UNİCEF’in, “Türkiye'de Çocuk İstismarı ve Aile İçi Şiddet Araştırması”na göre 7-18 yaşlar arasındaki çocukların yüzde 56’sının fiziksel istismara, yüzde 49’unun duygusal istismara ve yüzde 10’unun cinsel istismara maruz kaldığı ortaya çıktı. Her türlü şiddetin bir halk sağlığı sorunu olduğunu ve çözüm için geniş çapta eğitim programlarının uzmanlar tarafından verilmesi gerektiğini vurgulayan Psikolojik Danışman-Türk PDR Derneği Etimesgut İlçe Temsilcisi Mehmet Akif Ülvan’ın görüşlerini aldık. Şiddet uygulamaya eğilimli kişilerin genellikle; düşük özgüvenli, empati becerisi gelişmemiş, kendini sosyal anlamda beceriksiz gören, içe kapanık, güvensiz, kıskanç ve öfke kontrolünde güçlük yaşayan bireyler olduğunu belirten Mehmet Akif Ülvan, “Aile içindeki bireylerden biri veya birkaçı bu özellikleri gösterdiğinde aile içi şiddetin yaşanma ihtimali oldukça artmaktadır. Toplumun en küçük birimi olan ailelerde hiç de azımsanmayacak ölçüde şiddet görülmesi toplumun genelini ve geleceğini tehdit etmektedir” dedi.

 

·       Duygusal ya da fiziksel şiddete maruz kalmış bir çocuk hangi belirtileri verir?

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)'nün yapmış olduğu tanıma göre şiddet; “Fiziksel güç ya da kuvvetin amaçlanan bir şekilde kendine, başkasına, bir grup veya topluluğa karşı fiziksel zarara ya da psikolojik zarara, gelişim sorunlarına, yoksunluğa neden olacak, aşırı derecede tehdit edici biçimde veya gerçekten kullanılmasıdır” şeklinde tanımlanmıştır. Şiddetin çeşitli tanımlarına bakıldığında; kişinin canını acıtmak, yaralamak, öldürmek, mala zarar vermek amacıyla güç kullanmak veya yasa dışı bir hedefe varmak amacıyla şiddet kullanımı olduğu görülmektedir. Şiddetin oluşturduğu fiziksel hasarının yanı sıra psikolojik sorunların etkileri çocuklarda çok zor iyileşen ruhsal yaralara sebep olabilmektedir. Şiddete maruz kalan küçük yaştaki çocuklar yaşananlara anlam vermekte güçlük çekerler ve kendilerinin hata yaptığına inanmaya başlarlar. Bu da suçluluk hissetmelerine sebep olur. Sözel olarak duygularını ifade etmekte zorlandıkları için tepkilerini davranışlarıyla ortaya çıkarmaya çalışırlar. Şiddete maruz kalmış ya da tanık olmuş çocuklar; yoğun kaygı, endişe hali, korku, sık irkilme, karın ağrısı, mide bulantısı, baş ağrısı gibi psikosomatik belirtiler, alt ıslatma, dil gelişiminde gerileme, çevreye karşı ilgisizlik, uyumakta zorluk, kabus görme, sık ve uzun süreli ağlama, yeme problemleri, dikkat dağınıklığı, sinirlilik, agresif davranışlar, özgüvende düşüş, güvensizlik, bebeksi davranışlar, akademik başarısızlık ve sosyal ilişkilerde problem yaşama gibi belirtiler göstermekte ve bu sorunlarla karşı karşıya kalmaktadırlar.

·       Şiddet kullanan veya kullanmaya eğilimli ailelerin özellikleri neler?

