Hatice GÜREL

Panik bozukluk kaygının akut bir formunu temsil eder. Beklenmeyen, şiddetli korku veya rahatsızlıkların ani veya  tekrarlayıcı bir şekilde yaşanması durumudur. Panik bozukluk bireyin varoluşsal gerçekleri ile yüzleşirken bireyin yaşamındaki zorlantıların bir yansıması olarak ele alınabilir. Yani başka bir değişle bireyin yaşamındaki zorlantıları, kaçındıkları durumlar, gerilimler, beklentiler ve belirsizlik karşısında derin bir varoluşsal kaygı yaşamasının bir sonucu olarak da görülebilir. Bazen ise bireyin , kendini idealize ettiği yani olmadığı bir birey veya olmaya zorladığı bir yaşamın içinde yer almaya çalışırken kendine verdiği o rol ile panik bozukluğun kapısını çalar. Hiç beklemediği yerde ve anda belki en rahat hissettiğini ifade ettiği anda tüm o yorgunluk kişinin kendisini en rahat bıraktığı anda çıkar ve kendini gösterir. Beden bağırır , zihin karışır ve nefes dengesini kaybeder. İdealize dediğimiz benlik ise kusursuz olma isteği getiriyor. Bu kusursuz olma isteği bireyin yaşamında aslında kendisine yaptığı mükemmel olma baskısıyla , dışardan her şey yolunda içerden boş durunca anlamsız harekette stres halinde bir his yaratır. Geriye kalan yorgun,

hep bişeyleri tamamlamak zorunda hisseden , elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan bireyin görmezden geldiği ihtiyaçları, kendine dair ertelemeleri , ya da tıkanırcasına yaşayarak hissettiği o kusursuz ve başkaları tarafından onaylanmanın doyumunu yaşayan bireyin kendisi için anlamsızlaştığı boşluğun kaygısıdır.

Bir diğer taraftan yaşamın gerçek  yüzü ile yüzleşmek zorunda kaldığında insan , tüm kusursuz olma çabasıyla yoğun bir kaygı yaşar. Bu durum panik bozukluğa sebep olurken, yarattığı kaçma hissi ise panik atakların ortaya çıkma sebebini oluşturur.  Panik bozukluk ile mücadele eden bireyler, yaşamın kaçınılmaz belirsizleri ve çelişkileriyle yüzleşmek zorunda kaldıklarında panik atakları yaşayabilirler. Bu ataklar, kontrol edilemeyen bir dünyada , kusursuzluk için çabalayan bireyin ‘herşeyi kontrol etme’ isteğinden duyduğu kaygının yansımasıdır. Mükemmeliyetçi kişi doğası gereği yüksek stres, kontrol etme ve onaylama ihtiyacı ile panik bozukluğa yatkın bir zemin taşırlar ve zorlantılar karşısında derin kaçınma hissi ile ataklara daha çok maruz kalırlar. Ayrıca, duygusal ,psikolojik veya fiziksel istismar ve travmalara maruz kalan bireylerde yatkınlık sıklıkla görülmektedir. Buralarda travmatize durumların ele alınarak çalışılması iyileştirici faktör oluştururken; mükemmeliyetçi bireyin ise  kusursuz bir yaşamdan çok anlamlı bir yaşama kucak açarak ihtiyaçlarına etkin bir temas ile gidermeye yönlenmesi iyileştirici olacaktır.

Atak öncesinde bireyde artmış kaygı, yoğun stres veya belirli bir geçmişten gelen olayların belirli bir kaçınma hissi yaratacak tetikleyici olması ataklara sebep olabilmektedir. Atak geçmişi olan bireyler  atağın belirtilerini  hissederken , bazıları için bu ataklar tamamen  beklenmedik bir şekilde ve anda ortaya çıkabilir. Bu durum ise, bazen sıkışıklık hissi, nefes daralması , kalp çarpıntısı ve korku ile gelen öz denetim kaybı yaşanabilir.

Uzman Klinik Psikolog Aslı Kanizi, ''Panik atak sırasında yapılması gereken, önce kişinin kendisini güvenli sakin bir yere alarak bedeni yavaşlatmasıdır. Hızlı gelen nefes , nefessizlik hissi yaratırken burada derin ve yavaş nefes bedeni rahatlatacaktır. Gerçeklikle bağlantıda kalarak etrafı ve etraftaki seslerde kalmak sakinleşmeye dahada yardımcı olacaktır. Kendimize bizi neyin zorladığını , nereye veya ne yaparken bu durumun oluştuğunu, o anda hangi ihtiyaçta olduğunu sorarak zorlantıya  temas etmek farkındalığı arttıracaktır.durumun geçiciliğini kendimize hatırlatmak ‘ şuna gerçekten tehlike altında mıyım’ sorusunu sorarak  bireyin anksiyetesinin gerçek olup olmadığını değerlendirmesine yardımcı olacaktır. Birey ihtiyacını ve duygusunu anlayarak zorlayıcı durumun içinden kendini ayan ve ihtiyacınız gideren durumuna gelecektir.''dedi.

Editör: Ezgi Bardakçı