Okul yıllarımızın ilk kahramanı Cin Ali, eğitimci Rasim Kaygusuz’un eseri. Çocuklara okumayı öğretmek ve öğretirken de sevdirmek için yazdığı 10 hikâye kitabından oluşan serinin ana karakteri. 1968’den beri İlkokul birinci sınıf öğrencilerinin ilk okuduğu kitabın kahramanı olan Cin Ali, aynı zamanda kültürel bir değer.
Türkiye 2005 yılında eğitim sisteminde yapılan değişiklik sonrasında fişli sistemden sesli sisteme geçiyor. Hal böyle olunca çocukluğumuzun o önemli karakteri Cin Ali, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. O dönemin gazeteleri haber yapıyor 'Cin Ali tarih oluyor, 'Cin Ali efsanesi son buluyor' diye. Ancak bu haberi yapan gazeteci gruba karşı bir diğer gazeteci grup 'Cin Ali bizimdir' diye çıkışıyor. Karşılıklı manşet atışmaları sonrasında efsane yok olmuyor aksine yeniden canlanıp, hayat buluyor. Önce vakfı kuruluyor sonra müzesi.
Cin Ali Müzesi Ankara Kavaklıdere Bülten sokakta. Beş katlı müzenin içerisinde aynı zamanda Cin Ali Çocuk ve Eğitim Araştırmaları Kütüphanesi de yer almakta. 2019 kasımda açılan müze bir kültürel mirası geleceğe taşımaya çalışıyor. Aynı zamanda ilkokul yıllarını siyah önlüklü, tahta sıralarda geçiren o neslin hatıralarını canlandırıyor. Bizde kolunda N.Ö (nöbetçi öğrenci) yazılı siyah önlüğümüzü giyinip oturduk tahta sıralara. Hem bir efsanenin doğumunu dinledik hem de çocukluk yıllarımıza gittik. O küçük dev Cin Ali'nin bizde bıraktığı derin izlerde zamanda yolculuğa çıktık. Cin Ali Müzesini Müzenin Sorumlusu olarak görev yapan Selma Dölek’le konuştuk.
-Cin Ali müzesi nasıl doğdu?
O dönem eğitim sistemi değişince çıkan bu haberler ablaları üzüyor. Baba mirası Cin Ali’yi unutulmaması için kitaplarını yeniden bastırıyorlar. Kitap fuarlarına katılıyorlar. Tabii çok yoğun bir ilgiyle karşılaşıyorlar. ‘Ben bunu piyasada bulamıyorum’ diyenler, ağlayanlar vs. derken Cin Ali sivil halkta müthiş bir etki yaratıyor ve vakıf kurmaya karar veriliyor. 2016’da vakıf kuruluyor. Bu binadan da bir kata karar veriliyor. Ancak ilgi ve sevgi Cin Ali'ye çok büyük. Bu sefer müze fikri ortaya çıkıyor. 4 yıllık bir çalışmanın sonrasında da müze açılıyor. Her şey Cin Ali’ye göre tasarlanıyor.
“CİN ALİ’Yİ OKUMADAN GELEN ÇOCUK YOK”
-Ankara halkının ilgisi nasıl?
Ankara’da çok fazla müze var. Müze adasının (Ulus merkezde olmayan) dışında kalan nadir müzelerden biriyiz. Öğrenci öğretmen grupları, turlarla gelenler çok sayıda ziyaretçi oluyor.
Müzeye ne kadar ziyaretçi geldi?
20 bine yakın öğrenci gezdirdik. 60 bine yakın ziyaretçi oldu diyebilirim.
-Başka şehirler için ikinci bir müze düşünülüyor mu?
Düşünülmüyor açıkçası çünkü Cin Ali Ankaralı. Ankara’nın bir değeri.
-Cin Ali’yi biliyor mu çocuklar?
Cin Ali’yi okumadan gelen çocuk yok. Onlar bize Cin Ali’yi anlatıyorlar. Ablalarla onları tanıştırıyoruz, gerçeklik kılıyoruz. 1968’te yazılan bu kitabı düşmeden taşımak kolay değil. 10 serinin her biri farklı hedefi de farklı kitapların. Cin Ali bir sürecin sonucu aslında. Çocuklar burada Rasim hocayı tanıyor.
