Tüm tecrübeleri ve gözlemleriyle derleyip kaleme aldığı şiirleri ile tanınan ve "Mülteci Gönlüm" kitabını edebiyatseverlere sunan Saime Fındıkçı ile Başkent olarak konuştuk. Tüm sorularımıza samimi yanıtlar veren Fındıkçı, sanatta kalıcılığı şöyle tanımladı: " Şiir kitabı, ya da roman ile kalıcılık olmayacağını düşünenlerdenim. Kalıcılığın yüreklere dokumakla olacağını savunanlardanım. Sadece 8,10 kelimeden kurulu müthiş bir yürek dökümü yıllarca hafızalarda kalıyorsa, insanımızın acısını, sevdasını, sevincini onların anlayacağı dilde, onlar gibi hissederek yazıyorsan kalıcı olabiliriz."

•       Sizi tanıyabilir miyiz?

1971 Artvin doğumluyum. Hopa İmam Hatip Lisesi mezunuyum. Üniversite sınavını Türkiye derecesi ile kazanmama rağmen başörtüsü yüzünden okuluma devam edemedim. Evliyim 2 çocuk annesiyim. Okuyamamanın içimde kalan ukdesiyle binlerce roman, hikaye, öykü, şiir okudum. Testi doldu sanırım yazmaya başladım. 2004 yılında öykü dalında Türkiye ikincisi oldum. Sonra şiir yazmaya başladım. Yaklaşık 3 yıldır sosyal medyada şiirlerim seslendirilip, paylaşılıyor. İlk şiir kitabım “Mülteci Gönlüm.” Onun dışında Aksa Şiirler kitabında yer alan "Eykabe" şiirim, Cumhuriyetin yüzüncü yılına özel çıkarılan 100 yazar 100 eser kitabına "Babam" şiirim girmeye hak kazandı. Ayrıca Çanakkale zaferi için 15 arkadaşımızla 1918 satır Çanakkale "1918" şiirini yazdık ve bu Türkiye’de ilk... 45 kıtayla katıldım bu şiire. Ayrıca bitmek üzere bir romanım var. Çeşitli dijital gazetelerde köşe yazarlığı yapıyorum. Geçtiğimiz hafta Mavi Kuş yayınevinin Türkiye’de ilk kez düzenlediği okurların oylarıyla “Mülteci Gönlüm” en iyi çıkış yapan şiir kitabı ve en iyi çıkış yapan köşe yazarı seçildim. 34 yıl sonra yeniden üniversite sınavına girdim ve YKS de 41 bin 100'üncü sıralamayla kazandım. Türk dili ve Edebiyat okuyacağım. Gönül isterdi o puanımla girebileceğim farklı güzel bir bölüm okumak. Ama şartlar buna uygun değil.

Şiirlerimi bir şarkının ezgisiyle yazıyorum

•       “Mülteci gönlüm” şiir kitabınızın çıkış noktasını ve gelen ilginin boyutunu anlatır mısınız?

Empati duygum çok gelişmiş sanırım. Okuduğum romana, izlediğim filme, bana anlatılan hikayelere sanki benim başımdan geçmiş gibi giriyorum. Ayrıca yaşayamadığım, yaşadığım, hayallerim, hayal kırıklarım, umutlarım hepsi “Mülteci Gönlüm...” Şiir yazmak için yazmadım hiç… Gördüğüm bir kağıt toplayıcısı çocuk ya da nişanlısından ayrılmış arkadaşımın duygularını, bazen yaşamadığım gençliğimi, bir şarkının ezgisiyle yazıyorum. Ferdi Tayfur ve Baha hayranıyım. Gece özellikle onları dinlerim ve bana çok büyük ilham kaynağı olur şarkıları... Onlarca şiirimi seslendirenlerden güzel tepkiler alınca Mavi Kuş Medya beni buldu. Kitap çıkarmam konusunda ikna ettiler. Yapacakları imza gününe yetiştirme adına biraz telaşlı ve eksik olsa da kitabımı çıkardık. Ve çok güzel katılımcıların olduğu ilk imza günümü düzenledik. Çok değerli hocam, baba saydığım Vehbi Vakkasoğlu hocamın beni ziyareti kitabıma ve bana olan ilgiyi artırdı sanırım. Sonra radyolardan davet aldım. Canlı yayın konuğu oldum. 3 saatlik yayınlar, 4,5 saat sürünce insanların samimiyete, dostluğa güzel enerjiye ve doğru örneğe ihtiyaç duyduklarını hissettim. Sosyal medyada, radyolarda şiirlerimin okunup paylaşılması beklediğimin üzerinde bir ilgi olmasını sağladı.

