Ela Başak Atakan; ABD’de Amherst College’dan 1992’de mezun oldu.1996’da Columbia Üniversitesi Sinema Bölümü’nden master derecesi aldı. Senaryolarıyla Sundance ve Nantucket Film Festivallerinde dereceye giren Atakan ayrıca Athena, Özlem Tekin, Özdemir Erdoğan ve daha birçok müzisyen için video klipler yönetti. Biyoenerji, refleksoloji, astroloji, hipnoz, detoks, vücut okuma, frekans, akupunktur, nefes, masaj ve dans terapisi, şaman, aile dizimi gibi birçok yöntemi deneyerek kızının hastalığına şifa arayan Yönetmen, Yazar ve Senarist Ela Başak Atakan, yaşadığı bu yolculuğun hikâyesini de “Bir Şifa Bağımlısının İtirafları” kitabını kaleme alarak paylaştı. Ela Başak Atakan’la bu yolculuğun hikâyesini ve bu yolculukta ne aradığını konuştuk.

• Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? Ela Başak Atakan kimdir?

1970 İstanbul doğumluyum. Çocukluk devlet ilkokulunda, gençlik Fransız ekolünde ve üniversite dönemi Amerika’da geçti. Sinema yüksek lisansı yaptım. Bir kısa filmin bir düzine de müzik klibinin yönetmeniyim.

• Kalemle ile olan yolculuğunuz nasıl başladı?

 Kendimi bildim bileli yazar olmak istedim. Minik bir kitap kurduydum çocukken, edebi bir çevrede büyüdüm. Yola sinemacı olarak çıktım, yönetmenliğe başladım, bir de baktım senaryo yazıyorum. Gönlümde yatan aslan sinemaydı ama kalemim de her zaman kuvvetliydi. Hep yazdım. Kısa öyküler, şiirler derken kitap yazmaya geçtim. Sahne açar gibi yazıyorum. Karakterlerin sesini kafamda duyuyorum. Diyalog yazarken kendim eğleniyorum. Okurlar kitapta yer yer sinemaya gönderme yaptığımı da görecektir.

“YAZARKEN KROKİSİZ YOLA ÇIKMAM”

• Yazmaya başladığınızda bir planınız, izlenmesi gereken yollarınız oluyor mu yoksa yazarken mi gelişiyor her şey?

Plan olmadan senaryo yazamam. Düzyazıda ise eğer bir planım varsa yazım süreci daha iyi gelişiyor ama plansız programsız yolda düzdüğüm kervanlar, sadece duyduğum bir cümleden, gördüğüm bir rüyadan veya etkilendiğim bir kişilikten ortaya çıkan ve organik büyüyen eserler oldu. Film okulundayken senaryo hocamız: “Tencere kaynasın istiyorsan ateşe koyacaksın,” derdi, anlamazdım, şimdi anlıyorum: eğer yazmak istiyorsan başına oturacaksın. Planlı ya da plansız, yazı yazmak amacıyla işin başına oturunca gelişiyor her şey. “İTİRAFTA DA ŞİFA VAR”

• Refleksoloji, nefes terapisi, astroloji, hipnoz, detoks, biyoenerji, vücut okuma, frekans, akupunktur, ayurveda, reiki, masaj ve dans terapisi, geçmiş hayat, şaman, aile dizimi... Birçok şifa uygulamasını deneyip sonrasında bu yolculuğun hikâyesini kaleme aldınız “Bir Şifa Bağımlısının İtirafları” nasıl ortaya çıktı bize biraz kitabınızdan bahsedebilir misiniz?

 Şifacılara gidiyordum. Bir saplantı veya bağımlılık hali içinde olmalıydım çünkü bunu ailemden gizliyordum. Bir sır gibi saklıyordum. Kimseye söylemiyordum. Anlatmadıkça da içeride gaz gibi sıkışıyordu. Ne demişler itirafta da şifa var. Bir gün Mundi Kitap’ın yönetici editörü Özlem Alkan K.’a şifacılara gittiğimi itiraf ettim. “Detoks”, “Fal” ve “Yoga” bölümlerini iki ay içinde yazıp yayınevine yolladım. Bu üç bölüme dayalı olarak kitap fikrim kuruldan geçmiş. Bunun üzerine deneyimlerimi yazabilmek için gitmiş olduğum her şifacıyı tekrar ziyaret ettim. Bir sene içinde hem şifaya gittim hem de yazı yazdım. Çifte terapi oldu.

• Bu yolculukta ne aradınız ya da hâlâ ne arıyorsunuz?

Sihirli değnek! Cevap anahtarı! Çare! Deva! Şifa! Aradığım buydu. Kitapta da anlattığım gibi şifacılara gittiğimde onların kapının anahtarını ellerinde tutmaları çok hoşuma gidiyordu. Beni büyülüyordu. Batı tıbbı sert, pragmatik ve katı. Hastaya sık sık “tedavisi yoktur” deniyor. Hasta ve yakınları bunu duymak istemiyor. Hâlbuki alternatif şifa size “alternatif” sunuyor. Gittiğim her şifacı “bunu çözebilirim” şeklinde yaklaştı kızımın sağlık sorununa.

“YAZMADIKÇA PEŞİMİ BIRAKMIYORLAR”

• Çalışmalarınızda neleri kendinize ana tema olarak alıyorsunuz, nelerden esinleniyorsunuz?

Esinlenmek mi bilemem ama belli hikâyeler, bazen karakterler ve bazı olay örgüleri beni pençelerine alıyor. Yazmadıkça peşimi bırakmıyorlar.

“TEDAVİNİN PEŞİNE DÜŞTÜM”

• Bu yolda ne arıyordunuz?

Kızımda önce iki, daha sonra on üç yaşında saç kaybı baş gösterdi. “Teşhis?” “Alopesi” dendi. Bunun oto-immün bir durum olduğu yani bünyenin kendi saç hücrelerine alerjenmiş gibi saldırdığı bize açıklandı. “Tedavisi?” diye sorduk. “Tedavisi yoktur” dendi. Ben de bunun tedavisinin peşine düştüm. En sonunda kendim şifa buldum.

Kaynak: Makbule AKGÜL