Yazar Hüseyin Uyar’ın edebi düalite ve düet roman adını verdiği teknikle yazdığı kitapları, okuyucuya farklı bakış açıları sunuyor. Konuyla ilgili Başkent’in sorularını yanıtlayan Uyar, edebi dualite tarzına ilişkin, “Edebi dualite, aslında edebiyatta yeni bir paradigmadır. Kısaca, yazılmış bir edebi eserin etkisi ile başka bir kişinin, ortak bir tema ile eser üretmesi ve bu iki eserin birlikte yayımlanması, olarak tanımlayabiliriz. Böylelikle okur, salt okur olmaktan kurtulup edebiyata direkt katkısı olacaktır.” dedi.

Düet romanına ilişkin romanda kadın karakterini bir kadının erkek karakterini ise kendinin kaleme aldığını belirten Uyar, okuyuculara sıra dışı yolculuk sunuyor. Uyar, “Aslında bu doğaçlama gelişen bir süreç oldu. Kitabımın önsözünde anlatmaya çalıştığım gibi her şey kendiliğinden gelişti. Yayım tarihinden yaklaşık on beş yıl önce yazmıştık. Okurların kolaylıkla anlayacağı üzere kadın karakteri, bir kadın arkadaşım yazarken, erkek karakteri de ben yazdım. Yazım sürecinde anladık ki kadın ve erkek aynı ortamda aynı cümleleri farklı algılıyor. Elbette bu bildik bir gerçeklikti ama romanda daha da net bir şekilde ortaya çıktı. Aradan geçen uzun zamana rağmen yazılmış eseri romanda düet formunda derledim.” diye konuştu.

Kısaca kendinizden bahseder misiniz?

1970 yılında Zonguldak’ta doğdum. İlk ve ortaöğretimi Çaycuma’da, liseyi İstanbul’da tamamladım. Lisans eğitimimi Dış Ticaret ve Gümrükleme üzerine yaparak profesyonel hayatımı da bu alanda gerçekleştirdim. Tarih, mitoloji ve felsefe hayatımda hep varoldu, öykü her daim özel ilgilendiğim bir alan oldu. Anadolu coğrafyasının gün yüzüne çıkmayı bekleyen fazlasıyla öykü ürettiğini ve üretmeye devam ettiğini düşünüyorum. Geçmişten geleceğe kültürel olarak çok zengin olan bu topraklarda yaşamanın hem ayrıcalığını hem de fazlasıyla sorumluluğunu her daim hissettim.  

Yazma serüveninizden ve kitaplarınızdan bahseder misiniz?

Yazmanın doğuştan gelen bir dürtü olduğunu ama çalışarak disipline edilip geliştirilebileceğini düşünürüm. Yazmayı öğrendiğimden beri duygu ve düşüncelerimi ifade etmenin en etkin yolu oldu benim için. Yayımlanmış üç kitabım bulunmaktadır. İlk kitabım “Mucizeyi Beklerken”; bir öykü kitabıdır. Belirtmek isterim ki, yaşadığımız coğrafya bir yazarın beslenebilmesi için muazzam zenginliğe sahiptir. Bastığımız her yerden hikaye fışkırmaktadır. İkinci kitabım “Sarkaç”; ortak çalışma ürünü olan bu kitabımız, dünyada bir ilk olarak ortaya koyduğumuz edebi dualitenin ilk temsilidir. Üçüncü kitabım “Zemheri Sıcağı”. Bir romandır. Alışılmışın dışında düet formunda yazılmış bir romandır. Ayrıca Bir edebiyat dergisinde köşe yazıları yazıyorum.

“Sarkaç” isimli kitabınızdan bahsederken Edebi Dualite diye bir kavram kullandınız. Bu kavramın ne olduğunu ve konuyla ilgili çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz?

