Tolga ALCA

“Yığın edebiyatı” da denilen popüler edebiyat ürünleri, sanat kaygısı taşıyan yapıtlara göre tekdüze, sığ ama kısa vadede insanların dikkatini çekebilecek tasarımlar olarak karşımıza çıkıyor. Bunlar hazır kalıplar içerisinde üretildiğinden tekrarlara dayanıp, sıradan ve günlük duygulanımlarla iç içe oluşturuluyor. Bu furyanın savunucuları ise, “halk böyle istiyor” kıskacından çıkamıyor. Başkent olarak konuştuğumuz Yazar-Şair Uygar Kaplan, bu konunun“Şairler Tımarhanesi” romanında işlendiğini şu sözlerle açıkladı: “Romanımdaki karakter Olcay’ın bu konuya dair düşüncesi şöyle, ‘Edebiyat bile popüler kültüre teslim olmuş durumda. Ne kadar iyi yazdığın değil ne kadar çok takipçin olduğu ya da tanındığın önemli. Sadece edebiyat değil bütün sanat camiası öyle gerçi. Ya cazgırlık yapacaksın ya sansasyon çünkü insanlar seni araştırmaz. Sen kendini onların gözüne sokacaksın.’”

·       Sizi tanıyabilir miyiz? Yazarlık süreci nasıl başladı?

İlk, orta ve lise öğrenimimi Marmaris’te tamamladıktan sonra 9 Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme bölümünden mezun oldum. Şu an edebiyat çalışmalarım ile birlikte bankacı olarak görev yapmaktayım. Yazmaya şiirle başladım. Son kitabım roman da olsa şiirden vazgeçmeyi düşünmüyorum. Hayatımın birçok evresinde şiir yazdım ama 2010 yılından sonra yazdığım şiirleri not alarak aktif yazma sürecine başlamış oldum.

·       “Şairler Tımarhanesi” romanınızdaki karakterler hakkında okuyucularımıza ipuçları verir misiniz? Kitapseverler bu romanı neden okumalı?

Romandaki ana karakter her şeyi geride bırakarak yollara düşmüş bir insan. Romanın başında bir dağ evinde daha önceden aldığı notları okurken karşımıza çıkıyor. Okuyucu, neden her şeyi geride bıraktığını daha sonradan öğrendiği için heyecanı kaçmasın diye şu an söylemiyorum. Roman karakterimizin İzmir’ de Leyla ile yaşadıklarını, Datça’da ise tatil yapan Umar Kamil, Ayhan, Emre ve Olcay isimli şairler ile karşılaşmasını anlatıyor. Şairler Tımarhanesi İzmir ve Datça’yı anlatan toplum ve edebiyat ile ilgili sorunlara değinen, bazen güldüren bazen hüzünlendiren ama en önemlisi sürprizlerin çok olduğu bir romandır. Okuyuculardan aldığım en önemli geri bildirim, akıcı bir dil ile yazıldığı ve sürükleyici olduğudur.

·       “Antiseptik Yalnızlıklar”, “Kurutulmuş Aşklar” isimli şiir kitaplarınızın çıkış noktasını anlatır mısınız? Kitaplarınıza gelen ilginin boyutu ve aldığınız yorumlar ne durumdadır?

Kurutulmuş Aşklar 2010-2018 yılları arası yazığım şiirlerden seçilerek oluşturulan bir kitaptır. İsmine bakarak aşk şiirlerinden oluştuğu düşünülmesin. İçinde birçok konu ile ilgili hatta bankacılık terimleriyle yazılmış şiirler vardır. Örneğin EFT’nin geçtiği veya doların yükselişine yazılmış şiirler gibi. Antiseptik Yalnızlıklar ise eski şiirlerim birkaç tane olsa da, ağırlıklı olarak 2018-2021 yılları arasında yazılmış şiirlerden oluşmaktadır. İsminden de anlaşıldığı gibi 2021 yılında pandemi döneminde çıktı. Yine içinde aşk, toplumsal olaylar gibi birçok konu ile ilgili şiirler mevcuttur. Kitaplara ilgi tanınmayan bir şaire göre iyi durumda. Bundan daha güzel olanı geri dönüşlerin ve yorumların olumlu olması. Şiir kitapları için okuyanların beğendiği ve övgü ile bahsettiği kitaplar diyebiliriz.

“DOLDURULMASI GEREKEN EN ÖNEMLİ BOŞLUK SEVGİ VE SAYGI OLMALI”

·       Şiir kitaplarınızda insanın iç dünyasının en gizli kalmış yönlerine erişme çabası görülüyor. Size göre insan, hangi boşlukları doldurmak için çaba harcamalı?

İnsanının içindeki boşluklar kişiden kişiye farklılık gösterir. Geçmiş yaşantımız veya şu an yaşadıklarımız bu boşluklara neden oluyor. Doldurulması gereken en önemli boşluk eğer varsa sevgi ve saygı olmalıdır. Çünkü sevgi ve saygı olmadan ne yaparsanız yapın belli bir noktadan sonra o iş çıkmaza girer

·       Türk şairleri ve roman yazarları içerisinde örnek aldıklarınız var mı?

Tek başına şudur diyebileceğim bir kişi yok. Ama en sevdiğim şairlerin başında dünyanın en iyi şairleri arasında gösterilen Nazım Hikmet gelir. Ayrıca Türk şiirinde yaptığı büyük yeniliklerden dolayı Orhan Veli’nin yeri ayrıdır. Bir de hem bankacı hem şair, yani benim gibi çifte meslektaş olan Ümit Yaşar Oğuzcan, bankacıların da şair olabileceği konusunda ayrı bir ilham kaynağı olmuştur. Günümüz roman yazarlarından Zülfü Livaneli ve Ahmet Ümit okumayı çok severim. Akıcı bir anlatımları ve sürükleyici eserler yazıklarını düşünüyorum.

