TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Adalet Bakanlığı, Kişisel Verileri Koruma Kurumu, Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi, Hakimler ve Savcılar Kurulu, Türkiye İnsan Hakları Eşitlik Kurumu, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay’ın 2022 yılı kesin hesap kanun teklifleri, 2024 yılı bütçe kanun teklifleri ile Sayıştay raporları görüşülüyor.  İYİ Parti Antalya Milletvekili Uğur Poyraz,  “Tabii, Türk hukukunun sorunları belli. Bu toprakların insanları kanaatkar, adil ve vefalıdır, herkesi de kendi gibi bilir. Asker, polis, hakim, savcı, vali, kaymakam bunlar kahir ekseriyet alt gelir grubunun çocuklarıdır. Dolayısıyla bu vefa duyguları önce ailelerine, daha sonra onları bünyesinde istihdam eden, onlara kariyer veren, onlara devletine hizmet imkanı veren devlettir ama son yıllarda maalesef özellikle bu ‘mülakat’ denen garabetin içerisinde liyakatin değil, sadakatin merkeze alındığı bir alan oluşturuldu” diye konuştu.

“YARGIYI NİTELİKSİZ VE LİYAKATSİZ HUKUKÇULARLA DOLDURDUNUZ”

Poyraz’ın açıklaması şöyle: “Hatırlayın 15 Temmuz’u, 15 Temmuz’dan sonra birçok avukat meslektaşımız hakim, savcılığa hızlıca alındı; ondan sonra da görevlerine başladılar. Şu an bunları size tek tek anlatmama gerek yok. Bütün bürokratlarınızla birlikte hakim, savcılık mesleğine avukatlıktan alınan arkadaşlarımızın bir kısmının ortaya koydukları kararları, kararlardaki uygunsuzlukları, bunlara ilişkin sorunları siz zaten bizzat yaşıyorsunuz, bunları bizzat kendi aranızda tartışıyorsunuz. O dönemde şöyle bir öneri götürmüştük, demiştik ki; kurumların hukuk müşavirlikleri var. Kurumların hukuk müşavirliklerinde o kurumun geleneğine, o kurumun konularına ilişkin Yargıtay ve Danıştay içtihatlarına, hatta uluslararası alandaki yargı içtihatlarına sahip yetişmiş hukukçular var. Bir hukukçu hukuk müşavirliği görevini yaptığı kurumundan hakim ve savcılığa alındığı takdirde hem ihtisas mahkemelerini kurabilirdiniz hem bu ihtisas mahkemeleriyle birlikte kamu görevlisi kültürünü almış hukukçularla 15 Temmuzdan sonraki bu FETÖ'yle mücadele sürecinde yargıyı yaralamamış olurdunuz. Konuyu FETÖ'yle mücadeleyi merkeze alıp yargıyı niteliksiz ve liyakatsiz hukukçularla bugün toplumun adalet duygusunun yok edilmesine kadar götürdünüz. Unutmayınız kartlarına isimleri yazılarak mülakat heyetlerine verilen hakim, savcı adayları devletin ve milletin hukuku yerine o karta ismini yazanların, göreve başlamasına vesile olanların hukukunu önceleyecektir, öncelemiştir, bundan sonra da bu hukuku merkeze alacaktır. Bugün önünüze gelen, cevaplamak zorunda kaldığınız, televizyonlarda basın toplantılarına çıkıp tek tek izah etmeye çalıştığınız bütün yaraların sebebi, şu kartlardır; bu kartlar üzerine yazılan isimleri mülakat heyetlerinde göreve başlatmanızdır yani aslında kendim ettim, kendim buldum dediğimiz şeyin tam bir tezahürüdür.

“MEVCUT TARİKAT VE CEMAATLER NE YAPIYOR?”

Tabii, bugüne kadar, özellikle bizim ‘F tipi’ diye tanımladığımız, sizin çok uzun dönem-şahsınızdan bahsetmiyorum. Mensubu olduğunuz partinin hizmet hareketi hoca efendiye tanımladığınız organizasyon insan kaynağını oluştururken önce yurtlar, sonra okullar, sonra işe girme garantili organizasyonlar, sonra terfi-tayin ve bunun gibi birçok vaadin merkezi oldu. Tabii, bununla birlikte, uzun süredir AK Parti iktidarının devleti kutsal olarak tanımlaması da merkeze alındı. Tabii, bu tarikat ve cemaatlerle AK Parti iktidarının devleti kutsal tanımlaması, iki kavram birbiriyle iç içe girerek ortaya ne çıkarttı? Bugün Türkiye'de hem yargıda hem emniyette birçok tarikat ve cemaatin fink attığı; beraber fikir, amaç ve eylem birliği içerisinde hareket ettikleri bir süreç ortaya çıkarttı. ‘FETÖ devleti ele geçirmeye çalışıyordu’  Evet, tamam, amenna. Peki, mevcut tarikat ve cemaatler ne yapıyor? Sanayi devrimine mi çalışıyorlar? Türkiye'yi ekonomi 5.0; teknoloji 5.0; 4,5.0 seviyesine mi aktarmaya çalışıyorlar? Bunların devlette ne işi var, yargıda ne işi var, emniyette ne işi var? 15 Temmuz’dan sonra her biriniz şapkanızı önünüze koyup silahlı bürokrasiden, hâkimlerden, savcılardan, Milli İstihbarat Teşkilatı’ndan, askeriyeden, emniyetten bunları tek tek bulmaya çalışmadınız mı? Bu süreçte birçok kişi tarafından yanıltılmadınız mı? Şu an teker teker iade-i itibarlarla uğraşmıyor musunuz? Hâlâ sistemin içinde var olduklarını bilmiyor musunuz? Ama bütün bunların hiçbirinden ders almayan bir yönetim anlayışıyla ve bakanlık anlayışıyla süreç devam ettiriliyor.