2022 yılında yapılan bir araştırmada şiddet uygulamaya sık başvuran bireylerle ilgili bilgilere ulaşılmıştır. Bunlar şiddet uygulayan bireylerin sosyo-demografik ortak ve yaygın özellikleri olarak düşük eğitim seviyesi, düşük sosyo-ekonomik seviye şeklinde aktarılabilir. Şiddet uygulama durumunun psikolojik yönlerine gelecek olursak, şiddet uygulayıcılarının geçmişinde de şiddete maruz kalma yatıyor. Çocuk olduğu aile içinde şiddete maruz kalan ya da tanık olan bireyler baba, anne ve eş olarak kurdukları ailelerde de şiddet uygulamaya yatkın oluyorlar. Şiddet uygulamaya eğilimli bireylerin kişilik özeliklerine bakıldığında düşük özgüvenli, empati becerisi gelişmemiş, kendini sosyal anlamda beceriksiz gören, içe kapanık, güvensiz, kıskanç ve öfke kontrolünde güçlük yaşayan bireyler olduğu görülür. Aile içindeki bireylerden biri veya birkaçı bu özellikleri gösterdiğinde aile içi şiddetin yaşanma ihtimali oldukça artmaktadır. Toplumun en küçük birimi olan ailelerde hiç de azımsanmayacak ölçüde aile içi şiddet görülmesi toplum genelini ve geleceğini tehdit etmektedir.

“DUYGUSAL İSTİSMAR SADECE AİLE İÇİNDE GERÇEKLEŞMİYOR”

·       Çocuğa yönelik şiddetin çocuk açısından gelecekte doğuracağı sonuçlar ne olur?

Çocuklarda duygusal istismar; zayıf zihinsel gelişime, ilişki kurmada güçlük yaşama, tehlikeli davranışlarda bulunma, madde bağımlılığı, akademik başarısızlık, öz güven eksikliği, öz değer düşüklüğü ile ilişkilidir. Şiddete maruz kalan bireylerin kişilik gelişimleri oldukça olumsuz etkilenmektedir. Bir önceki sorunun cevabında da açıkladığımız gibi şiddete maruz kalan bireylerin gelecekte kurdukları ailelerde şiddet uygulayıcısı olma ihtimali yüksektir. Bu da bizlere aile içi şiddetin gelecekte de sorunlar yaşatmaya devam edebileceği ihtimalini göstermektedir. Duygusal istismar sadece aile içinde gerçekleşmemekte. Ayrıca duygusal istismara uğrayan çocukların yetişkinlik hayatlarında farklı kişilere de duygusal istismar uygulamaya meyilli oldukları bilinmektedir. Bu durum da şiddete maruz kalan çocukların sosyal hayatlarında problemler yaşayabileceğinin göstergesidir. Perdue Üniversitesinde 2012 yılında yapılan bir araştırmada duygusal ve fiziksel istismara maruz kalmış çocukların kanser hastası olma olasılıklarının arttığı sonucuna ulaşılmıştır. Şiddete maruz kalan çocukların psikolojik sağlıklarıyla birlikte fizyolojik sağlıklarının da olumsuz etkilendiği görülmüştür.

“EBEVEYNLER ŞİDDETİN BİR ÇÖZÜM YOLU OLMADIĞINI ÖĞRENMELİ”

·       Her türlü şiddetin bir halk sağlığı sorunu olduğu gerçeğinden hareket edersek, çözüm için toplumsal olarak hangi prensipler üzerinde yoğunlaşmalıyız?

Şiddetin bir halk sağlığı sorunu olarak ele alınması, toplum düzeyinde etkili çözümler geliştirilmesini gerektirir. Fiziksel ve duygusal şiddeti halk sağlığı sorunu olarak ele alıp bu soruna müdahale ederken çocuklar ve ailelerine yönelik şiddet konusundaki farkındalığı artırmak için eğitim programları geliştirilebilir. Eğitimlerde şiddetin nedenleri, sonuçları ve önlenmesi üzerine çalışılması toplumun farkındalığına katkı sağlayacaktır. Aynı zamanda katılımcıların şiddete karşı duyarlılıklarını arttıracak ve empati geliştirmelerine yardımcı olacaktır.

