Özel Haber

“İçinde bulunduğumuz çağ illüzyondan ibaret”

Edebiyat dünyasına kazandırdığı “Frezyanın Yaprağında Altı İspinoz”, “Hayatındaki Rolün” ve “Arızalı Bir Toplum İçin Farkındalık Bilinci” kitaplarıyla tanılan Tiyatrocu Yazar Doğancan Pınar ile Başkent olarak konuştuk.

Yazarlık ile birlikte yürüttüğü profesyonel tiyatroculuk sürecini anlatan Pınar, sanatta çok yönlü olmanın “empati” yeteneğini daha da geliştirdiğini vurguladı. Özellikle gençlerin yaygın kullandığı dijital platformlara da eleştiriler getiren Doğancan Pınar, “İçinde bulunduğumuz çağı, gösteriş çağı olarak isimlendiriyorum ve oldukça tehlikeli buluyorum. Pek çok insan birbiriyle yarış içinde ve bu yarış bilim, edebiyat ya da sanatın herhangi bir kolu üzerinden değil, insanların birbirleriyle kıyaslama içine girdiği düzen üzerine kurulu. Bu durumu bir illüzyon olarak görüyorum” dedi.

 ·         Sizi tanıyabilir miyiz?

Ben Doğancan Pınar. 5 Nisan 1994 tarihinde ailemin ikinci çocukları olarak dünyaya geldim. Erzincanlıyım ve Ankara’da ikamet etmekteyim. İlkokul, ortaokul ve lise öğrenimimi Erzincan’da tamamladıktan sonra Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sanat Tarihi bölümü tercihimle üniversite öğrenimime devam ettim ve 2019 yılında mezun oldum. Şu anda Ankara da bir devlet kurumunda kamu personeli olarak çalışmaktayım. Uzun yıllardır tiyatro sanatı ile ilgilenmekteyim. Süreç içinde birçok tiyatro topluluğunda yer aldım ve 2023 yılı itibariyle ise kendi tiyatromu kurarak bu asil sanatını yaşatmaya dahası aktarmaya diğer sanatçı arkadaşlarım ile birlikte devam ettim. Edebiyata olan ilgim ilkokul yıllarımda başladı ve başladığı andan itibaren yazmayı bir an olsun bırakmadım. Bugün ise yayınlanmış olan üç kitap, dört antoloji eseri, üç tiyatro oyunu, çeşitli dergilerde yer alan yazılarım ve ekim ayında ilk baskısını gerçekleştireceğimiz roman türünde eserim bulunmaktadır. Spor hayatımın bir parçası oldu. Bu sebeple profesyonel olarak uzun yıllardır fitness sporu ile ilgilenmekte olup sağlığıma dikkat ediyorum. Provalarımdan arta kalan zamanlarda dansla kalmaya çalışıyorum ve her bireyin herhangi bir dans alanında kendini geliştirmesi gerekliliğini savunuyorum. Bu sebeple Türkiye’nin en başarılı hocalarından tango eğitimi alıyorum. Bir sanat tarihçi olarak araştırmalarıma devam ediyor bunlar üzerine yazılar yazıyorum.

·         Yazarlık ve tiyatroculuk sürecinizi anlatır mısınız?

İlkokul yıllarımda çevremde gözlemlediğim ve beni etkileyen birtakım olayları kaleme alarak yazma serüvenimin ilk adımlarını atmış bulundum. Yazmanın vermiş olduğu his beni her defasında edebiyata daha çok bağlı kıldı, yazdıkça rahatladığımı fark ettim ve kendime ait olan bir dünyada yol almanın keyfini her defasında yaşadım. O günlerden beri çeşitli türde eserler yazmaya devam ettim. Bugün itibarıyla birçok eseri edebiyatımıza kazandırmış olup yeni hedeflerimi gerçekleştirmek ve edebiyatımıza daha fazla katkı sağlamak için çalışmalarımı sürdürmekteyim. Tiyatroya ise ilkokul yıllarımda okulumuzun tiyatro kulübünde yer alarak başladım. Ancak tiyatroya olan bakış açım bir yarışma programına katıldığım gün tanıştığım tiyatro sanatçısı Orhan Uslu sayesinde tamamen değişti. Orhan Uslu’nun yönlendirmeleri neticesinde tiyatroya daha profesyonel bir adım atarak yaklaşmış bulundum ve bu zamana kadar iyi ve başarılı bir yol aldığımı düşünmekteyim. Yolculuğum süresince çok değerli hocalarımdan ders alma ve Türk tiyatrosu için oldukça önemli tiyatro sanatçılarını tanıma şansı buldum. Onlardan biri de çok sevdiğim ve saygı duyduğum sayın Aykut Korhan Varol hocam oldu. Bir süre çeşitli tiyatro akademilerinde ve topluluklarında yer aldıktan sonra kendi tiyatromu kurarak ekibimle birlikte tiyatro sanatını yaşatmaya devam etmekteyim.

