefleyen bir hamle olarak görüyor.

***

Rusya'nın bu endişesinin nedenlerini öğrenmek için İsrailli stratejist ve gelecekbilimci Prof. David Passig'in 2020 yılında Türkiye ile Rusya'yı karşı karşıya getireceği düşünülen bir savaş olacağı öngörüsünde bulunduğu '2050' başlıklı kitabına bir göz atmak gerekiyor...

CIA'nın gölge kuruluşu olarak bilinen Stratfor Araştırma Merkezi'nin kurucusu George Friedman'ın görüşlerini savunmasıyla tanınan Passig, o kitabında Rusya'nın tarih boyunca hep Baltık ülkeleri ve Ukrayna üzerinden istila edildiğini belirttikten sonra şu saptamayı yapıyor:

'Soğuk Savaş süresince St. Petersburg'la NATO güçleri arasındaki uzaklık 2.000 kilometreydi, şimdiyse sadece 100 km. Bu da Rusya'nın Baltık cephesinden korkusunu açıklar. Eskiden Rusya'nın kanatları altında olan Baltık ülkeleri Soğuk Savaş bittiğinde NATO'ya katıldılar. (...) ABD bu aşamada sırf Rusya'nın korkularını gidermek için Baltık ülkeleri ve Polonya'dan vazgeçemez. Bu ülkeler çok değerli ve ABD'nin kendilerinden vazgeçmesi tüm Doğu Avrupa ülkelerini paniğe sokar.' (a.g.k. s.204-205)

Prof. Passig, bu cepheleşmede Türkiye'nin Rusya'nın kuşatılmasına yardım edeceğini ve bu yardım karşılığında ABD'den 'özel teknolojilerden geniş ekonomik yardıma kadar pek çok konuda yardım alacağını' öngörüyor.

***

Ne var ki, günümüzde bu 'öngörü'nün aksi yönde gelişmeler oluyor...

S-400'lerin satın alınması olayı, Rusya'nın Türkiye'nin ilk nükleer santralını kurması, ticari ilişkilerin gelişmesi ve iki ülke arasında gelişen ticarette 'milli paraların' kullanılması kararı bunlardan bazıları...

Yine de Passig'in saptamaları, adını vermeyen diplomatın Türkiye'nin bu askeri planın onaylanmasını engelleyerek Doğu Avrupalıları rehin aldığı sözlerinin anlamını daha iyi anlamamızı sağlıyor...

Ancak burada bir noktayı daha belirtmek gerekiyor:

O diplomat, Türkiye'nin, söz konusu askeri planın onaylanmasını engelleyerek Rusya'nın rehin alınmasını engellemiş olduğunu söyleseydi, daha doğru bir ifade kullanmış olurdu!

***

Neticede, Türkiye planı onaylamayarak son dönemde Rusya ile geliştirdiği iyi ilişkileri koruma konusunda kararlı olduğunu göstermiş oldu...

Aksi takdirde, Türkiye'nin ABD ve Rusya arasında sürdürdüğü 'denge politikası'nın zemini ortadan kalkacaktı...

Bu da Türkiye aleyhine sonuçlar doğuracaktı.

(Devam edecek)