Eğitimlerde etkili iletişim ve problem çözme becerilerinin katılımcılara kazandırılması önemlidir. Bu beceriler, bireylerin duygularını ve ihtiyaçlarını ifade etmelerine yardımcı olacak, aynı zamanda şiddetin önlenmesine katkı sağlayacaktır. Anne babalara yönelik çocuk yetiştirmede pozitif disiplin yöntemleri ve sağlıklı ebeveyn-çocuk ilişkileri temalı eğitimler verilebilir. Ebeveynler, şiddetin bir çözüm yolu olmadığını öğrenmeli ve bunu çocuklarına aktarmalıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda farkındalık oluşturmak, şiddetin temel nedenleri arasında yer alan cinsiyet temelli kalıp yargıları ve normları ele almak gerekir. Bu, hem erkeklerin hem de kadınların şiddet konusundaki tutumlarını değiştirebilir. Şiddet mağdurlarına yönelik destek hizmetlerinin arttırılması, acil yardım hatları ve psikolojik danışmanlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması önemlidir. Ayrıca, şiddet mağdurlarının topluma uyum sağlamaları için sosyal destek ağları oluşturulmalıdır. Şiddeti kınayan ve toplumsal dönüşümü teşvik eden kampanyalar düzenlemesi, medya ve sanat yoluyla şiddetsiz iletişim ve ilişkiler ön plana çıkarılması toplumsal bilinç oluşumuna katkı sağlayacaktır. Bu prensipler üzerinden atılacak adımlar toplumsal şiddetin önüne geçilmesine ve toplumsal sağlığın iyileştirilmesine katkıda bulunabilir.

·       Çocuk istismarı olduğunu düşündüğümüz ya da bildiğimiz durumlarda ilk etapta ne yapmalıyız?

İstismar vakalarının ruh sağlığı uzmanlarına taşınma oranları oldukça düşüktür. Ne yazık ki çocuk istismarı vakalarının yüzde 95’i çeşitli sebeplerle görmezden gelinmekte veya tespit edilememektedir. Bu sebeple şüpheli durumların dikkatle gözlemlenmesi, çocukta görülen fiziksel ve psikolojik belirtilerin, davranış değişikliklerinin ve diğer endişe verici işaretlerin dikkate alınması çok kıymetlidir. Çocuklar herhangi bir eğitim almadıysa cinsel istismar ile ilgili bilgi sahibi değildir ve çoğunlukla bunu anlamlandırmakta güçlük çeker. İstismarı önleyici hizmet olarak sunulan mahremiyet eğitiminin ise önleyici yönünün dışında tespit edici bir rolü de vardır. Çocuğun istismara uğradığı düşünülüyorsa çocuk için güvenli bir ortam oluşturulmalıdır. İstismara uğrayan çocuğun zarar görmeyeceği bir ortam oluşturulduktan sonra gizlilik içerisinde yasal bildirim süreci başlatılmalıdır. Çocuk istismarının tespitinde genellikle önemli rol oynayan okul psikolojik danışmanıdır. Okul psikolojik danışmanı olayı tutanak altına alınmalıdır, çocuğu bildirim süreci ile ilgili bilgilendirmelidir. Bu süreçte çocuğun kaygılanmaması ve destekçilerinin olduğunu hissetmesi çok önemlidir. Okul psikolojik danışmanı daha sonra durumu okul müdürüne iletmelidir. Okul müdürü tarafından çocuk izlem merkezi, kolluk kuvvetleri ya da savcılığa bildirimde bulunmalıdır. Okul müdürü yapılmış olan bildirime binaen gelen görevliler ile yapılan görüşmeyi de tutanak altına almalıdır ve tüm tutanakları kapalı zarfta gizli ibaresi ile ilçe milli eğitim müdürlüğüne iletmelidir. Böyle bir istismar vakasında çocuğun ruh sağlığının olumsuz etkilenmesi muhtemel bir durumdur. Bu süreçte çocuğun ruh sağlığı hizmeti alması çok önemli bir noktadadır.