EDEBİYAT BİR MELODİYİ DİNLEMEK GİBİDİR

·         Tiyatroculuk ile yazarlık arasında size göre nasıl bir bağ var? Özellikle sanatsal faaliyetlerde çok yönlü olmanın ne gibi faydalarını görüyorsunuz?

Her iki sanat dalı da duygulara uzanmanın en güzel yoludur. Tiyatro sanatı duyguları aktarma görevini sözler, eylemler, jest ve mimiklerle gerçekleştirirken, edebiyat ise bunu kendi köşesinde oturup sessizce yapar. Edebiyat bir melodiyi dinlemek gibidir. İnsan satırları okudukça kalbinde beliren sesi dinler ve satırların yansıtmış olduğu duyguların kendi iç dünyasıyla bir bağ kurmasına izin verir. Aslında hiç görmediğimiz ve tanımadığımız bir yazar kelimeleriyle duygularını bizlere aktarır ve bu sayede onunla sohbet etme fırsatı yakalarız. Yani aslında yazarı hiç tanımadan tanımış oluruz. Oyuncu ise bunu daha çok eylemleriyle mümkün kılar. Duyguları görsel olarak izleyicisine aktarır. Dolayısıyla her ikisi de ortak bir amaca farklı yollardan hizmet eder. Aralarındaki bağda tam olarak budur. İnsan hayatı boyunca tek bir alana yönelip o alanda başarılı olmak için zamanını ayırmamalı. Zamanı yönetmeyi bilmeli. Sanatın o kadar çeşitli kolları var ki…  Ve her birini deneyimlemek insana farklı ve olumlu duygular katacağı aşikar. Sanatın herhangi bir koluyla uğraşan bireyin dünyaya olan bakış açısı olumlu yönden değişecektir, yorumlama yeteneği gelişecek ve merak duygusu her zaman varlığını sürdürecektir. Bu etkenlerin yanında empati yeteneği gelişecek ve gördüğünü yorumlama içgüdüsü gün geçtikçe daha iyi bir hal alacaktır.

 

·         “Hayatındaki Rolün” ve “Arızalı Bir Toplum İçin Farkındalık Bilinci” kitaplarınızın çıkış sürecini anlatır mısınız?

“Arızalı Bir Toplum İçin Farkındalık Bilinci” eserim toplum içinde gözlemlemiş olduğum aksaklıkları kaleme alma düşüncemin eyleme dönüşmesiyle ortaya çıkmış olan bir eser. Bugün hemen her yerde bilinçsize eylemlerde bulunan insanlar gözlemleyebilmekteyiz. Mesela bulunduğu ortamda çöplerini bırakarak o ortamı terk eden, yüksek sesle müzik dinleyen, kapalı alanlarda sigara içen, trafikte sabırsız davranışlar ve tehlikeli manevralar yapan insanlar… Örnekler elbette çoğaltılabilir. Toplumun bilinçsizce yapmış olduğu ve çevresi tarafından bu gibi yanlış davranışların normalmiş gibi karşılandığı düzende toplumun doğru olan konusunda farkındalık kazanmasına yardımcı olacak bu güzide eseri elimden geldiğince ortaya koymaya çalıştım. “Hayatındaki Rolün” isimli eserim ise kişisel gelişim odaklı bir eser. Birçok insan kriz anını yönetme ve iletişim konusunda özgüven eksikliği yaşadığı için başına gelen olumsuz bir durum karşısında çıkış yolu aramaktadır. Derdini anlatacağı bir arkadaş, sarıldığında huzur bulacağı bir hayvan, ya da şans getirdiğine inandığı bir nesne…  İnsanın gerçekten güçlü bir canlı olduğunu, başımıza gelen herhangi bir olumsuz durum karşısında kendi iç dünyamızda bu sorunların üstesinden nasıl gelebileceğimizi edebi bir dille anlatmaya çalıştım. Aslında kendi benliğimizin ne kadar değerli olduğunu, kısacık zamanımız süresince hayata karşı olumlu bakmanın önemini, arkadaşlık ilişkilerinin ve üretmenin önemini sıklıkla vurgulamış bulundum.