•       Mavi kuş medya'nın düzenlediği edebiyat ödüllerinde köşeyazarlığı ve şiir kitabı dalında birincilik ödülüne layık görülmeniz, motivasyon açısından size ne kazandırdı?

Yaptığın işin doğru olduğu ve en önemlisi örnek olmak... Yazdıklarının birilerinin yüreğine dokunuyor olması en güzeli. Sanırım alkışlanma tatlı bir zehir, insan hep istiyor... Özellikle gençlere hayallerinin peşinde koşmaları adına güzel örnek olmanın mutluğu var. O kadar çok geri dönüş aldım ki özellikle kendi yaş grubumdan... Kitap çıkarmak ve şiir paylaşım konusunda destek isteyenler oldu. Bunda ödülün etkisi olduğuna inanıyorum.

•       Önceki dönemlerde her şair-yazarın bir akıl ustası olup, bu yolculuk usta-çırak ilişkisiyle yürütülürdü. Günümüz şair-yazarları ise daha çok bireysel çalışmaları ile ön plana çıkıyor. Sizin şiir anlayışınızı şekillendiren şairler kimler oldu?

Hayatıma dokunan en özel Şair Nurullah Genç üstadım. Ayrıca ödülümü elinden almakla onur duyduğum Bestami Yazgan üstadım. Ezgin Kılıç ve ayrıca adını anmasam çok ayıp edeceğim çok kıymetli büyüğüm Cafer Uzunkaya hocam... Kendisi aslında şair değil. Ama şairlerin en kadim dostu ve hamisi. Youtube'da "Zirve Şairlerimizden Şiirler" programı var.  Onca büyük üstadın arasına beni de ekleyerek o pogramına konuk aldı. Bu hayatımın dönüm noktasıydı bir anlamda...

•       Sonrasını hiç düşünmedim/Bir kaç güzel kelime/Belki tatlı bir gülüş/Birkaç gül kokulu şiir/İşte hepsi bu... Dizeleriyle başlayan “Bilmeden oldu” şiirinizde, “Sadece anı yaşamak, küçük şeyler ile mutlu olmak” felsefi görüşünün net anlatımını görüyoruz. Bu bağlamda kullan-at anlayışı ile tahammül eşiğimizin alt sınırlara inmesine ne gibi eleştiriler getirirsiniz?

İçsel yaşamak lazım...

Kullan-atdan ziyade o anlık güzel duyguyu kaçırmamak, yaşamak... Gerisini hiç düşünmeden. Herkese, her zaman denk gelmeyecek duyguların kıymetini bilmek... Biz güzel duyguları, anlık heyecanı, kalp çarpıntısını basit, kolay zannediyoruz. Oysa öyle kıymetli ki... Hiç kirletmeden, masumca, belki içsel yaşamak lazım... Aşk; planlı, projeli, bile isteyerek gelmez insana... Ve sen istedin diye de bitmez ya da devam etmez. O yüzden geldimi alıp kabul etmek doyasıya yaşmak gerek. Kırılsan da, üzülsen de, yaralansan da...

•       Son dönemlerde sosyal medyanın etkisiyle şiirin deforme edildiğini düşünüyor musunuz?