Edebi dualite, aslında edebiyatta yeni bir paradigmadır. Kısaca, yazılmış bir edebi eserin etkisi ile başka bir kişinin, ortak bir tema ile eser üretmesi ve bu iki eserin birlikte yayımlanması, olarak tanımlayabiliriz. Böylelikle okur, salt okur olmaktan kurtulup edebiyata direkt katkısı olacaktır.   Kendisi de şair, yazar ve editör olan kıymetli arkadaşım Dr. Özlem Demir ile birlikte ortaya koyduğumuz bu kavramın ilk temsili olarak “Sarkaç” isimli kitabımızı yayımladık. Ayrıca deneme yazılarımız yayımlandı. Makale çalışmamız var ve www.edebidualite.com isimli web sayfamızı faaliyete geçirdik. Okurlarımız da web sayfamız aracılığıyla bize ulaşabilir ve katkıda bulunabilirler.

Zemheri Sıcağı kitabınız romanda düet formuyla kurgulanmış bir eser, bu kurguya karar verme sürecinizi anlatır mısınız?

Aslında bu doğaçlama gelişen bir süreç oldu. Kitabımın önsözünde anlatmaya çalıştığım gibi her şey kendiliğinden gelişti. Yayım tarihinden yaklaşık on beş yıl önce yazmıştık. Okurların kolaylıkla anlayacağı üzere kadın karakteri, bir kadın arkadaşım yazarken, erkek karakteri de ben yazdım. Yazım sürecinde anladık ki kadın ve erkek aynı ortamda aynı cümleleri farklı algılıyor. Elbette bu bildik bir gerçeklikti ama romanda daha da net bir şekilde ortaya çıktı. Aradan geçen uzun zamana rağmen yazılmış eseri romanda düet formunda derledim. 

2 kişilik ve aşkın duygu durumlarının anlatıldığı bu kitapta düet roman formu noktasında yazma bağlamında bir zorluk yaşadınız mı yoksa tek kişilik bir romandan daha mı kolay oldu?

Bu çok güzel bir soru ve cevaplamaktan keyif alıyorum. Öncelikle belirtmeliyim ki, yazım aşaması çok keyifliydi. Aynı ortamda kadının ve erkeğin neler düşündüğünü ve nasıl davrandığını yazmaya başladıkça keyif aldık. Keyif aldıkça yazdık. Bazen her şey yolunda gibi görünür ama nedenini tanımlayamadığımız sıkıntılar hissederiz. Bu empati ile yazdık. Yani kadının duygularını bir kadının, erkeğin duygularını da bir erkeğin yazmasını sağlayarak romanda özgün bir fark ortaya koyduğumuzu düşünüyorum. Bugüne kadar romanlar genelde tek yazar tarafından yazılmıştır. Örneğin; Lev Tolstoy, Anna Karenina’yı yazarken bir erkek olarak kadın empatisi yapmak durumunda kalmıştır. Elbette çok başarılı bir romandır ama yazar karşı cinsi yazmak durumunda kalmıştır. İşte bu noktada Zemheri Sıcağı’nın romana yeni bir açılım getirdiğini düşünüyorum. 

Bundan sonraki planlarınızdan bahseder misiniz?

Öncelikle yeni ortaya koyduğumuz edebi dualite paradigmasını geliştirerek dünyaya tanıtmayı hedefliyoruz. Bu konuda yeni bir kitap hazırlığımız var. Ayrıca web sayfamız üzerinden de okurlarımız tarafından yazılacak edebi dualite eserlerini kitap olarak yayımlayacağız.

Daha önce de belirttiğim gibi yaşadığımız coğrafyanın üzerimize yüklediği sorumlulukları yerine getirmeye çalışacağız. Yüz yıl önce atalarımızın kan ile yazdığı kahramanlığı onlara yakışır şekilde kaleme alabilmek hedefindeyiz… Kömür ocaklarındaki madencilerle ilgili dünya klasiklerine girecek bir başyapıt henüz yazılmadı. Oysaki madencilerin romanı orada kaleme alınmayı bekliyor. Günümüzde değişen insan ilişkileri hakkında yeni şeyler yazmak gerekir, diye düşünüyorum. Bütün bunların hepsi bizi bekliyor.

Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?

Dünya değişiyor, teknoloji gelişmeye devam ediyor. Edebiyatta da yeniliklere açık olmak gerekir. Salt okur olmanın yetmediği durumlarda cesur olup özgün eserler üretmeyi denemek gerekir. Yazmanın ruhumuza şifa verdiğini unutmayalım.

Kaynak: BAŞKENT GAZETESİ-Zehra ŞAHİNDOKUYUCU