Zehra ŞAHİNDOKUYUCU

Şiddet ülkemizin kanayan yaralarından biri. Kadına, hayvana, ötekine şiddet konusu çözülmesi gereken sorunlarımızdan biri. Bu şiddetin hepsi canımızı yakıyor. Kimsesiz sokak hayvanlarına uygulanan şiddet de diğer şiddetler gibi maalesef azalmıyor ülkemizde. Bu şiddete karşı canla başla uğraşan insanların her daim sesi olmak gerektiğini düşünüyorum. Bu insanlardan biri de Pati Koruyucuları Hayvanları Koruma Derneği (Paw Guards) Başkanı Ayşe Taşkıran. Özellikle sokak hayvanları haklarını konuştuğumuz Taşkıran ile derneklerini ve hayvanlar için yapılması gerekenleri konuştuk.

Taşkıran, “Bu işin içine girdiğiniz zaman eğitimsizlik yüzünüze tokat gibi çarpıyor açıkçası. Eğitim ailede başlar okulda devam eder. Aileler hayvanlara saygı konusunda bakın sevin  demiyorum çünkü herkes sevmek zorunda değil ama saygı konusunda eğitilmeli ve bu durum okullarda da devam etmeli” ifadelerinde bulundu.  

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

İsmim Ayşe Taşkıran. 1992 doğumluyum. Aslen Ardahanlıyım ama Ankara’da büyüdüm. İlk ve ortaokulu Hikmet Uluğbay yatılı ilköğretim bölge okulunda okudum. Liseyi yatılı Şehit Ömer Boztepe Çok programlı lisesi, üniversiteyi Kayseri Erciyes Üniversitesi Gazetecilik bölümü okuyarak tamamladım. Bir dönem adliye muhabirliği yaptım ancak bunun yanı sıra birçok işte çalıştım. Şu an tam zamanlı hayvan severim diyorum kendime.

Ne zamandır sokak hayvanlarının hakları için mücadele ediyorsunuz bu mücadeledeki dönüm noktanız nedir?

Kendimi bildim bileli hayvanları çok seviyorum. Çocukluğumdan beri sokakta baktığım yavru kedi köpekler hep olmuştur. Hep eve taşırdım evde bakmak isterdim. Bu süreç yaşamımda hiç değişmedi. Sokak hayvanlarının yaşadıkları beni hep çok üzmüştür. Son 3 yılım ise tamamen onlar için verdiğim mücadele ile geçiyor ama dönüm noktam Nisan 2021 yılında Ankara Mühye’de yaşanan olaydır. Mühye’ye besleme yaptığımız bir bölgeye birileri tarafından poşetler içerisinde ölü kedi köpekler atılmıştı. Hepsinde damar yolları açılmış bandajlı, yavru köpeklerin altları bezli bir eşya gibi doldurulmuşlardı çöp poşetlerine. Çok üzülmüştüm çok etkilenmiştim. Hiçbir canlı bu şekilde eziyet edilmeyi ve öldürülmeyi hak etmiyor. O zaman anlamıştım bu mücadele Türkiye’de çok önemliydi.

Hayvan hakları açısından toplumumuzdaki en büyük eksik nedir?

En büyük eksiklik bana göre eğitimsizlik. Bu işin içine girdiğiniz zaman eğitimsizlik yüzünüze tokat gibi çarpıyor açıkçası. Eğitim ailede başlar okulda devam eder. Aileler hayvanlara saygı konusunda bakın sevme demiyorum çünkü herkes sevmek zorunda değil ama saygı konusunda eğitilmeli ve bu durum okullarda da devam etmeli. Bu, sadece sokaktaki kedi köpek için değil tüm canlılar için geçerli. Herkesin onlarda da bir can olduğunun farkında olması gerek. Türk insanı vicdanlıdır bunu uyandırmak gerekiyor sadece. Bu da eğitimden geçer. Bunun dışında yasamızda 5199 sayılı kanunun yaptırımlarının biraz daha arttırılması gerektiğine inanıyorum. Genellikle para cezası üzerine yaptırımlar var ancak yeterli olmuyor. 2004 yılında çıkan bu yasa dünyaya bir örnek olarak çıktı ve ülkem adına bu çok güzel bir durum. Yine 2021 yılında olumlu birkaç değişiklik oldu yasa da ama yetmiyor maalesef. Değişiklik yaratarak yine bu ilkleri yaratmak bizlerin elinde buna inanıyorum.

