Milli Mücadele döneminde İstanbul Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti, Ankara ise Anadolu'nun ortasında, cephelere eşit uzaklıkta güvenilir bir kent olarak savaşın yönetildiği şehir haline geldi.
Mustafa Kemal Paşa, Temsilciler Kurulu üyeleriyle 27 Aralık 1919'da Ankara'ya geldi. Ankara'da halk ve seğmenler tarafından büyük sevgi ve coşku ile karşılandı, ülkeyi kurtarma çalışmalarını bu kentte sürdürdü, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın planları bu kentte hazırlandı.
Ankara, 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışından Cumhuriyetin ilanına kadar geçen sürede sayısız olaya şahitlik etti.
Dışişleri Bakanı İsmet Paşa (İnönü) ve 14 milletvekili, 13 Ekim 1923'te Ankara'nın başkent olması için Türkiye Büyük Millet Meclisine yasa önerisi verdi. Öneri Meclis'te oylandı, kabul edildi. Böylece Ankara, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin başkenti oldu.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Ankara başkent olduktan sonra şehrin planlamasına büyük önem verdi, bunun için proje geliştirdi ve kent tasarım yarışmaları açıldı.
"Ankara'nın ilk planları 1925, 1927 ve 1928'de yarışmalarla elde edilmeye başlandı"
Kentsel Tasarım Yarışmalarında 10'dan fazla ödül alan yüksek şehir plancısı ve kentsel planlama uzmanı Mehmet Nazım Özer, Ankara'nın başkent oluşunun 100. yılı dolayısıyla şehrin Cumhuriyetin ilk yıllarında başkent kimliğine kavuşması ve şehircilik planlarının oluşmasına ilişkin AA muhabirinin sorularını yanıtladı.
Dil, tarih ve kültür konusunda üç önemli yaklaşımı bulunan Atatürk'ün, kent ve kırsaldaki sosyal yaşamın güçlendirilmesi idealine uygun şekilde kent planlarına önem verdiğini belirten Özer, 25 binlik nüfusa sahip kasaba görüntüsündeki Ankara'nın başkent seçilmesinde de Atatürk'ün şehircilik vizyonunun etkili olduğunu belirtti.
Nazım Özer, Ankara'nın Anadolu'nun öncü bir kenti olmasına yönelik çalışmalar yürütüldüğünü belirterek, şehrin planlamasının yapıldığı dönemi şöyle anlattı:
"Ankara başkent ilan edildikten sonra Ankara İmar Müdürlüğü kurularak bu kentin imar çalışmaları başlatıldı. Hem mimari hem planlama açısından bu çalışmalar devam etti. Ankara'nın ilk planları 1925, 1927 ve 1928 yıllarındaki yarışmalarla elde edilmeye başlandı. Sürecin şekillenmesi ve biçimlenmesinde bazı zorluklar vardı. Cumhuriyet ideolojisine sahip bir toplumu oluşturabilmek için sanat evleri, operası, kent merkezi, yeşil alanları, yolları ve ulaşımlarıyla ilgili en önemli unsurları barındıran kentin sağlıklı ve güzel olması önemli noktalardan bir tanesi. Atatürk, Ankara'da temiz, çağdaş, sağlıklı ve güzel yerleşimleri, yaşam alanlarını oluşturabilmek istiyordu.
Atatürk, şehircilikte doğaya, tarihe önemli bir yansıması olacak bir yaklaşımı benimsedi ve bunu da en iyi uygulayabileceği kentlerden bir tanesi de Ankara'ydı. Diğer kriterlerle birlikte değerlendirildiği zaman büyümemiş, büyümeye açık, gelişmeye açık, şehircilik vizyonunun mekansal olarak yansıtılabileceği en ideal yerleşmelerden bir tanesi Ankara'ydı. Başkent olarak seçilmesinin nedenlerinden biri olarak değerlendirilebilir."
Alman mimar Jansen yarışmayı kazandı
Toplumsal vizyonu oluşturabilmek için sağlıklı bir kent planı yapılmasına çalışıldığını belirten Özer, teknik eleman yetersizliğinden Türkiye'ye gelen Alman mimarların proje üretmeye başladıklarını ifade etti.
Ankara'nın kent planı için 1925'te açılan yarışmaya iki Alman ve bir Fransız planlamacının başvurduğunu, yarışmayı Berlin Şehir Planı Yarışması'nın birincisi Alman mimar Prof. Dr. Hermann Jansen'in kazandığını anlatan Özer, şu bilgileri verdi:
"İlk Ankara planlarını yapan Jansen, doğaya saygılı, tarihi koruyan bir şehir ortaya koyuyor. Bugün Sıhhiye'nin kuzeyi eski kent, güneyi yeni kent denilen bugün Bakanlıkların olduğu, Güvenpark'ın arkasındaki o yeni yerleşimleri tasarlıyor ve bunu 30 yıl sonra, 1950'lerde 400 bin nüfusa yaklaşık ulaşabileceği tahmininden yola çıkarak tasarlıyor. O dönemki ölçeğe baktığımız zaman, Tandoğan Meydanı dediğimiz meydan havaalanı seçiliyor. Neden? Çünkü kent o kadar küçük bir yer ki. Yani kentin çeperinde kalmış bir nokta. 1928'den 1935'e kadar Ankara'nın planlama süreci şekilleniyor. Jansen'in Ankara kent planı ile ortaya çıkan eksiklikler, mevzuat, kurumsal yapılanma ve diğer birtakım noktalarda bu deneyimlerden yola çıkılarak, ülke için yeni bir kentleşme, yeni bir kent modeli, yeni bir planlama anlayışı ortaya koyuluyor. Gaziantep, Adana Ceyhan, Niğde Bor, İzmit'in aralarında olduğu 7 kentin daha planlamasını yapıyor."
