“Sanata yönelmemde ve sanatsal etkilenimlerimin başladığı ilk yer ailem oldu.” diyen Ressam Tuğba Renkçi Taştan 4-5 yaşlarında resim yapmaya başlamış. Babasının ve amcasının gençlik yıllarında duvar ve tabela boyadığını, geleneksel tekniklerle tabelacılık mesleğini icra ettiğini belirten Ressam Tuğba Renkçi Taştan, “Hala çok net hatırlıyorum; henüz küçük bir kız çocuğu iken, babam işten eve elleri boya olmuş halde gelir ve ellerini tinerle temizlerdi. Babamın atölyesine gittiğimde, fırçalarla, boyalarla ve çeşitli malzemelerle dolu o dağınık ve işleyen mekânın enerjisi beni derinden etkiler, adeta büyülerdi.” diye ifade ediyor.

• Eğitiminiz ve kısa bir özgeçmişinizle başlayalım isterseniz. Tuğba Renkçi Taştan kimdir? Bize kendinizi anlatır mısınız?

1987 yılında Nevşehir’de doğdum ve zanaatkar bir ailede büyüdüm. Bu durum, eğitim sürecimdeki tercihlerimi de etkiledi. Liseye geldiğimde, sanat ve tasarım eğitimi alma yönünde bir tercih yaptım. İlk sanat eğitimime, Nevşehir’de Anadolu Meslek Lisesi'nde Grafik Tasarım okuyarak başladım. 2009 yılında Gazi Üniversitesi Resim Öğretmenliği Bölümü'nden mezun oldum. Aynı yıl eğitimime İngiltere’de devam ettim ve 2011 yılında University for the Creative Arts'ta Master of Arts (MA) Grafik Tasarım alanında yüksek lisans eğitimimi tamamladım. İki yıl İngiltere’de yaşadıktan sonra Türkiye’ye döndüm ve Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü’nde Sanatta Yeterlik programına başladım. 2018 yılında “Türkiye’de Çağdaş Sanatta Yerleştirme (Enstalasyon) ve Kültür” konulu tezimi tamamlayarak mezun oldum. 2013 yılının başından 2018 yılının sonuna kadar Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Sanat Bölümü’nde Araştırma Görevlisi olarak çalıştım. 2019 yılında İstanbul Topkapı Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Görsel İletişim Tasarımı Bölümü’nün kurulması ve eğitim öğretim müfredatının oluşturulmasında aktif rol aldım. 2019-2022 yılları arasında aynı üniversitenin aynı bölümünde Dr. öğretim üyesi görev yaptım. 2022 yılında doçentlik unvanımı aldım.

•  Resme olan ilginiz ne zaman ve nasıl başladı? Sizi bu hikâyenin peşinde koşturan nedir?

Sanata yönelmemde ve sanatsal etkilenimlerimin başladığı ilk yer ailem oldu. Sanatsal sürecim, çocukluğuma, yaşamımın ilk dönemlerine dayanıyor. 4-5 yaşlarında resim yapmaya başladığımı söyleyebilirim. Babam ve merhum amcam gençlik yıllarında duvar ve tabela boyarlar, geleneksel tekniklerle tabelacılık mesleğini icra ederlerdi. Hala çok net hatırlıyorum; henüz küçük bir kız çocuğu iken, babam işten eve elleri boya olmuş halde gelir ve ellerini tinerle temizlerdi. Babamın atölyesine gittiğimde, fırçalarla, boyalarla ve çeşitli malzemelerle dolu o dağınık ve işleyen mekânın enerjisi beni derinden etkiler, adeta büyülerdi. İlkokuldayken resim dersi en sevdiğim ders olurdu. Gelmesini sabırsızlıkla beklediğim, her zaman rahatlatıcı ve keyif verici bir dersti. Sanırım beni sanata yönelten faktörlerin başında bunlar geliyor. O dönemden itibaren resme hep bir merakım vardı. Sonraki yıllarda lise ve üniversite eğitimim de bu ilgi doğrultusunda sanat üzerine şekillendi.

“HEM KİŞİSEL DENEYİMLERİMDEN HEM DE TOPLUMSAL MESELELERDEN BESLENİYORUM”

•  Resimlerinizde işlediğiniz konular nelerdir?