 Türkiye toplumunun hayvanlara yaklaşımı nasıl? Gözlemlerinize göre insanlar arasında sokak hayvanı ve evcil hayvan ayrımı var mı?

Toplumun sokak hayvanlarına bakış açısı için net bir şey söylemek mümkün olmuyor. Bir kesim çok severken bir kesim hiç sevmiyor ve istemiyor. Ancak bu iki kutup arasında bir de dini inanışların ve kültürün de çok etkisi var. Bu yüzden eğitim çok önemli. Bu mücadeleyi verirken ülkenin dört bir yanına eliniz değiyor. Şehir hayatında sadece kediler ve köpekler üzerinden söylemler mevcutken kırsal kesimde durum daha farklı. Bir elin beş parmağı nasıl ki aynı değilse insanlarda da öyle. Kırsal bölgelerde büyükbaş küçükbaş hayvanlar ya da yük için kullanılan at ve eşekler kıymetli görülüyor ama sadece hayvan olarak görüldüğü için birçok şeye maruz kalıyorlar. İnsanların çoğunda sokak hayvanı ve evcil hayvan ayrımı var. Bu ayrım olmasaydı insanlar sokaktan sahiplenme konusunda daha açık fikirli olurdu. Bizim Anadolu’muzun özel ırkları sokaktaki köpeklerimiz ve kedilerimiz aslında. Ama genelin evcil hayvan olarak sınıflandırdığı üretim çiftliklerinden alınan cins olarak adlandırılan kedi ve köpekler. Bunlar hep ayrı tutuluyor maalesef.

BARINAKLARIN DURUMU

Sokak hayvanları deyince hayvan barınaklarından söz etmeden geçemeyiz, barınakların durumu nasıl ve ne olmalı?

Ülkemizde 5199 yasasına göre barınaklar kalıcı değil geçici çözüm olarak sunulur. Zaten rehabilitasyon merkezi olarak geçer. Oraya alınan hayvan geçici olarak kalmak zorundadır. Tedavi ihtiyacı varsa uygulanıp rehabilite edilip tekrar alındığı noktaya geri bırakılması üzerinedir. Ancak durum hiç öyle değil. Hepsi aynı olmamakla birlikte bir çoğu aldığını geri bırakmamak üzerine bir sistem kurmuş vaziyette. Bazı barınaklarda durum içler acısı. Zaten normalde ziyarete açık olması gerekirken hiç bir barınak kolay kolay ziyaretçi kabul etmiyor ve kapıdan geri çevriliyorsunuz. Açıkcası Türkiye’de ki barınaklar üzerinden tez yazılır o kadar çok eksik ve yanlış adımlar mevcut ki sayfalarca yazılabilir. Nasıl olmalı konusuna gelince, yasaya uygun olarak barınak değil adı gibi geçici rehabilitasyon olarak devam etmeli. Çalışanlar ve hayvansever bireysel ya da sivil toplum kuruluşları  ile iş birliği içerisine girilmeli. Alınan her hayvan kısırlaştırılıp, tedavi ihtiyacı var ise uygulanıp tekrar alındığı noktaya geri bırakılmalı. Yasaya uygun alanlar inşaa edilmeli küçücük kafesler değil!  Ayrıca barınak sisteminin ne olduğu muhtarlar tarafından mahalle sakinlerine anlatılmalı. Çünkü vatandaş mahallede rahatsız olduğu bir köpeği ya da kediyi şikayet ettiğinde o hayvan alınacak ve ömür boyu barınakta kalacak gibi bir algı mevcut. Belediye aldığı hayvanı rehabilite ettikten sonra aynı noktaya bıraktığında bu sefer vatandaş belediyeden de şikayetçi oluyor. Bunun olmaması için insanlara bilgilendirmelerin yapılması gerekiyor.