Ben şiir adına, edebiyat adına mutluyum aslında... Önceleri şiir bitti, edebiyata düşkünlük yok diye hayıflanırken sosyal medyayı kullanmaya başladığımda gördüm ki şiir hep varmış. Hatta fazlasıyla, taklidiyle özentisiyle, kendini çok büyük şair zannedenlerle doluymuş meğer. Bazen bana üstadem diye hitap ediyorlar, bu bana o kadar ağır geliyor ki, ben üstat değilim sadece onların yolunda emekleyen kalemehliyim. Üzerime bunun tozları değse bahtiyar olurum. Ama öyle çok şair ve şiir çoğalmış ki okuyorum ve şiire giremediğim, anlamadığım, hangi duygu var bu şiirde dediğim çok metinler çıkıyor karşıma... Ağdalı cümle yazmakla, üç beş Osmanlıca kelime kullanmakla şair olunmuyor maalesef... Ama bu o kadar yaygın ki... Şiirin bütününe bakınca, bir uyum ahenk olmalı. Maalesef serbest nazımla yazmakta sanırım biraz ipin ucu kaçtı. Şiirin edebi ve duygu dünyasından ziyade anlık paylaşım ve beğenilme kaygısı hakim.

•       Özellikle gençlerin edebiyata olan ilgisini dijital dünyada aramasına dair yorumlarınız neler?

Gençlerin edebiyata, şiire, şaire ilgisi yok zannederken dijital dünyada çok aktif olduklarını gördüm. Ve bu çok da garibime gitmedi. Çünkü gençler bizim yaş kuşağından farklı olarak sosyalleşmeyi, dostluğu eğitimi, alışverişi, dijital dünyada yaptığı için şiir, roman edebiyatı da burada paylaşmaları çok normal geldi. Okumak bizde aşk iken onlarda paylaşım, dinleme, görsel metalardan yararlama yerini alıyor. Onlara ayak uydurmada zorlansak da onlar bizim okuma tecrübemizden biz de onların teknoloji becerilerinden yararlanıyor, orta yolu buluyoruz.

Her şeyi çabuk tüketen bir toplumuz

•       Edebiyatta kalıcılığı nasıl tanımlıyorsunuz?

Şiir kitabı, ya da roman ile kalıcılık olmayacağını düşünenlerdenim. Kalıcılığı yüreklere dokumakla olacağını savunanlardanım. Sadece 8,10 kelimeden kurulu müthiş bir yürek dökümü yıllarca hafızalarda kalıyorsa, insanımızın acısını, sevdasını, sevincini onların anlayacağı dilde, onlar gibi hissederek yazılıyorsa kalıcı olabiliriz sanırım... Zamanımızda edebiyat dünyamızda kalıcı olma kaygısı yok belki de... Sanki daha çok meşhur olma, para kazanma kaygısı önde... Bu eserlere de yansıyor sanırım. Toplumun derdini acısını sevincini yazmak bence kalıcı olmakta birinci ilke. Depremle ilgili çok şiir yazdım, Filistin zulmüyle, şehitlerimizle ilgili... Nasip olursa ikinci kitabımda onlar olacak. Tıpkı şarkılarda olduğu gibi şiirde de o popüler kültür izlerini taşıyan, günlük, anlık duygularla yazılan şiirler var. Kalıcılık bekleyemeyiz ondan... Tıpkı 10 yıl önceki bir pop şarkısının aklımıza zorla gelmesi gibi... Biz her şeyi çabuk tüketen bir toplumuz. "Hindiba" denince Nurullah Genç'in akla gelmesi, Cemal Safi'nin şiirlerinin şarkılarda kalıcı olması gibi şiirin toplumda bir karşılığı olması gerektiğini düşünüyorum.

•       Edebiyatseverlerin beğenisine sunacağınız yeni romanınızın içeriğinden bazı ipuçları verir misiz?

Bu Edremit’te yaşanmış gerçek bir hikaye. 1928-1945 yılları arasında geçen bir tren hikayesi. Trenin o yıllarda insanımız için ne anlama geldiğini, taşıdığı madenin, insanın toplumdaki karşılığı... Ve sonunda kapatılmış istasyonlar... Edremit için yazılmış belki de ilk roman olacak. Etnik, yerel konuşma, yemek, kıyafet... Bölgenin coğrafi konumunu da anlatan bir roman olacak inşallah...

Muhabir: Tolga ALCA