Kulaklarımızı, gözlerimizi sporda olacak yeni gelişmelere yönelttik. Sporumuzu yeniden ayağa kaldıracak, çocuklar koşmaya, yaşlılar yürümeye başlayacak diye bir şeyler bekledik. Vuslat başka bir bahara kaldı gibi…

Sporu yönetmekle yükümlü kuruluşlarımızın önlerinde bir sürü iş var. Birincisi, sadece yakalarına yapışmış değil, ruhlarına kadar sinmiş aynı zamanda köhneleşmiş bir örgütle boğuşuyorlar. Söküp atmak birden ve kolay olmuyor. İkincisi, bir şeyler yapma girişiminde bulunanlar, bir süre direniyor, ancak sonradan pes edip başka nedenlerle çabalarından vazgeçiyorlar.

Kulüplere bakarsak, daha büyük sorunlarla karşı karşıya kaldıklarını görüyoruz. Tesisleşme, ofis oluşturma, sporcu bulma ve yetiştirme alanlarında ciddi problemlerle boğuşuyorlar. Oynamakta oldukları ligden bir üst lige çıktıklarında bu defa daha büyük sıkıntılar ortaya çıkıyor. Bakın Ankara'ya… Futboldaki başkent takımlarının maç yapacakları stat bulmaktaki çabalarını şöyle bir gözünüzün önünden geçirin… Tam bir felaket!

Futbolda milli takıma gelelim; Rusya'ya yenildik, herkes konuştu. İsveç'i yendik, bu defa da yine herkes konuştu. Ama içerikler farklı oldu tabi… Birinde yerin dibine soktuk. Ötekinde göklere çıkardık. Mantık yok… Duygular hep ön planda. Liglerdeki oyuncuların neredeyse tamamını yabancı yapmaya çalışırken, milli takıma oyuncu bulmanın zorluklarını kaç kişi düşünüyor acaba?

Devşirme oyuncu ve sporcularla bir ülkenin sporunu yönetmeye kalkanlar, ileride cevap veremeyecekleri sorularla karşılaşacaklardır. Bu kaçınılmaz! Onlara şimdi soru sormaya cesaret edemeyenler, lütfen ileride hiç sormasınlar! Hep yazıyorum, okula ilk başlayan çocuklarımız beden eğitimi ve spor dersinde karşılarında beden eğitimi ve spor öğretmeni görmezse; sporu, hareketi ve oyunu nasıl sevecektir? Bir başka soru; oyun zevkini almayan, alamayan çocuklarımız, ilerde daha büyük bir oyun olan hayatta nasıl başarılı olacaklardır?. Beden Eğitimi ve Spor, bizleri hayata hazırlayan çok yönlü ve ciddi bir oyundur.

Bu arada sayısı 203'ü bulan üniversitelerimize bakalım: Komik olan bir durum çıkıyor karşımıza… Niye komik diyeceksiniz? Sizinle paylaşayım… Bazı yüksek öğretim kurumları lisans diploması veren spor bölümlerine sporda yetenek testi yapmadan öğrenci alıyor. Hayatında bir defa bile spor yapmamış, terlememiş, sporun ruhunu yaşamamış bir üniversite öğrencisi nasıl spor eğiticisi olabilir?

Hoş, bu durumu tıp eğitimi ile de karşılaştırabiliriz. Hayatında bir defa bile olsun insana dokunmamış bir öğrenci adayı, diğerine göre birkaç fazla soru yaparak tıp fakültesine girebiliyor. İşin traji komik tarafı, sahte hekim olup birçok başarılı sonuca imza atanları gazetelerde okuyunca şaşırmıyor da değilim hani... Alın size bir başka sorun… Spor dışı alanlarda eğitim- öğretim alan öğrencilerimizin çoğu, spor yapma imkanlarından oldukça uzakta bulunuyor. Üniversiteler spor ve hareket için daha fazla hizmet vermelidirler…

Dikkatle etüt ettiğim bir başka konu, bazı atletizm yarışlarındaki derecelerin belirli yaş gruplarında düşmeye başlamasıdır. Keza takım sporlarında savunma davranışları giderek daha kötüleşmiş durumda ve bunu skorlardan izliyorum. Gençlerimizin kullandıkları akıllı telefonların yaydıkları mikro dalgalar, radyo dalgaları, diğer elektronik araçların ürettiği elektro- manyetik akımlar mı acaba sporumuzun hızını yavaşlatıyor? Bazen masamın üstü farklı dergiler, kitaplar, gazeteler, yani detaylarla dolu oluyor. Bunları incelerken aklıma gelenleri sizlerle paylaştım. İyi bir hafta dilerim…