Orta yaşlardaki adam ‘’kimsede insaf kalmamış’’ diye söylenerek hışımla marketten çıktı.

Kış mevsiminin dondurucu soğuğunda ‘’ayıptır yahu’’ diye mırıldanarak ilerlerken, ağzından buharlar çıkıyordu.

Belli ki, astronomik ölçülerdeki fiyatlar yüzünden, marketten eli boş dönmek zorunda kalmıştı.

Görenler, ‘’haklısın’’ dercesine söylenmesini sürdüren adamın arkasından üzüntülü ifadelerle bakıp, sonra da başlarını iki yana sallayarak marketin kapısına doğru yöneldiler.

Şok sırası onlardaydı…

Mevsim meyveleri bile tane ile satılıyordu.

Çoğu, çaresizliğin neden olduğu duygularla evlerinin yolunu tutacaktı.

‘’İnsaf’’ tatile çıkmıştı…

Hem de uzun süreli bir tatile…

Geri döneceği de kuşkuluydu.

Etiketler, ona işaret ediyordu.

Garibin durumu, geçmişte tanık olduğum bir olayı anımsattı.

Mahallenin tepelik bir yerinde kerpiçten yapılmış tek odalı bir ev vardı. Yaşlıca bir adamın yaşadığı evin kırık olan camı, naylonla kaplanmıştı. Yılların kiri nedeniyle naylon örtü koyu gri bir renge dönüşmüştü. Akşam olup da hava karardığında pencereden dışarı solgun bir ışık sızardı. Mum ışığı.

İşte o eve bir gün hırsız girdi.

Ama evde eksilen hiçbir şey olmadı…

Zaten yoktu ki eksilsin…

Aksine fazlalık vardı…

Eskimiş yer yatağının üzerine iliştirilmiş kağıt bir 5’lik…

Bir de hırsızın bıraktığı not:

‘’Senin durumun, benimkinden de kötüymüş. Az ama bende de yok. Kusura bakma’’

Dar gelirli perişan,

Emekli perişan,

Durum içler acısı,

Hırsızlar bile insafa geliyor…

Kimileri ise kapı-duvar.