Türkiye Avrupa’ya oranla sokak hayvanlarına çok da iyi davranmayan bir toplum mu ne dersiniz?

Biz çok vicdanlı bir toplumuz ve bir çoğumuz sokak hayvanlarının ya da diğer canlıların bize muhtaç olduğunun ve bir arada yaşayabileceğimizin farkında. Avrupa’nın bir çok ülkesinde sokak hayvanları bulunmaz çünkü itlaf edilmiştir hepsi. Hani hep deriz ya Avrupa bizi kıskanıyor diye. Şu an da turistler tarafından İstanbul’daki kediler çok seviliyor ve Türk halkının hayvanseverliğine gerçekten hayranlar bunu her mecrada dile getiriyorlar. Bizler son bir kaç yıldır kutuplaştırıldık sokak hayvanları konusunda. Bir güruh çıktı ortaya. Kimin fonladığı belli değil nereden geldikleri belli değil. Başladılar sokak hayvanları itlaf edilmeli diye. Buna bazı sanatçılar da katıldı ve destek verdiler. Paylaşımları ile doğruluğu olmayan istatistikleri ile bir kesimi ikna edip sokak hayvanlarına düşman ettiler. Zehir tarifleri verdiler bireysel silahlanmalıyız dediler ve hala buna devam ediyorlar. Bazı yayın organları da bu duruma destek verdi ve hala veriyor. Şu anda tüm sokak hayvanlarının toplatılması için çağrılarda bulunuyorlar. Biz hayvanseverleri de popülasyon artışına sebep olmakla, bölücü olmakla suçluyorlar. Ancak yıllardır belediyelerden görevini yerine getirmesini ve popülasyonun artmaması için kısırlaştırmanın ülkenin dört bir yanında ivedi şekilde yapılmasını talep ediyoruz. Artık bunu da istemiyorlar uyutulsun diyorlar. Çok seviyorsanız evinize alın gibi sığ bir söylemleri mevcut bir de. Aslında hepimiz iyi biliyoruz Türk insanı kapısı önündeki kedi köpekten çekinmez onlar mahallelerimizin bireyleridir yeri gelince bizi korur, kimse şikayet etmez yadırgamaz onları. Ama buna yine değineceğim. Herkes gruplaşmış köpek çetesi diye bir söylem çıkarmış ondan şikayetçi. Köpekler iç güdüsel olarak bulunduğu noktayı korumak ister, birbirlerine üstünlük sağlamak ister. Bunlar insan gibi duygulara sahip bir şekilde yapılmaz ama şu an da resmen o şekilde ima ediliyor ve hayvanlar suçlanıyor. Burada suçlanacak olan hayvan değildir. Bir mahallede on erkek köpek iki dişi köpek varsa ve sürekli kavga çıkıyorsa, insanlara karşı kovalamaca çıkıyorsa suçlusu hayvan değil kısırlaştırma yapmayan belediyedir.

“BİR HAYVANA ŞİDDET UYGULAYAN BİR  İNSANA DA ŞİDDET UYGULAYABİLİR”

Şiddet gören kesimi savunmak bu toplumda çok kolay iş değil siz nasıl baş ediyorsunuz?

İnanılmaz zor derim. Psikolojik olarak sağlam kalmak zorundasınız çünkü gördükleriniz basit şeyler olmuyor. Ağır bir cezası olmadığı için vicdanı körelmiş bir insan kendisine karşılık veremeyecek bir canlıya her türlü işkenceyi yapabiliyor. Ancak şöyle bir durum var. Bunu hayvana yapan yarın bir çocuğa, bir kadına, bir insana da yapabilir. Potansiyel suçlu çünkü. Cezalandırma sistemi hukuki boyutta buna göre değerlendirilmedir. Bizler ise bu tarz durumlarda hukuki süreçte karşı tarafa en hafif ceza ya da para cezası verilince daha çok yıpranıyoruz.

 Mücadelenizde kadın olmaktan kaynaklı ayrıca bir sıkıntı yaşıyor musunuz?