Resimlerimde genellikle ev, kültür, kalp, karga ve soyut sanat gibi temalar üzerinde çalışıyorum. Bu temalar, hem kişisel hem de evrensel duyguları ve deneyimleri yansıtır. Ev, benim için hem fiziki bir yapı hem de içsel bir sığınak, güven ve aidiyetin simgesi olarak öne çıkıyor. Kültür, toplumların tarihsel ve güncel kodlarını, bireyin çevresiyle olan ilişkisini keşfetmemde önemli bir alan. Kalp, sevgi, kırılganlık ve insan ruhunun derinliklerine yönelik bir sembol olarak işlerimde sıkça yer alıyor. Karga ise hem doğanın hem de mitolojik anlamların zengin bir metaforu olarak karşımıza çıkıyor. Soyut sanat ise bana duygu ve düşünceleri özgürce ifade etme imkânı tanıyor; bu sayede izleyiciyle daha kişisel ve farklı katmanlarda bir iletişim kurabiliyorum.

Son dönemde, yaşamımın doğa ile daha fazla iç içe geçmesiyle birlikte, resimlerimde doğa ve ev formları daha belirgin hale geldi. Yaşamın getirdiği bu değişim, sanatımda renklerin ve formların da sürekli bir dönüşüm içerisinde olmasına yol açtı. Resimlerimde işlediğim her konu, içsel dünyamın bir dışavurumu olarak değerlendirilebilir. Hem kişisel deneyimlerimden hem de çağın getirdiği toplumsal meselelerden besleniyorum. Üretimlerimde, Alman sanatçı Herwarth Walden'in söylediği gibi, “dışarının izleniminden ziyade, içerinin dışavurumu”na odaklanıyorum. Bu yaklaşım, resimlerime derin bir kişisel ifade katarken, izleyiciyi de bu içsel yolculuğa davet ediyor.

“TARZIMDA SINIRLAR YOK”

•  Her ressamın bir imzası, üslubu var. Siz kendi tarzınızı nasıl tanımlarsınız?

Kendi tarzımı tanımlarken, belirli bir kalıba ya da tekniğe bağlı kalmaktan ziyade, sanatta özerklik ve deneyselliği ön plana çıkarıyorum. Sanatımda özgür bir ifade arayışı içerisindeyim; bu nedenle farklı teknikleri bir arada kullanmayı tercih ediyorum. Bu çeşitlilik, benim için daha özgür bir yaratım alanı sağlıyor ve resimlerimde farklı duygu ve düşünceleri ifade etmemi mümkün kılıyor.

Tarzım, genellikle kişisel bir içsel yolculukla şekillenir. Sanatsal üretimimde kullandığım malzemeler ve teknikler değişkenlik göstermekle birlikte, oluşturduğum her eser, kendine özgü bir dünyanın parçalarını barındırır. Ev, kalp, karga gibi belirli semboller ve (ve son dönemde kullandığım) doğa unsurları eserlerimde sıkça yer bulur; ancak bunları soyut bir şekilde işlerim. Kolajlardan oluşturduğum dokular, kendime ait sanat dışı nesneler ve metinlerle birleşerek, farklı bir anlatım dili oluşturur. Bu, içsel dünyamın dışa vurumu ve belleğimin katmanlar halinde resme yansımasıdır. Renkler ve formlar benim için duygularımın ve düşüncelerimin sembolleridir. Renkler, hislerimi yansıtırken; formlar ya da formların eksikliği, izleyiciye hem bir ipucu hem de bilinçaltımda gezinebilecekleri bir alan sunar. Tarzımda sınırlar yoktur; karşıma çıkan her nesne, her fikir sanatımın bir parçası haline gelebilir. Nesneler arasında bir bağ kurarken, onların somut özelliklerinden soyut anlamlar üretmeyi hedeflerim. Bu yaklaşım, eserlerimin hem özgün hem de çok katmanlı olmasını sağlar. Kısacası, kendi tarzımı 'deneysel özgürlük' olarak tanımlıyorum. Eserlerimde, formun ve malzemenin sınırlarını aşarak, kişisel ve evrensel temalar arasında bir köprü kurmayı amaçlıyorum. Her bir eserim, bir nevi içsel bir keşif sürecinin ürünü; bellek, duygu ve içsel düşüncelerin katmanlı bir dışavurumu olarak ortaya çıkıyor.

• Örneğin, Vincent van Gogh. Sanatla ilgilenip de onu herhangi bir resminden tanımayan yoktur. Dalgalı, neredeyse titrek bir fırça darbesi vardır mutlak biçimde kendisini duyuran. Bu bir avantaj elbette. Sanatçının kendi için yarattığı bir ayrıcalık aslında. Sizi buna benzer biçimde tanımlayan bir şey var mı?