Ankara planlanırken yeşil öncelenmiş
Jansen'in Ankara için bıraktığı en önemli izin yeşil alanlar olduğunu vurgulayan Özer, "Jansen planına Atatürk'ün düşüncesinin yansıdığı en önemli özelliklerden bir tanesi de şehrin yeşil anlayışla dizayn edilmesi. O dönem Ankaralının boş zamanlarını değerlendirebileceği sosyal ve kültürel aktiviteler dışında açık alanlara da ihtiyacı vardı." diye konuştu.
Özer, Jansen'in su ile yeşili birleştirerek rekreasyon alanları yaptığını, bunun da 1940'tan sonra bozulan Bent Deresi olduğunu söyledi.
Olumlu olduğu kadar Jansen planında eleştiri noktalarının da bulunduğunu belirten Özer, bu kadar deneyimli bir plancının kentin nüfusunun daha fazla büyüyebileceği yönünde bir strateji geliştirmediğini belirterek, "Ankara gecekondulaşmanın, çarpık kentleşmenin de başladığı ilk kentlerden biri de oluyor. Kentin çok hızlı büyümesiyle 30 yıl sonra hedeflenen nüfusun, on yıl sonra gerçekleşmesi zaten bu planın ciddi anlamda yetersiz kalmasına zamanla neden oluyor." görüşünü paylaştı.
Jansen'in 1935'te planın yürümeyeceğini anlayınca kentin danışmanlığından çekildiğini, 1950'li yıllara kadar Ankara için proje üretilmediğini belirten Özer, şehrin omurgasını oluşturan Atatürk Bulvarı, Sıhhiye ve Ulus'taki bazı yapıların korunduğunu ancak Kızılay'ın korunamadığını aktardı.
Özer, "Plan ilk çizildiğinde de Atatürk Bulvarı'nın genişliği o şekildeydi, bugünkü haliyleydi. O zamanki dokuya baktığınızda, sıra sıra ağaçların olduğu bir görüntü vardı bulvarda, Alman şehirlerindeki gibi. Taşıtların geçtiği trafik izi daha azdı. Zamanla bu yapı değişiyor. Kızılay'da yalın, mütevazı kent anlayışı 1940'lardan sonra değişiyor." değerlendirmesinde bulundu.
Mehmet Nazım Özer, Türkiye genelinde bakıldığında Ankara'nın kentleşmesinin iyi durumda olduğunu fakat Avrupa ile kıyaslandığında bunu söylemenin zor olduğunu belirtti.
"Ankara'da başkentlilik kimliğini yansıtan birçok unsur var"
Ankara'nın kent planınıninsan odaklı yapıldığını, bugün gelinen noktada durumun ticari yönünün ağır bastığını belirten Özer, 1960 ve 1970'lerde göçün etkisiyle planlama disiplininin ortaya konulamadığını kaydetti.
Özer, Ankaralıların Ankara'dan kolay kolay kopamadığını belirterek, sözlerini şöyle tamamladı:
"Ankara'da başkentlilik kimliğini yansıtan birçok unsur var. O dönem Alman mimarların yapmış olduğu birçok bina projesi, yapı projesi aslında Ankara'nın kimliğini ortaya çıkartmıştı. Cumhuriyetin başkenti olarak taşıdığı izler var. Bakanlıklar, Meclis Binası, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, opera binaları, bankalar ve Ulus'u ve kale arasındaki kısmı da kapsayan yer, aslında Ankara'nın başkent kimliğini yansıtan en önemli unsurlardan bir tanesi. Ankara'nın başkent olmasının ve Cumhuriyetin 100. yılının kutlandığı bir dönemde, Ankara'nın UNESCO Dünya Miras Listesi'nde olmasını arzulardım, bu çalışma yetkililer tarafından ele alınabilir. Az önce bahsettiğim mekanlar günümüzde insanları çekemiyor ama çekememesinin nedeni o mekanların kötü olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü Ankara ulaşım odaklı gelişme gösterdi. Opera binasının hemen yanından bir üst geçit geçtiği zaman o yapı bütün niteliğini, bütün görselliğini, bütün mekansal kurgusunu kaybediyor. Özellikle Ulus Meydanı'ndan Gençlik Parkı'nın kapısının olduğu yer ve İstasyon Caddesi'nin aşağı kısımlarını düzenleyerek insan odaklı çözüm üretilmesi lazım. Böylece o mekanlar biraz daha kullanılabilir. Ankara, kültürel yapısı ile Dünya Miras Listesi'ne girebilecek en önemli eserleri barındırıyor."