Hayvansever camia ağırlıklı olarak kadın zaten. Sanırım biraz daha merhametli olmamızdan kaynaklı. Sıkıntılar yaşıyoruz tabiki. Cinsiyetçi söylemlere çok maruz kalıyoruz tüm kadınlar olarak. Hayvan sevmeyen kesim bizler için deli diyorlar. Evlenememiş kafayı hayvanla bozmuş diyorlar. Oturun evinizde çocuk yapın diyorlar. Bunun yanında bir dolu küfür hakaret ve tehdit oluyor.

Peki toplumda hayvan sevgisini daha fazla aşılamak için nereden başlamak gerek? Bu konuda özellikle yetkililerin neler yapması gerek?

Hep “eğitim” diyorum ben. İnsan varlığı dışında doğadaki tüm canlılara saygı duymanın bir bütün olduğumuzun anlatılması gerekiyor. Bu sadece kedi köpek için değil bir ağaç için bile. Onlar biz insanoğluna emanettir bunun  bilincinde olmak gerek. Ailelere, çocuklara okullarda bilinçlendirme eğitimleri verilmeli. Hayvan sevgimizin dini ve kültürel açıdan ne kadar önemli olduğu anlatılmalıdır. Dinimizde tüm hayvanlar ümmet olarak geçer ve merhamet edilmesi gerektiği ifade edilir. Bunları öğretmek şart. Bunun yanı sıra Mustafa Kemal Atatürk bir ağacı kestirmemek için bir evi yürüttürmüştür. Atalarımız tüm canlı yaşamı için dünyaya örnek olacak şeyler yapmışken bizim de tüm bunları ülkemizde çocuklarımıza öğretmemiz şarttır.

Derneğiniz hakkında bilgi verir misiniz? Dernek olarak yaşadığınız sıkıntılar ve derneğin amacı nedir?

Adımız Pati Koruyucuları Hayvanları Koruma Derneği. 2022 Mart ayında kurulduk. Sonrasında Mühye’de bir yaşam alanı inşa ettik. Burada engelli, bakıma muhtaç ve sahipsiz kalmış hayvanları misafir ediyoruz. Bunun yanı sıra haftanın her günü ziyarete açığız ve okulları misafir ediyoruz. Çocuklara hayvan sevgisini direk can dostlarımız ile aşılamak istiyoruz. Dernek olarak son dönem mama ve tedavi konusunda sıkıntı yaşıyoruz çünkü sürekli bir fiyat artışı var. Biz mamadaki yüzde 18 KDV kaldırılmalıdır derken yüzde 20’ye çıktı. Yaşam alanı olan dernekler sanırım en çok bu noktada sıkıntı yaşıyor. Aslında bizler sokak hayvanlarına kısırlaştırma, tedavi, bakım olanakları sağlayarak belediyelere de yardımcı olmuş oluyoruz. Bu noktada farklı projeler yapılsa iş birliği ile daha çok fayda sağlayabiliriz diye düşünüyorum sokak hayvanları adına. Dernek olarak hedeflerimiz arasında okullarda seminerler düzenlemek, kısırlaştırma seferberliğini tüm şehirlerde arttırmak, sokak hayvanlarının sahiplendirilmesini arttırmak gibi çalışmalarımız mevcut.

Deprem bölgesine de hayvanlar için gittiğinizi biliyoruz, deprem ve hayvan hakları konusunda yaşanılanları anlatır mısınız?