“MAHREMİYET EĞİTİMLERİNE AĞIRLIK VERİLMELİ”

·       7-18 yaş arası çocuklarda, “Türkiye’de Çocuk İstismarı ve Aile İçi Şiddet Araştırması” sonuçlarına göre okul ortamlarında çocukların yüzde 25’inin ihmale, yüzde 45’inin fiziksel istismara, yüzde 51’inin duygusal istismara ve yüzde 3’ünün cinsel istismara maruz kaldığı saptandı. Okullarda bu oranların düşmesi için atılacak adımlar neler?

Okullarda istismar vakalarının önüne geçebilmek için ciddi adımların atılması gerekmektedir. Bunların başında okullarda nitelikli önleyici psikolojik danışmanlık hizmetlerinin sunulması gerekmektedir. Akran zorbalığında olduğu gibi okullarda yaşanan ihmal ve istismar vakalarıyla mücadele edip, yaşanabilecek olumsuz olayları önleyecek tek meslek grubu psikolojik danışmanlardır. Çocukların yaşadıkları ihmal ve istismar durumlarını psikolojik danışmanlardan alacakları eğitim ve seminerlerle anlamlandırıp, istismar durumunun önlenmesi amaçlanmaktadır. Eğer durumu tam olarak anlamlandıramıyorlar ise çocukların durumu okul psikolojik danışmanları ile zamanında paylaşması onları ihmal ve istismar durumlarından koruyacaktır. Okullarda ihmal ve istismar vakalarını önleyebilmek için yapılabilecek bir diğer şey ise mahremiyet eğitimlerinin verilmesidir. Mahremiyet eğitimi okul öncesi eğitim kurumlarımda verilmeye başlanıp çocuklarımızın kişisel alanlarını, iyi ve kötü dokunuşları belirlemelerine yardımcı olmalıdır. Okul öncesi kritik dönemde verilecek mahremiyet eğitimleri çocukların kendilerini koruyabilecek bilgileri edinmelerine yardımcı olmakta ve yaşayabilecekleri istismar vakalarını engelleyebilmelerine katkıda bulunmaktadır.

·       İstismara maruz kalan çocuklar ve ailelerine yönelik uzman tarafından verilmesi gereken psikolojik desteklerin içeriğinden bahseder misiniz?

İstismara maruz kalan çocuklar ve ailelerine yönelik psikolojik destek, oldukça hassas ve dikkatli şekilde yürütülmesi gereken bir süreçtir. Bu psikolojik hizmetin amacı, mağdurların yaşadığı travmatik olayların etkilerini azaltmak, psikolojik iyileşmelerini sağlamak ve aile dinamiklerini güçlendirmektir. İstismara uğrayan çocukların ilk ihtiyacı güvenli bir ortamdır. Güvenli alan oluştuğunda çocuk duygularını ifade edebilecektir. Danışma sürecinde travmatik olaylar işleneceği için ruh sağlığı uzmanları travmaya duyarlı olmalıdırlar. Travmatik olaylar yaşayan çocuklar iletişime girmeyi tercih etmeyebilirler. Bu sebeple ruh sağlığı uzmanı aile üyeleri arasında sağlıklı iletişimi geliştirmek, ailenin stresini azaltmak, aile bağlarını güçlendirmek ve sağlıklı bir destek sistemi oluşturmak için aileye danışmanlık yapmalıdır. Aile üyelerine istismar, travma ve iyileşme süreçleri hakkında bilgi vererek anlayış ve farkındalık düzeylerinin artırılmasını amaçlamalıdır.

Saymış olduğumuz destek hizmetleri, her çocuğun ve ailenin bireysel ihtiyaçlarına göre özelleştirilmelidir. Ruh sağlığı uzmanları, terapi ve destek süreçlerini çocuğun yaşına, cinsiyetine ve yaşadığı istismarın türüne göre uyarlayarak daha etkili hale getirebilir. Ayrıca, her zaman gizliliğin korunması, çocuğun ve ailenin onuruna saygı gösterilmesi esastır.

Kaynak: BAŞKENT GAZETESİ- Tolga ALCA