Nejat Orhan, “Taşradaki güzellikler, bozkırın sessizliği, ıssız sakin köyler, gözünüzün alabildiği kadar ağaçsız alanlar ve içlerindeki birkaç tane ağaç, küçük köy evleri ve içlerindeki yalnız insanlar. Bunlar beni hep etkilemiştir. Bunları elimden geldiği kadarıyla zihnimde biriktirip resimlerime yansıtmaya çalıştım” diye ifade ediyor.
Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü mezunu olan Nejat Orhan, hem bir ressam hem de emekli bir resim öğretmeni. Anadolu’nun çeşitli yörelerine özgü pastoral görünümleri resmeden sanatçı ile “Derin Sessizlik” sergisini ve resimle olan hikâyesini konuştuk.
• Nejat Orhan kimdir? Bize kendinizi anlatır mısınız?
Çankırı Orta doğumluyum. Köy Enstitüsü mezunu bir anne babanın öğretmen çocuğuyum. Tüm eğitim hayatımı Ankara’da tamamladım. 1979 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü’nden mezun oldum ve Siirt’e atandım. Daha sonra Anadolu Üniversitesi’nde lisans tamamladım. 10 yıl Anadolu’nun çeşitli yörelerinde öğretmenlik yaptım. 1989 yılında Ankara Gazi Lisesinde 31 yıl resim öğretmeni olarak çalışıp 2018 yılında orada çalışırken emekli oldum. Toplamda da 41 yıl çalıştım. 1979 yılından bu yana resim çalışmalarımı sürdürüyorum. İlk sergimi Mersin Güzel Sanatlar Galerisi’nde açtım. Mersin Ortaokulu’nda çalışan ressam öğretmenlerle sergilere katıldım. 1985 yılından bu yana 28 kişisel sergisi olan yüzlerce karma sergi, uluslararası çalıştay ve sergilere katıldım.
• Sizin resimle olan hikâyeniz nedir, bu serüven nasıl başladı?
Resimle olan hikâyem ortaokuldan itibaren başladı ve lisede de devam etti. Gazi Eğitim Enstitüsü’nü kazanmamla birlikte Görsel Sanatlar Öğretmeni olarak göreve başladım. Özel tiyatrolarda da aktör olarak görev yaptım. Bu çalışmalar algımı ve yaratıcılıktaki doğaçlama yeteneğimi geliştirdi. Öğretmen olarak atanmamla tiyatro serüvenimi bitirdim ve resim yaşam biçimim oldu. Anadolu bozkırları, sessiz köyler, kara kışta çalışmaya çalışan insanların ve hayvanların yaşam biçimleri ilgimi çekti ve onları çalışmalarıma yansıtmaya çalışıyorum.
“ÇOCUKLUK ANILARIMDAN YOLA ÇIKIYORUM”
• “Kar Ressamı” olarak anılıyorsunuz. Neden böyle anılıyorsunuz?
Sebebi İç Anadolu çocuğu olmamla ilgili. Çocukluk anılarımda kışın ulaşılmayan yollar, yürüyerek gittiğimiz okul hayatı, Ankara’nın çevresindeki ıssız köyler ve toprak damlar, köy ve köylülerin yaşam enerjileri belleğime yer etti. Suluboya çalışmalarım bu yıla kadar (2000’li yıllardan bugüne) hep kış manzaraları ve köyler olduğundan 24 yıldır bu konuları çalışmamdan dolayı kar (kış) ressamı olarak bilinir. Bu arada 1985 yılından 2000’li yıllara kadar yağlıboya ve Sümer Efsanelerini çalıştım.
• Bize “Derin Sessizlik” serginizden bahsedebilir misiniz? Nasıl çalışmalar var?
Bursa’nın Gölyazı Köyü’nde gördüğüm kayıklar ve balıkçılık yapan kadınlar beni çok etkiledi. Derin sessizlikler ve terk edilmiş gibi kıyıya park edilmiş kayıklar bu seride bir konu oluşturdu. Ayrıca “Yaren” denilen Leylek beni etkilediği için resimlerimde kullandım. Konu ilkbaharda kayıklar, leylek ve sazlıklar.
“AĞIRLIKLI SULUBOYA ÇALIŞIYORUM”
• Suluboya sizin için ne ifade ediyor?
1998 yılında Sümerolog Doç. Dr. Atila Tacer ile tanışmam beni Sümer Efsanelerine yöneltti. Sümer Efsanelerini resimledim. Çok uzun nefesli olmadı. Sergiden getirdiğim yağlı boya resimleri depoya taşırken Atila Bey de yanımdaydı. Öğrencilere göstermek için yaptığım suluboya papatya resmi elimdeyken, yanımdan geçen bir vatandaş bir süre gidip geri döndü ve elimdeki sulu boyaya bakarak “İşte resim bu” dedi.
Atila Bey’in “Neden suluboya çalışmıyorsun?” sorusu üzerine 2000 yıllından itibaren ağırlıklı olarak suluboya çalışıyorum. Benim için yaşam biçimi oldu diyebilirim.
“SÜMER EFSANELERİ İLGİMİ ÇOK ÇEKİYOR”
• Çizimlerinizde size ilham veren, motive eden öğeler var mı? Özellikle bir şeylerden esinlendiğiniz olur mu yoksa daha çok hayalinizde canlandırdığınız şekilde mi kâğıda dökersiniz çizgilerinizi?
Çalışmalarım genelde hayali çocukluğumdan kalan ve etkilendiğim bozkırlar, köyler ve kışlardır. Sadece çalıştaylarda ve gösterilerde yağlıboya ve akrilik çalışıyorum. Bu arada Sümer Efsaneleri ilgimi çektiği için konularımın arasında yer alıyor.
• Her ressamın bir imzası, üslubu var. Siz kendi tarzınızı nasıl tanımlarsınız?
Tabi ki benimde oluşturduğum teknik ve üslubum var. İmzamı görmeden çalışmalarımı gördüğünüzde bu Nejat Orhan’ın resmi diyebilirsiniz. Suyun hareketi ve rengin yansımaları bana yol gösterir. Sonuçta yeni bir yapıt ortaya çıkar. Tüm renkleri çalışmalarımda cesurca kullanırım. Şeffaf ve çok renkli cıvıl cıvıl resimler ortaya çıkar.
• Çalışmalarınızda neleri kendinize ana tema olarak alıyorsunuz, nelerden esinleniyorsunuz?
Çalışmalarımda ana tema kendi iç dünyamda biriktirdiklerim, gördüğüm pastoral manzaralar, tezatlar, yok olan ağaçlar, doğa, geleceğimiz olan çocuklarımıza bırakacağımız yaşam alanları ve kalıcı olacak yaşam biçimleri.
“YENİDEN ÖĞRENİYORUM”
• İlerleyen dönemlerdeki projeleriniz neler? Planlarınızdan ve hedeflerinizden biraz bahseder misiniz?
2025-2026 yıllarında Sümer Efsaneleri konulu yağlıboya ve akrilik çalışmalarla karşınızda olmayı düşünüyorum. Hedefim yaşamım boyunca bu alanda kalabilmek için yeniden öğreniyorum, hala öğrenciyim öğrendiklerimi uygulamak ve sanat tarihinde kalıcı olabilmek için eserler bırakabilmek.