“İLETİŞİM TOPLUM SAĞLIĞI İÇİN KRİTİK ÖNEM TAŞIYOR”

·         “Hayatındaki Rolün” kitabınızda “motivasyon”,  “Arızalı Bir Toplum İçin Farkındalık Bilinci” kitabınızda ise “empati”nin önemine vurgu yaptığınız görülüyor. Özellikle gençlerde ciddi bir sorunsal olan bu kavramlar üzerinden ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

“Hayatındaki Rolün” isimli kitabım kendi tutamağını henüz keşfedememiş olan insanlara bir kaynak kitap olmakla birlikte aslında en geçerli motivasyon kaynağının yine kendi içinde var olduğunu vurguluyor. Gençler kendi tutamaklarını kendi içlerinde aramak yerine çevresinde bulmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla başlarına gelen herhangi bir olumsuz durum karşısında psikolojik olarak yine başka birilerine ihtiyaç duyuyorlar. Unutmamalıyız ki aynı yeteneklere sahip olan kişiler birbirine yarım edemezler ancak telkinde bulunabilirler.  “Hayatındaki Rolün” bu gibi düşüncede olan insanlara kılavuz niteliği taşımakla birlikte hayata karşı daha güçlü adımlar atabilmelerine olanak sağlıyor. Empati kavramı ise sağlıklı bir iletişimin sağlanması için en önemli yapı taşı. İletişim ise toplum sağlığı için kritik önem taşıyan bir kavram. Dolayısıyla hayattaki çoğu olumlu eylemin temelinde empati kavramı yer almaktadır. İnsanların zihninde “ben” kavramı yerine “biz” kavramı yer ettiği zaman aslında empati kavramının kapıları biraz olsun aralanmış oluyor. Gençlerde “benci” davranışlar o kadar yaygın bir hal aldı ki bireysellikten çıkan ve doğru olduğunu düşündüğü bazı davranışların aslında başka insanlara zarar verdiğinin farkında değiller. Empati kurmayı başarabildiğin zaman çevrene daha az zarar verir, karşındaki insanın kalbini kırmaz ve aslında hiç tanımadığın insanların yaşam ve konfor alanlarına olumlu yönden etki sağlarsın. “Arızalı Bir Toplum İçin Farkındalık Bilinci” isimli eserim aslında tüm farkındalık kavramlarının empati kavramı üzerine kurulu olduğunu büyük bir titizlikle okuyucusuna sunuyor. Bu kavram benliğinde yer ettiği zaman ise gündelik yaşamda adımlarını daha bilinçli bir birey olarak atıyor ve daha çok seçici oluyorsun.

·         Gençlerdeki “benci” davranışların, dijital enstrümanların yaygın ve bilinçsiz kullanımıyla ilgisi olabilir mi?

İçinde bulunduğumuz çağı, gösteriş çağı olarak isimlendiriyorum ve oldukça tehlikeli buluyorum. Pek çok insan birbiriyle yarış içinde ve bu yarış bilim, edebiyat ya da sanatın herhangi bir kolu üzerinden değil çeşitli sosyal medya platformlarında birbirlerinin yaşantılarını gören insanların bir kıyaslama içine girdiği düzen üzerine kurulu. Aslında insanlar ne yaptıklarını, nasıl giyindiklerini, yaşam tarzlarını başka insanlara gösterme gayreti içindeler. Buna gerçekten gerek var mı? İnsanların başarılarından çok dış görünüşüne göre takdir kazandıklarını veya ilgi gördüklerini hemen her yerde gözlemleyebiliriz. Bu durumu bir illüzyon olarak görüyorum. Gençlere kesinlikle kendilerine iyi bir hedef belirlemelerini ve hedeflerine giden yola yüzde yüzüyle bağlı kalmaları gerekliliğini tavsiye ederim. Topluma faydalı bir birey olarak kendilerini çeşitli alanlarda geliştirmelerini ve bu uğurda çokça yorulmalarını öneriyorum. Bazı yaş aralıkları gelecek temelleri için kritik önem taşımaktadır. Bunun bilincinde olan gençler doğru yönlendirmelerle stratejik adımlar atarak aslında geleceklerinin temellerini doğru bir yönde atmış bulunuyorlar. Tercihleri yanlış olanlar ise tercih ettiği hayatı yaşamış oluyor. Elbette aile ve sahip olduğu çevrede bu konuda oldukça önem taşımaktadır. Çünkü eğitimin ilk basamağı ailede başlıyor ve arkadaş seçiminde tercih ettiğimiz beş kişinin ortalaması oluyoruz. Bilinçli ve farkındalık sahibi olan bir çevreniz olması aslında başarının ilk adımını oluşturuyor. Bu sebeple sizlere olumlu yönden bir şeyler katacak tercihleriniz olsun. Başkalarıyla yarış içine girmeyin sizden daha başarılı biri varsa onu takdir edip hedefiniz için daha çok çalışın. Yaptıklarınız neticesinde başarı elbette sizinde kapınızı çalacaktır.