Tarzımı, yüzeyde elde ettiğim dokular ve soyut dışavurumcu renklerle şekillendiriyorum. Eserlerimde, kalp imgesi sıkça yer alır; bazen doğrudan, bazen de katmanlar arasında gizlenmiş bir şekilde. 10 yılı aşkın bir süredir bu imge, üretimlerimde sürekli bir yer bulmuş ve adeta imzam haline gelmiştir. Yüzey üzerinde çalıştığım sanat dışı malzemeler, boya, spatula ve diğer tekniklerle işlenerek resimde bambaşka bir hale dönüşüyor. Bu malzemeler, bir katman veya doku haline gelirken, bazen de sadece minimal bir müdahaleyle yüzeyde kalır. Resim olgunlaştıkça, bu unsurlar da kendi içinde bir form kazanıyor. Son dönem çalışmalarımda, talaş gibi iri dokular kullanarak yüzeye yeni bir derinlik katıyorum. Mevcut tarzımı sürdürmekle birlikte, yeni deneyimlere de yer açıyor, farklı malzemeler ve tekniklerle tarzımı genişletiyorum. Bu süreç, hem kişisel hem de sanatsal gelişimime hizmet eden bir keşif yolculuğu olarak devam ediyor.

“KARGALAR, İNSAN DOĞASININ KARANLIK TARAFLARINI TEMSİL EDİYOR”

•  Birçok çalışmanızda kuşlar konduruyorsunuz renklerin arasına. Neyi vurgulamak istiyorsunuz?

Kargalar, tıpkı kalp imgesi gibi, 10 yılı aşkın süredir çalışmalarımda sıkça yer bulan imgeler ve güçlü metaforlar arasında. Resimlerimde kargalar, çoğu zaman insan doğasının karanlık taraflarını, özellikle uğursuzluk, hırs ve içsel çatışma gibi olumsuz duyguları temsil ediyor. Bu imgeler, sadece birer sembol olarak değil, aynı zamanda insanın karmaşık ve çelişkili ruh hallerini dışa vurmanın bir aracı olarak işlerimde yer buluyor. Kargalar, hem görünürdeki doğaları hem de derin anlamlarıyla, izleyiciyi yüzleşmeye davet eden semboller haline geliyor.

“İNSANA, DOĞAYA VE YAŞAMA DAİR HER ŞEY SANATIMA İLHAM VEREBİLİR”

• Bir işin üretim süreci nasıl başlar? Nelerden ilham alırsınız? İşlerinizin üretim sürecini anlatır mısınız? 

Resimlerim, üretim sürecimin kendiliğinden ve organik bir parçası olarak ortaya çıkar. Kurgusu, genellikle o anda şekillenir; süreç, resmi oluşturacak parçaları ve katmanları belirleyerek, bunları tuval ya da yüzey üzerine nasıl yerleştireceğimle başlar. Yüzeyde hangi öğenin nereye konulacağını bilmek, kompozisyonu doğru bir şekilde oluşturmanın ve resmin anlamını çözümlemenin temelidir.

İlham kaynaklarım oldukça çeşitli ve zengin: kişisel alışkanlıklarım, atık nesneler, çevresel gözlemlerim, yaşamsal tecrübelerim, duygu ve düşüncelerim en önemli unsurlar arasında. Bunların yanı sıra bir şiir, bir gezi, bir imaj, bir olay veya bir kelime bile sanatsal üretimimde önemli bir yer tutabilir. İlham, tamamen rastlantısal ve içsel bir süreçtir; bir ağaç, bir kuş, bir şarkı, bir anı, bir film, hatta bir çöp parçası bile benim için sanatsal bir kaynağa dönüşebilir. İnsana, doğaya ve yaşama dair her şey benim sanatıma ilham verebilir.

Üretim sürecim, bilinçaltımın yansıması olarak ortaya çıkıyor; belki de içsel dünyamda bu imgelerle yaşıyorum. İlginç bir tesadüf olarak, soyadım da sanat terminolojisinde ‘renkçi’ anlamına geliyor, yani renklere önem veren ve renklerle çalışan demek. Bu durum, çalışmalarımın temelini daha da anlamlı kılıyor. :)

Kolaj çalışmalarımda ise George Braque, Picasso ve diğer kübist sanatçıların eserlerinden, Kurt Schwitters'in kolajlarından, Robert Rauschenberg'in Combine Painting’lerinden, Anselm Kiefer'in dokularından, Willem de Kooning'in fırça vuruşlarından ve Gerard Richter’in soyut resimlerinden etkilendiğimi söyleyebilirim. Bu sanatçılar, kompozisyonlarımın temel yapı taşlarını oluştururken, kendi özgün dünyamı yaratmamda bana yol gösterdiler.

• Peki, bir resmin bittiğini nasıl hissediyorsunuz?