-Kimdir Rasim Kaygusuz, nasıl oluşmuş Cin Ali?
Köy enstitülü bir öğretmen. O yıllar köylerin yoğun olduğu bir dönem ve okulsuz bir milletiz. Doğduğu köyde bir ilkokul var ve onu bitiriyor. 37’de enstitüler açılıyor ve Hasanoğlan’ın ilk öğrencilerinden biri oluyor. 1960’larda Gazi Üniversitesi’nde Pedagoji okuyor. Aynı zamanda marangoz. Birinci sınıfın önemini kavrıyor ve diyor ki ‘Burada temeli doğru atmazsak inşaat sağlam olmaz.’ Ve birinci sınıf okutmaya karar veriyor. 17 yıl sadece birinci sınıf okutuyor. Öğretmen arkadaşları bir dergi tasarla bize diyorlar ve tesadüfen Cin Ali ortaya çıkıyor. ‘Öyle bir kitap yazacağım ki çocuklar severek bilerek okuyacaklar’ diyor. Kitapların içerisine kolay okuyup öğrenelim diye bir metot koyuyor. Yalında karmaşığa, basitten zora... Her şey hesaplı kitaplı. Ve cin Ali efsanesi doğuyor.
ANKARA KÖRLER OKULU’NUN İLK ÖĞRETMENİ REMZİYE HANIM
Cin Ali'nin annesi öğretmen Remziye Kaygusuz, babasının desteği ile Trabzon Beşikdüzü Köy Enstitüsü'nde eğitim alır. Henüz 13-14 yaşlarındayken tahta valiziyle köyünden çıkarak başladığı eğitim yolculuğu onu Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü'ne kadar getirir. Mezun olacağı yıl enstitülerin kapanması nedeniyle Ankara Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’na nakledilir.
O dönem Ankara’da körler okuluna öğretmen aranmaktadır. ODTÜ’nün kurucu hocalarından görme engelli Mithat Enç, uyumlu, şefkatli, idealist bir öğretmen arar ve Remziye Kaygusuz’u bulur. Enç’in seçtiği Remziye Hanım Körler Okulu'nun ilk öğretmenlerinden biri olarak atanır. Remziye öğretmen dokuz yıl görev aldığı bu okulda, Mitat Enç’ten Braille alfabesini ve özel eğitim yöntemlerini öğrenir.
Selma Dölek vakfın ve müzenin çalışmaları kapsamında körler içinde bir Avrupa Birliği projesi yapıldığını ancak projenin himaye edilmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Dölek projeyi şöyle anlatıyor: “Braille Cin Ali kitapları, Rasim Hoca’nın oyunları basıldı. Bunlar Türkiye’de 17 Körler Okulu’nda uygulandı. Bu proje bir defaya mahsus yapıldı, materyaller okullara gitti. Bundan sonrasında projenin himaye edilmesi gerekiyor çünkü vakıf bunu ömür boyu yapamaz. Ya bakanlık nezdinde ya da kuruluşlar ya da sponsor desteği sağlanması gerekiyor.”
“VAKIFTA BAYRAĞI CİN ALİ’NİN ABLALARI TAŞIYOR”
Biz onları Suna ve Selma olarak tanıyoruz. Cin Ali 1968 yılında Kaygusuz ailesine katıldığında büyük ablası Selma yani Nesrin 13, küçük ablası Suna yani Nevin 7 yaşındaydı. Bahçelievler’de yaşadıkları ev aynı zamanda bir çalışma ortamı gibiydi. Oyunla okuma gereçlerinin birçok kısmı evde imal ediliyordu. Cin Ali'nin dağıtımı da evden gerçekleştiriliyordu. Onlar da bu büyük imecenin bir parçasıydılar. Hiç büyümeyen kardeşleri Cin Ali de o günlerden bugüne kadar hayatlarının bir parçası oldu.
Mimar, restorasyon uzmanı ve müze eğitimcisi olan ablası Nevin ve çocuk hastalıkları uzmanı olan doktor ablası Nesrin, eşleri, çocukları ve arkadaşlarıyla Cin Ali Eğitim ve Kültür Vakfı'nda daha iyi bir gelecek için çalışmaya devam ediyorlar.
Fotoğraf: Muhammed Ali YAHŞİ