Daha öncesinde orman yangınlarına, sel baskınlarına da gittik. Hayvan arama kurtarma olarak çalışıyoruz afet bölgelerinde. Ancak deprem hepsinden çok farklı. Ülkemiz çok büyük bir yıkım yaşadı ve hala deprem bölgeleri toparlanabilmiş değil. Hayvanlar için gittik ama enkazlarda insanlar içinde çalıştık. İnsani yardımlar götürdük. Öyle bir kaos ve acı da kimseye ben hayvan için geldim diyemiyorsunuz bunu anlatamazsınız da zaten. Acı çok büyük ve her şey biz gidenlerin de gözleri önünde. Hayvanlar için bir ihbar hattımız mevcut. Deprem dönemi hayvanları evlerinde kalan insanlar bize hep o şekilde ulaştı. O an o yıkımlar arasında insan – hayvan farketmiyor. Yaşayan her canlıyı kurtarma telaşına düşüyorsunuz. Zaten AFAD başta olmak üzere tüm arama kurtarma ekipleri ile haberleşerek hareket ediyorsunuz öyle bir durumda. İki ay deprem bölgelerinde kaldık ve yaşanılanlar çok ağırdı. Mutlu eden tek şey sağ salim kurtarılan hayvanların ailelerine teslim edilme anlarıydı. Her biri mutluluk gözyaşına sebep oluyor. Unutamadığım olaylardan biri ise ihbar hattımızı bir kadın aradı o an ulaşabileceği her numarayı denedi sanırım bilemiyorum. “5’inci kattan zemine indim şu an duvar ve kapı arasında sıkışmış vaziyetteyim beni çıkarın” diyordu. Depremin sabahı yoldaydım o sırada. Diyebildiğim tek şey şarjın bitmesin lokasyonu mesaj at şarjını harcama. Hemen iletişimde olduğum AFAD ekiplerine diğer arama kurtarma ekiplerine ilettim. O kadar yoğunluk vardı ki onlarda yetişemiyordu. Sıraya aldılar. Sonrasında bir kaç kere sordum. Gidildi dendi. Sonra ne oldu bilmiyorum. Umarım kurtulmuştur ama ben cesaret edip numarasını hiç arayamadım. Arama kurtarma ekipleri de öncelik insandaydı ama hiç ayırt etmeden tüm canlılar için mücadele ettiler o dönem. Bir yaşanan diğer olay ise Diyarbakır Galeria sitesi insan olarak boşaldıktan sonra yıkım kararı çıktı hemen. Zeminde kolonların bir kısmı kesildi ancak hem oradaki hayvan severler hem de kedi sahipleri bir kaç gün boyunca yıkımı durdurmak için mücadele etti. Çünkü içeride 13 tane kedi vardı. Buna rağmen yıkılacaktı. Yıkım kararı durdurulduğunda ise dernek olarak Hatay’dan apar topar Diyarbakır’a gittik. Belediye, valilik, AFAD ve pati koruyucuları olarak bir planlama çıkardık ve üç gün yoğun bir çalışma sonrası 13 kediyi kurtardık. Kesilen kolonlara makas sistemi kurmuşlardı ve bina dokunduğunuz anda sallanıyordu. Ama o 13 kedinin kurtarılmış olması en büyük mutluluğumuz olmuştu. Afetler de hayvan hakları da maalesef ikinci planda kalıyor ama bu yine karar veren yetkili insana göre de değişiyor. Çok ince bir çizgi aslında.

Toplumsal olarak aydınlık günler için hayvan hakları ve her konuda sanıyorum herkes elinden geleni yapmalı değil mi?

Kesinlikle yapmalıyız. Özellikle son dönem artan hayvanlara yapılan işkenceler, zehirlemeler, toplu öldürmeler, usulsüz toplamalar için toplum olarak vicdanımızı dinlemeli ve birlikte buna dur demeliyiz. Çözüm gerekiyorsa hep beraber çözüm bulmalıyız ancak çözüm kesinlikle toplu katliamlar değil. İnsanlar bunu unutmamalı.

 Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir? Özellikle üzerinde durmak istediğiniz nokta?

 Yasa diyor ki kısırlaştır, aşılama yap, yerinde yaşat. Belediyelerin çoğu yasa tanımıyor. Toplanan hayvanlar kısırlaştırma bile yapılmadan dağa ormana atılıyor. Biz hayvan severler de diyoruz ki kısırlaştır aşılat yerinde yaşat. Bunu hep birlikte başarabiliriz. Sokak hayvanları sahipsiz değil. Onlar biz insanlara emanet ve onların sahibi hepimiziz.

Editör: Ezgi Bardakçı