Sağlık

“Lenfomanın farkında olun riski azaltın”

“Lenfoma için Pedalla” etkinliğinde konuşan Dünya Aferez Birliği Başkanı ve LÖSEMA Başkanı Prof. Dr. Fevzi Altuntaş, “Her yıl 15 Eylül lenfoma konusunda farkındalığı artırmaya adanmış bir gün. Giderek yaygınlaşan bir kanser türü bu nedenle farkındalık önemli. Lenfomanın arkında olun, riski azaltın” diye konuştu.

“15 Eylül Dünya Lenfoma Farkındalık Günü” nedeniyle kanser hastaları ve hekimler “Lenfoma için pedalla” etkinliği gerçekleştirildi. Atatürk Orman Çiftliği Gazi Parkı’nda düzenlenen etkinlikte kanser hastaları ve hekimler Ankara Onkoloji Hastanesi’ne kadar pedal çevirdi. Etkinlikte konuşan Dünya Aferez Birliği Başkanı ve LÖSEMA Başkanı Prof. Dr. Fevzi Altuntaş, Dünya Lenfoma Farkındalık Günü, her yıl 15 Eylül'de düzenleniyor ve giderek yaygınlaşan bir kanser türü olan lenfoma konusunda farkındalığı artırmaya adanmış bir gün. Semptomları tanıma, erken tanı ve tedavi açısından tüm lenfoma alt tipleri hakkında toplumu bilinçlendirmek amacıyla 2004 yılında başlatılmıştır. 2024 yılı Dünya Lenfoma Farkındalık Günü teması: Lenfoma ile yaşamak, hastaların birçok soru, endişe veya şüphe ile belirsizlik içinde yaşamasına veya bu duyguyu hissetmesine neden olabilir. Lenfoma sonrası zorlu duygularla başa çıkmayı öğrenmek, aileniz ve arkadaşlarınızla daha yakın ilişkiler kurmanıza, kendinizle daha derin bir bağ kurmanıza ve anda yaşamaya daha iyi hazırlanmanıza yardımcı olabilir. Bilimsel araştırmalarda bilgilendirme, bilinçlendirme veya farkındalığın artırılması ile sosyal destekten kaynaklanan güvenin, hastaların sağlık hizmet süreçlerini daha iyi sürdürmelerine, yaşam kalitesi ve sağkalım sürelerinin daha iyi olmasına yol açtığı gösterilmiştir.” dedi.

Lenfomanın ne olduğunu anlatan Altuntaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Lenfoma, lenf sisteminin kanseridir. Lenfosit denilen kan hücrelerinin lenf bezlerinde aşırı çoğalması sonucu ortaya çıkar. Kötü huylu lenfositler lenf bezleri dışında dalak, karaciğer, kemik iliği ve diğer doku veya organlarda da çoğalabilirler. Hastalık lenf düğümlerinde, dalak gibi lenfoid dokularda ortaya çıkabilir veya mide, barsak gibi organlardaki lenf dokusundan kaynaklanabilir. Kötü huylu lenfoid hücreler kan ve lenf dolaşımı aracılığı ile vücudun diğer kısımlarına da yayılabilir.”

Lenfomayı tetikleyen risk faktörlerine dikkat çeken Altuntaş, şunları söyledi: “Lenfomanın nedenleri konusunda net bir şey söylemek mümkün olmasa da risk faktörlerinden söz edilebilir. Bunlar, genetik, immünsupresyon, çevresel faktörler, infeksiyöz ajanlar (viruslar, bakteriler, parazitler) kimyasal ve fiziksel ajanlar, radyasyon, kemoterapi, kollajen doku hastalıkları, bağışıklık sistemi bozulması ve bağışıklık sistemi hastalıkları olarak sıralanabilir. Her kanser türünde olduğu gibi sigara ve diğer tütün ürünlerinin kullanımı, en önemli risk faktörlerindendir.”

Yaşlılarda lenfoma görülme sıklığının arttığını aktaran Altuntaş şu ifadelerde bulundu: “Ülkemizde tüm lenfoma çeşitlerinin görülme sıklığının yüz binde 10 civarında olduğu düşünülmektedir.” dedi.