“SERBEST AVUKATLARIN DURUMU İÇLER ACISI”

Hukuk uygulanmıyor, uygulamaya değer görülmediğinden değil, uygulamaya ilişkin istek kalmamış. Anayasa Mahkemesi 10 Ekim 2023'te verdiği bir kararla makul sürede yargılanma hakkındaki başvuruların artık incelenmeyeceğini hükmetti. Yeni bir yargı yolu ihdas edilene kadar yurttaşlar, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapamayacak. Ne demiş rahmetli Demirel: ‘Meseleleri mesele etmezseniz, ortada mesele kalmaz.’ Karar vericiler de herhalde böyle düşünüyor. Bağımsızlık ve tarafsızlık algısı, iktidar mensuplarının devam eden davalar hakkında yaptığı istikamet belirleyici, karar dayatıcı mahiyetteki açıklamalarla daha da zedeleniyor. Yakın zamana kadar çok önemli bir görevde bulunmuş bir Bakanın: ‘Siz yapın, hukuk arkadan gelir’ demesini bir daha anımsatmak istiyorum. Şimdi, o Bakan, selefi ve selefinin atamalarıyla her gün medyada doğrudan ya da dolaylı linç ediliyor. Serbest avukatların durumu zaten içler acısı, Türkiye'de bugün baktığımızda, ciddi bir avukat enflasyonu var. Bununla ilgili birtakım uygulamalar getirdiğinizi takip ediyorum Sayın Bakan, birkaç istisna haricinde Türkiye'de hukukun eğitimi verilmiyor, diploması dağıtılıyor. Peynir ekmek gibi akademik kariyer dağıtan üniversitelerle hukuku kanuna göre değil, iktidara göre yorumlayan akademisyenler her gece ekranlarda gözümüzün içine baka baka adalete takla attırmaya çalışıyorlar. Bugünkü heyetinizin içerisinde benim üniversiteden hocalarım var Sayın Bakan. Yani bugün milletvekili olduysam, bugün Plan ve Bütçe Komisyonu’nda bu konuşmayı yapma şansım olduysa, beni üniversitede yetiştiren hocalar şu anki heyetinizin içerisinde. Dolayısıyla buradaki çelişki şu: Bu nitelikteki heyet mensupları varken bugün hukuku kendi çıkarları için kullanmaktan ya da kariyer planlarını meslekleri üzerine inşa etmeyi belirlemiş olan aktörleri nasıl sistemde tutuyorsunuz, bu çelişki bizim kafamızı karıştırıyor.

“BENİ HUZURSUZ KILMAK ZORUNDA MISINIZ?”

Hrant Dink, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok suikastların akıbeti ne oldu? Kimmiş katiller? Kimmiş azmettiriciler? Şu an çatısı altında bulunduğumuz TBMM'nin karşısında, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin karşısında 1 Ekim günü yaşanan patlamayı önlemesi gereken kolluğun Ankara Adliyesi’yle olan kavgası, kendi meslektaşlarıyla ilgili kavgası, halef-selefleriyle olan kavgası; bu, normal mi Sayın Bakan? Müdahale etmek zorunda kaldığınızı biliyorum defalarca bu ülkenin Adalet Bakanı olarak. Emniyet teşkilatının yaptığı operasyonlar üzerinden her gün Twitter'da ‘38 örgüt çökertildi.’ ‘5 bin adamı gözaltına aldık.’ ‘150 tane merkeze girdik’ açıklamalarıyla sanki bir mayının üstünde oturuyormuşuz hissiyatı veren bir İçişleri Bakanlığı zihniyeti... Yani bir dönemin, aynı iktidar döneminin bir bakanı suç örgütleriyle anılıyor; diğer bakan, önceki bakanı itham ve isnat ederek suç örgütleriyle mücadele ediyor; bu sırada olan vatandaş oluyor. Nasıl oluyor? Ya, ben her gün İçişleri Bakanının Twitter'dan yayınladığı operasyon haberlerini dinlemek zorunda mıyım? Beni korkutmak zorunda mısınız? Beni huzursuz kılmak zorunda mısınız? Bugün, Ayhan Bora Kaplan isimli suç örgütü liderinin operasyonuna neden ‘intikam’ ismi verildi? Devlet bu suç örgütü liderini muhatap alıp bir de ‘intikam’ diye operasyon ismi mi koyar? Yoksa bir devrin yargı ve kolluk mensupları ile yeni kolluk ve yargı mensupları arasındaki tartışma konusu bir intikam mıdır? Her devrin muktedirlerine göre kararları şekillenen yargı, sadece bugünün değil, öncenin de günahlarını taşıyor ama ısrarla tövbe etmiyor.”

Kaynak: AA