OKUYUCU BAĞ KURDUĞU KARAKTERİN BAŞARALI OLMASINI İSTER

·       Türkiye’de okuyucu, hangi durumlarda kitap karakteri ile bağ kuruyor?

Okuyucu karakter ile ortak nokta bulduğunda bağ kurmaya başlıyor. Aynı takımı tutmak, aynı şeylerden hoşlanmak veya nefret etmek, aynı siyasi görüşte olmak gibi… Aynı şeyleri yaşamış olmayı da ekleyebiliriz. Bu günlük hayatımızda da böyledir. Bize yakın insanlarla daha çabuk bağ kurarız. Gurbette hemşerimizle karşılaşmak gibi. Ayrıca okuyucu bağ kurduğu karakterin başaralı olmasını ister. Çünkü hayat şartları yeterince ağır ve zor. İnsan yaşamında bir şeyler başarmak için zorlanırken veya bir şeyleri başaramazken karakterin zorlukları yenerek başarması onun hoşuna gider.

·       Edebiyat dünyasının en önemli sorunlarından bir tanesi, potansiyeli yüksek çoğu yazarın “bilgi kirliliğine” yenilip hak ettiği ilgiyi yakalayamaması… Çoğu yayınevi para kazanmak için eser niteliğine değil, isim tanınırlığına yatırım yapıyor. Bu da değerli yazarların yetişmesini ya da sesini duyurmasını engelliyor? Bu görüşe katılır mısınız?

Tabi ki de. Hem de sonuna kadar. Ben bu konuya Şairler Tımarhanesi romanımda değindim. Romanda Olcay karakteri bu konuyu eleştirmektedir. Şöyle der, “Edebiyat bile popüler kültüre teslim olmuş durumda. Ne kadar iyi yazdığın değil ne kadar çok takipçin olduğu ya da tanındığın önemli. Sadece edebiyat değil bütün sanat camiası öyle gerçi.” Ve kitabın arka kapağında da yer alan şu sözüyle bitirir. “Ya cazgırlık yapacaksın ya sansasyon çünkü insanlar seni araştırmaz. Sen kendini onların gözüne sokacaksın.”

“OKUMAK YAZARIN ANTRENMANIDIR”

·       Yazarlık hayali olan kişilerin hangi özellikleri taşıması gerekir? Buna hevesli gençlere tavsiyeleriniz neler?

İyi bir gözlem, empati yapmak ve hayal gücünü sayabiliriz yazarın yetenekleri arasında... En azından ben bu üçünün olması gerektiğini düşünüyorum. Tavsiye verecek mevkide birisi değilim ama naçizane fikrim, klasik bir cevap olacak, okumak. Okumak yazarın antrenmanıdır. Nasıl sporcular başaralı olmak için antrenman yapmak zorundalarsa yazarların da okumaları gerekir. İkincisi ise akla gelen her şeyi not almak. O an kendimize saçma bile gelse belki ileride güzel bir fikrin temelini atabilir aldığımız notlar. Üçüncüsü “Başkaları ne der?” sözünden uzaklaşmak… Başkaları için değil öncelikle kendimiz için yani yazmayı sevdiğimiz için yazmalıyız. Zaten o başkalarının bazıları hayatları boyunca ne yaparsak yapalım hep eleştirecekler.

·       Türkiye’de tüm yaşlarda okuma oranı düşükken, gençlerde de bu oran hiç yüksek görünmüyor. Bu oran nasıl artar? Gençleri teşvik etmek için sosyal medya ve diğer dijital platformlar nasıl kullanılmalı?

Bu konu da yine Şairler Tımarhanesi’nde geçmekte. Ülkemiz kitap okuma oranı olarak son sıralarda fakat kitap basımında ilk sıralarda yer alıyor. İnsanların yazması, yazar olması güzel bir şey tabi ki ama bu veriler yazan insanların bile okumadığını gösteriyor maalesef. İnsanlar görsel veya duyusal medyayı daha çok önemsemekte. Kitap okumak biraz uğraş isteyen kendinizi vermeniz gereken bir aktivite. İzlemek veya dinlemek ise daha basit.  Basite kaçıyoruz açıkçası. Sosyal medyayı veya diğer dijital platformları ne kadar iyi kullanırsanız kulanın, kitap reklamları veya tanıtımlarla doldurun, kitap okumak bir tercih meselesidir. İnsanlar okumayı tercih etmelidir. Zaten biraz da bu sosyal ağ okuma oranını düşürmekte. İnsanlar okumak yerine buralarda vakit geçirmeyi tercih ediyor. İnsanlar okumaya teşvik edilmeli kitaplar daha ucuz olmalı. Kitap için kullanılan kağıtlar ve basım malzemeleri daha uygun fiyatlarla matbaalara sağlanabilir mesela. Son olarak çok uç bir örnek vereyim; iş yerlerinde daha çok para kazanmak için sekiz saat çalışmak yerine yedi saat çalışıp telefonlar dahil her şey kapatılarak bir saat okuma saati yapılabilir. Okunan kitaplar üzerine sohbetler yapılarak insanların sosyalleşmesine de yardımcı olunmuş olur.

Editör: Ezgi Bardakçı