Lenfoma belirtileri ve bulgularına dair bilgi veren Altuntaş şu ifadelerde bulundu: “Boyun, koltuk altı, kasık gibi yerlerdeki lenf bezesinde büyüklük, vücutta 38 derece ve üzerinde yüksek ateş, kilo kaybı (özellikle diyet yapmaksızın son altı ay içinde mevcut kilonun yüzde 10 ve üzeri kayıp), gece terlemesi (20-24 derece olan oda sıcaklığında atletini değiştirecek boyutta terleme), ciltte kaşıntı, halsizlik, yorgunluk, düşkünlük ve tutulan organa ait herhangi belirtiler görülebilir. İlk şikâyet çoğu kez lenf bölgelerinde ortaya çıkan ağrısız bir şişliğin fark edilmesi şeklindedir. Hodgkin lenfomada bu şişlik özellikle sıklıkla solda köprücük kemiği üzerinde yerleşimlidir. Koltuk altı ve kasıktaki lenf düğümü bölgelerinde de büyüme olabilir. Az sayıda hastada ise lenf düğümü büyümesinin yaygın olduğu görülür. Göğüs kafesi içinde ya da karın boşluğu içindeki lenf düğümlerinde de büyüme olabilir. Bunlar bası nedeni olacak büyük kitleler oluşturuyorsa nefes darlığı, yüzde ve boyunda şişme ya da karında şişlik, ele gelen kitle, karın ağrısı olması gibi şikayetlere yol açabilir. Fizik muayenede karaciğer ya da dalak büyüklüğü saptanabilir.”

“TEDAVİ EDİLEBİLİR BİR HASTALIK”

Lenfomanın tedavi edilebilir bir hastalık olduğuna vurgu yapan Altuntaş, şunları kaydetti: “Tedavisi mümkün olduğundan erken teşhis önemlidir. Bu nedenle alarm semptomlar denilen ağrısız, lastik kıvamında hareketli lenf nodu şişliği, beraberinde ateş ve kilo kaybı durumunda hemen sağlık kuruluşuna başvurmak gerekmektedir. Lenfoma tanısı koymak için mutlaka tutulmuş bölgeden biyopsi yapmak gerekir. Kesin tanı patolog tarafından patolojik inceleme ile konur. Tedavi edilebilir bir hastalık olan lenfoma kür şansı olan yani tedavi sonrası tekrarlamayacak kanser türlerinin başında gelmektedir. Sonuçları yüz güldürücü olan kanser tiplerinden biridir. Lenfoma tedavisi kemoterapi ve immunoterapiler ile seçilmiş vakalarda ise radyoterapi ile yapılmaktadır. Güncel ilaç ve ışın tedavileri ile bazı lenfoma türlerinde yüzde 95’e kadar başarı şansı vardır. Güncel olarak lenfoma tedavisinde dünyadaki ve Türkiye’deki çalışmaların amacı lenfomanın yüksek tansiyon, şeker vb. kontrol edilebilen kronik bir hastalık haline gelmesidir.”

Lenfoma tedavisinde “akıllı ilaçlar” döneminin büyük umut verdiğini aktaran Altuntaş, şöyle devam etti: “Pek çok hastalıkta olduğu gibi lenfomada da immünolojik ve genetik çalışmalar umut verici düzeyde devam etmektedir. Genel hastalıktan ziyade hasta bazlı tedaviler gündemde yer almaya başlamıştır. Artık bireyselleştirilmiş tedavi çağındayız. Hastanın ve hastalığının immünolojik ve genetik açıdan fotoğrafını çekip ona göre tedavi planlama şansımız var. Bu bağlamda lenfomada yeni tedaviler umut vermektedir. Hedefe yönelik tedaviler günümüzde yalnızca monoklonal antikorlar ile sınırlı değildir. Monoklonal antikor olmayan birtakım başka ilaçlar ve moleküller de geliştirilmiştir. Bunlar, hedefe yönelik ilaçlar olarak adlandırılmaktadır. Hedefe yönelik moleküller; kanserli hücrelerde olan, sağlıklı hücrelerde ise bulunmayan birtakım mekanizmaları bozmaktadır. Bu nedenle ilaçlar hastaya verildiğinde kanser hücresi çok yoğun bir şekilde, sağlıklı hücreler ise minimal düzeyde etkilenmektedir. Hedefe yönelik tedavilerde kullanılan ilaçların yan etkileri hiçbir zaman klasik kemoterapi ilaçlarının yan etkileri ile aynı değildir.”

