Tutmaz ama…

Yine olmadı değil mi?

Yine ucundan kaçtı işte…

Oysa baştan iki rakamı tutmuştu…

Sondan da bir…

Dört rakam daha tutsaydı…

Hemen her seferinde böyle oluyordu…

Sen üç rakamı bil, yedinciyi tutturama…

Olacak iş mi?

Ya altı rakamı tutturup da yedincisini tutturamamaya ne demeli?

O daha da kötü…

Bir tek rakamların yeri değişik…

İkramiye filan yok ama olsun…

İşin kötüsü tutan son rakama da amorti bile isabet etmemiş…

Olsun…

Altısı tutmuş ya sen ona bak…

Tek rakamla büyük ikramiyeyi kaybetmek değil midir o da…

Gel de ‘’vaz geç bu sevdadan’’ diyenlere söylenme…

Yedi rakamdan altısı tutmuş, hala konuşuyorlar…

Sıralı sırasız ne fark eder…

Bir gün yedisi de tutar görürler çokbilmiş geçinmenin sonucunu…

‘’Marifet sıralı bilmekte’’ diye ahkam keserler yine de…

Yok, akıllanmaz bunlar…

Vallahi de billahi de akıllanmazlar…

Dertleri kafa karıştırmak…

İşinize bakın siz…

Bunlarla söz düellosuna da girilmez…

Hemen işi fıkra anlatmaya dökerler.

Duruma uygun o malum fıkrayı:

‘’Nasrettin Hoca bir gün göl kenarında gider.
Elinde de bir kase yoğurt vardır.
Hoca, yoğurdu kaşık kaşık göle boşaltmaya başlar.
Bu sırada onu gören biri şaşırarak,
– Hoca ne yapıyorsun, diye sorar.
Hoca gülerek,
– Görmüyor musun göle yoğurt mayalıyorum, der.
Adam, Hoca’nın delirdiğini düşünür.
– Vah, vah, vah!
Sen çıldırdın mı Hoca! Koskoca göl maya tutar mı, deyince
Hoca gayet ciddi cevap verir.
– Peki ama ya tutarsa?

Siz yine de aldırmayın bir yandan anlatıp bir yandan da dalga geçercesine sırıtmalarına…

Devam edin…

Bugün olmazsa yarın…

Ha gayret…

Tutmaz ama ya tutarsa