“GÖZLEMLEMEK RASYONEL BİR BAKIŞ AÇISI SAĞLAR”

·         “Ne Yapacağını Bilmek Ne Yapmayacağını Bilmek Kadar Önemlidir” isimli denemenizde hayatın her anında gözlem yeteneğini kullanabilmenin önemine vurgu yapıyorsunuz. Gözlem yeteneği kişiye ne katar?

Gözlemlemek sadece çevrene bakınmakla yetinmek değildir. Aynı zamanda çevreni yorumlayabilme kabiliyetinin ortaya çıkış biçimidir. Gözlemlemek olaylara göz ucuyla bakmayıp insanların bu davranışları yapıyor olmalarının sebebini anlamak adına büyük önem taşımaktadır. Hayatın her anında gözlem yeteneğini kullanabilmek birçok konuda olumlu bir bakış açısı kazanımına, bunun yanında yeni alışkanlıklar edinebilmene veya sahip olduğun bir takım kötü huylardan vazgeçmene sebep olabilir. Gözlemlediğin her davranış ve üslup sana yeni olan fikirler katabilir veya doğru olduğunu düşündüğün ve edinmiş olduğun bir takım davranışlardan vazgeçmene sebep olabilir. Gözlemlemek olayları rasyonel bir bakış açısı ile değerlendirmene sebep olur. Gözlem yeteneği gelişmiş olan bir insanlar çevresinde olup biteni mantık süzgecinden geçirir ve çıkarımlarını ona göre yapar. Dolayısıyla doğru adımlar atarlar. İçinde yaşadığımız şuan ki hayat duygularımızla hareket etmek için fazlasıyla acımasız bu sebeple olaylara rasyonel bir şekilde yaklaşmamız ve gözlemlerimizi rasyonel bir bakış açısı ile değerlendirmemiz keşke demek yerine iyi ki dememize sebep olacaktır.

·         Kendi topraklarımızdan çıkan romanların kendi toplumundan uzak kalmasına ne gibi eleştiriler getirirsiniz?

Pek çok roman, içeriğinin öneminden çok yazarının popülerliğinden ötürü raflarda yer alabiliyor. Ya da birtakım tanışıklıklar işte… Ve genellikle bu tür kitapların hitap ettiği kitle ise malumunuz… Sabahattin Ali, Yaşar Kemal, Reşat Nuri Güntekin gibi bu toprakların yetiştirmiş olduğu daha nice ölümsüz yazarlarla tanışmamış büyük bir kitle, bir fenomenin kitaplarını öncelikli olarak tercih edebiliyor. Burada okullarda öğretilenlerden öte ebeveynlere de önemli bir rol düşüyor. Edebiyatımız için son derece önemli olan yazarlarımızın hayatlarını bilmeli, kitaplarını okumalı ve edindiği bilgileri çocuklarına da aktarmaları gerektiğini düşünmekteyim. Aksi halde yeni nesil Türk edebiyat tarihinden mahrum bir şekilde yetişecek ve edebiyatın günümüz yazarlardan ibaret olduğu zannedilecektir.

·         Geleceğe dönük plan ve projeleriniz neler?

Edebiyatımıza kazandıracağım daha nice eserlerin çalışmalarını sürdürmekteyim ve yeni eser üretmeye yorulmadan devam edeceğim. Tüm bunların yanında kurucusu olduğum tiyatromu geliştirip büyütmek hedeflerimin başında gelmektedir. Tiyatro sanatını daha geniş kitlelere aktarabilmek, tiyatroyla hiç tanışmamış insanları bu asil sanatla buluşturmak ve söyleşilerimizle insanları tiyatro sanatına yönlendirmeyi hedeflemekteyim. Yine sanat tarihi alanında araştırmalarıma devam edip bilimsel yazılar yazarak insanların faydalanabilecekleri eserleri literatüre kazandırmak amaçlarım arasında yer alıyor.