Resimlerim, zamanla ve sürekli üretimle şekillenen bir süreç sonucu ortaya çıkar. Üretim esnasında, resmin hangi aşamada olduğunu anlamak, olgunluğa erişip erişmediğini değerlendirmek bilgi ve deneyim gerektirir. Bu konuda göz eğitiminin önemi büyüktür. Bu bağlamda, hocam Yusuf Taktak’ın, akademide öğrenciyken ressam Ali Çelebi'den öğrendiği ve bizlere de alıntıladığı bir yöntemi sıklıkla kullanırım: 'Resmi ters çevir, resim biter' anlayışı. Ali Çelebi’nin bu yaklaşımı, resme yeni bir bakış açısı kazandırarak, resmin olgunluk seviyesini değerlendirmeme yardımcı olur. Resme uzun süre baktığınızda gözünüz yorulabilir ve objektif bir değerlendirme yapmak zorlaşabilir. Bu yöntem, resmi ters çevirerek, bana daha taze bir bakış açısı sunar ve gerçekten işe yaradığını deneyimledim. Bu şekilde, resmin final aşamasına ne zaman geldiğini daha net bir şekilde belirleyebiliyorum.

“SANAT ARTIK YETENEĞİN ÖTESİNDE”

• Sizce resim yapabilmek için yetenekli olmak gerekli mi?

Resim yapabilmek için yetenekli olmak önemli bir faktördür, ancak günümüzde sanatın evrimi bu yeteneğin ötesinde genişleyen bir perspektife işaret ediyor. Teknolojinin ve dijital sanatların hızlı bir şekilde gelişmesi, sanatın sadece teknik beceriyle sınırlı kalmadığını gösteriyor. Günümüz sanat ortamında, teknoloji ve dijital araçlar, sanatçılara yeni ifade biçimleri ve yaratıcı imkanlar sunuyor. Sanat artık, yeteneğin ötesinde, yenilikçi düşünce, dijital bilgi ve teknolojik becerilerle şekilleniyor. Bu nedenle, geleneksel yetenekler önemli olmakla birlikte, sanatçının teknolojiye uyum sağlaması ve bu araçları etkin bir şekilde kullanabilmesi de giderek daha büyük bir önem taşıyor. Kısacası, yetenek hala değerlidir; ancak günümüz sanatının dinamikleri, yeteneğin yanı sıra teknolojik ve dijital becerilere de büyük bir önem veriyor.

• Türkiye’de resim okumak isteyen gençlere ve ailelerine ne gibi tavsiyeler vermek istersiniz?

Başarılı sanat eserleri üretmenin temelinde, korkusuzca, sürekli ve tutkulu bir şekilde çalışmak yatıyor. Sanatçının, inancını ve motivasyonunu kaybetmeden üretim yapması, sanatsal gelişim için kritik öneme sahiptir. Resim yapmayı bir alışkanlık haline getirmek, iyi bir sanatçı olmanın temel koşullarından biridir. Sanatçılara, yeni üsluplar ve malzemeler denemekten kaçınmamalarını öneririm. Sanatın keşif süreci içinde neyin nereden çıkacağı genellikle belirsizdir ve bu belirsizlik, yaratıcı sürecin kendisi kadar heyecan vericidir. Deneyimlere açık olmak, sanatçının kendini geliştirmesi ve yenilikçi bulgular elde etmesi açısından son derece önemlidir. Ayrıca, sanatın bilinçli bir şekilde ortaya konabilmesi için okumak ve araştırmak büyük önem taşır. Güncel ve toplumsal meseleler hakkında bilgi sahibi olmak, yeni çıkan kitapları, dergileri ve sanat haberlerini takip etmek, sanatsal üretimlerin derinliğini artırabilir. Sergi gezmek ve çeşitli sanat etkinliklerine katılmak da, sanatçının ufkunu genişletir ve sanatsal anlayışını derinleştirir.

• İlerleyen dönemlerdeki projeleriniz neler? Planlarınızdan ve hedeflerinizden biraz bahseder misiniz?

Üretimlerimi daha da geliştirmek ve ileriye taşımak için, tutkuyla ve sürekli olarak üretmeye devam etmeyi ve bilgi düzeyimi artırmak amacıyla düzenli okumalar yaparak sanat ve ilgili alanlarda kendimi geliştirmeyi planlıyorum. Ayrıca, akademik çalışmalarımı sürdürerek, hem teorik bilgi hem de pratik deneyimlerimi derinleştirmeyi hedefliyorum. Bu sürecin, sanatsal üretimlerimde daha yenilikçi ve etkili yaklaşımlar geliştirmeme olanak tanıyacağı ve sanatımın evriminde önemli bir rol oynayacağı inancındayım.

Muhabir: Makbule AKGÜL