“YENİ ÇÖZÜMLER VAR”

Lenfoma’da yeni çözümlerin olduğunu belirten Prof. Dr. Altuntaş, “CAR T hücre tedavisinden sonra nüks etmiş hastalıkta bispesifik antikor tedavisi önemli bir seçenek olabilir. Lenfomada FDA onayı olan CAR-T hücre ve bispesifik antikor tedavisi sonuçları geriye dönük olarak karşılaştırılmıştır. Bispesifik antikor tedavisi daha önce CART hücre alsın veya almasın etkin olduğu gözlenmiştir. CAR-T sonrası geç nüks olan hastalarda yanıtlar daha iyi gözükmektedir.” dedi.

Kişiye özel tedavilerin önemli sonuçlar verdiğine dikkat çeken Altuntaş, “Lenfoma, aynı tip hastalığa sahip hastalar arasında bile belirgin farklılıkların görüldüğü heterojen bir grup hastalıktır. B hücre tipi, T hücre tipi ve bunların kendi içinde çok farklı seyreden alt tipleri var. Bu nedenle tedaviler bireysel farklılıklar gösterebilir. Hastalar birbirlerine bakarak negatif etkileşim içine girmemelidir. Yani lenfomada hem hastalık hem tedavi hem de hastalığın iyileşme süreci kişiye özgüdür, adeta parmak izi gibi herkesin hastalığı ve seyri bir diğerinden farklıdır. Bunun yanında düzenli aralıklarda ve yeterli dozda ilaç tedavisi almak yaşamı uzatıyor.” değerlendirmelerinde bulundu.

Lenfomada ilik naklinin yüksek riskli olan hastalarda gerekli görüldüğünü söyleyen Altuntaş, “Hastalığın tekrarlaması bakımından yüksek riskli olan veya tekrarlamış bazı lenfomalarda kök hücre nakli ile yüksek başarı oranları sağlanabilir.” diye konuştu.

Klinik araştırmaların Lenfomada yaşam süresinin uzadığını gösterdiğini aktaran Altuntaş, “Günümüzde hematolojik kanserlerin tedavisine yönelik çok hızlı gelişmeler yaşanmaktadır. Kan, kemik iliği ve lenf bezi kanserlerinde yeni ilaçlar çok hızlı geliştirilmektedir. Bu ilaçların bir kısmı ile gerçekten çok iyi sonuçlar alınmaktadır. Ancak bu ilaçların piyasaya çıkması her zaman istenen hızda olmamaktadır. Kanser hastaları bu ilaçlara ancak bu ilaç klinik çalışmalarına katılmak suretiyle erkenden ulaşabilmektedir. Lenfomalı her hastaya öncelikle standart tedavi uygulanmalı ancak standart dışına çıkmış her hastaya mümkün ise klinik araştırma seçeneği sunulmalıdır.” açıklamasını yaptı.

Altuntaş, lenfoma tedavisinde psikolojik desteğin önemine vurgu yaparak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kanser hastalığında birtakım psikolojik sıkıntılar yaşamak kaçınılmazdır. Psiko-onkoloji alanında yas reaksiyonu ve uyuma yönelik normal sayılan ruhsal değişiklikler yaşanabileceği gibi, depresyon ve kaygı bozuklukları gibi yaşam kalitesini, hasta deneyimini ve tedavi başarısını olumsuz yönde etkileyen psikolojik bozukluklar da görülebilmektedir. Bu nedenle lenfoma tedavisinde hastalara psikolojik destek her kanser tedavisinde olduğu gibi önemli ve gereklidir. Psikolojik destek alan hastalar daha umutlu yaşadıkları ve hayata daha olumlu baktıkları için hastalığın tedavisinde başarı şansı da artar.”