Dün yayınlanan yazımızda, ABD'nin ekonomik saldırısına tavır alarak Çin, Rusya, İran, Venezuela gibi daha önce bu tür saldırıların hedefi olan başka ülkelerle ittifak arayan iktidarın yaklaşımının 'zamanın ruhu'na uygun olduğunu, çünkü ABD'nin tek egemeni olduğu dünyanın parçalanma sürecine girdiğini yazmıştık...
O yazı şöyle bitiyordu:
'Ne var ki, ortada bir sorun var...
O sorun, yıllarca sürdürülen neo-liberal politikaların bu yön değişimini gerçekleştirmede kullanılabilecek en önemli araç olan kamu sektörünü zayıflatmış, hatta yok etmiş bulunmasıdır...
Devasa boyutlarda dolarize olmuş ve borçlanmış özel sektör ise kıpırdayabilecek durumda değildir.'
***
Normal koşullarda ülkedeki muhalefetin bu zayıflık üzerinde durması ve ülkeyi yıllardır tahrip eden ABD patentli neo-liberal politikalara karşı bir alternatif oluşturmaya çalışması beklenirdi...
Oysa durum tam tersinedir...
İktidar ABD'nin empoze ettiği politikaların kıskacından kurtulmaya çalışırken muhalefet bu politikaları savunmakta ve krizin nedenini iktidarın 'çizgiden çıkmış olmasına', 'neo-liberal piyasa kurallarını ihlal etmesine' bağlamaktadır.
***
Bu durumu CHP ve İYİP'in ekonomi programlarına baktığımızda açıkça görebiliyoruz...
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, iktidara gelirse ekonomiyi Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Kemal Derviş'e emanet edeceğini açıklıyor...
Ekonomiyi bilmediğini her fırsatta söyleyen Akşener ise iktidar olursa işi erbabına (yani küreselleşmeci ekonomistlere) bırakacağını açıklıyor... Ona kalırsa Türkiye'nin en büyük sorunlarından biri Merkez Bankası'nın bağımsız olmaması ve Türkiye'nin IMF, Dünya Bankası gibi kurumlarda çalışacak nitelikte ekonomi uzmanı yetiştirememesidir! O nedenle, kendi iktidarlarında eğitimin kalitesinin yükseltileceğini açıklarken 'Çocuklarımızı öyle yetiştireceğiz ki IMF'de, Dünya Bankası'nda üst düzey yönetici olsunlar' diyor!
***
Bu liderlerden bahsederken CHP'nin 'alternatif' olma iddasındaki Muharrem İnce'nin görüşlerine de değinmemek olmaz...
Türkiye'nin Çin ve Rusya gibi ABD hegemonyasına karşı çıkan ülkelerle yakınlaşma çabaları karşısında 'Bizim tercihimiz Batı' diyen İnce, iktidarın 'Küresel sermaye bizi batırmak istiyor' saptamasına itiraz ederken de şunları söylüyor:
'Şimdi batılıların bizden alacağı var 453 milyar dolar bizi batırmak isterler mi sizce? Hayır… Önce borcunu alacağını almak ister.'
***
İnce, bu açıklamasını inandırıcı kılabilmek için bir mahalle bakkalının borçlusuna davranışını örnek gösteriyor...
Ama unuttuğu bir şey var...
Ülkeler bakkal dükkanı yönetir gibi yönetilmiyor!
***
Örneğin günümüzde küresel egemenliğini sürdürme kavgası veren ABD'nin birinci önceliği bu egemenliğe karşı çıkabilme potansiyeli taşıyan direnme geleneğine sahip ülkelerin bölünüp parçalanması ve bunların yerine küçük 'garnizon devletçikler' kurulmasıdır...
Bu amaç doğrultusunda önce Avrupa'da Yugoslavya NATO saldırısıyla parçalanmış, daha sonra Ortadoğu'da 'Büyük Ortadoğu Projesi' uygulamaya konulmuştur... Söz konusu proje uyarınca Irak, Libya gibi ülkelerden sonra komşumuz Suriye de parçalanmaya çalışılmıştır... Aynı politikalar İran ve Rusya gibi komşularımıza karşı da uygulanmak istenmektedir; ambargoların, yaptırımların bu tür müdahalelere zemin hazırlamak için planlandığı son derece açıktır.
Hal böyleyken, muhalefetin İnce gibi etkili isimleri Türkiye'nin de sözü edilen zincirin bir parçası olduğu göz ardı ederek 'Adam bizi neden batırsın kardeşim' mantığıyla strateji belirlemeye kalkıyorlar!
***
Ne yazık ki CHP ve İYİP gibi muhalefet partilerinin bakış açısı böylesine dar ve teslimiyetçi...
Bu partiler, geçmişte ABD'nin ve muhafazakar kitlelerin desteğiyle iktidara gelen partilerin yaptıklarını taklit ederek güçleneceklerini ve iktidara geleceklerini zannediyorlar...
Böyle olunca da ekonomik politikalarının ufku, seçim dönemlerinde seçmene iktidar partisinin vaat ettiklerinin biraz daha fazlasını vaat etmekle sınırlı kalıyor.