Türkiye BRICS Trenini Kaçıracak mı?... (I)

Dünyanın “tek kutuplu” olmaktan çıkarak “çok kutuplu” hale gelmekte olduğunu herhalde duymayan kimse kalmamıştır...

Ama duymazdan gelen çok...

Özellikle de siyasetçiler!

***

Siyaset dünyamız İkinci Dünya Savaşı sonrasında “çok partili” bir hale geldi...

Gerçi daha önce de bu yönde bazı girişimler olmuştu ama o deneylerin gelişmesine izin verilmemişti...

Dünya savaşından sonraki tecrübe, arada zaman zaman kesintiler olsa da bugüne kadar devam edip gitti.

***

Ne var ki, siyaset yaşantımız “çok partili” hale gelse de, dünyada olup bitenler karşısında hiçbir zaman “çok seçenekli” hale gelemedi...

Türkiye’nin çok partili döneme girmesi ile Amerikan emperyalizminin güdümüne girmesi aşağı yukarı eş zamanlı oldu...

O zamandan beri bizim dünyaya bakışımız hep “tek kutuplu” olarak kaldı.

***

Soğuk savaş yıllarında bu bir ölçüde de olsa anlaşılabilir bir manzaraydı...

Ne de olsa o dönemde dünya “iki kutupluydu” ve kutuplardan biri “sosyalist kutuptu”...

Bizim ülkemizde ise “sosyalizm” suçtu!

***

Daha sonra Sovyetler Birliği ve Doğu Blokunun dağılmasının ardından bu kez dünya hep birlikte “tek kutuplu” hale geldi ve bizim öteden beri yaptığımız gibi ABD’nin kanatları altında toplandı...

Öyle ki ülkelerin içinde farklı dünya görüşlerini savunan partiler bile “neoliberal” dünya görüşü etrafında “tek parti” gibi birleştiler...

şü etrafında “tek parti” gibi birleştiler... Birleşmeyenlerin tepesine ABD, BM, NATO hepsi birleşip bindiler!

***

Şimdilerde dünyanın “çok kutuplu” bir hale geldiğini tekrarlayıp duruyoruz...

Ama bunun etkilerini kendi siyasi yaşantımızda bir türlü göremiyoruz...

Neredeyse bütün partilerimiz zaman zaman yalpalasalar da sonunda ABD çizgisinde hizaya giriyorlar.

***

Oysa dünyayı çok kutuplu hale getirmeye çalışan ülkeler aslında bizim cumhuriyetimizin kuruluş ilkelerine çok benzer görüşler savunuyorlar...

Bunlar “tam bağımsızlık”, “kamu ağırlıklı karma ekonomi”, “emperyalist devletlerin hegemonyasına karşı bölgesel ittifaklar kurmak” gibi görüşler...

Ama bazı küçük partiler dışında ülkemizde bu görüşleri savunan yok! Öyle ki, Atatürk’ün kurduğu parti olmakla övünen Yeni CHP bile bir türlü bu konularda sesini yükseltemiyor.

***

Bu arada garip şeyler de oluyor...

Örneğin ABD’nin açık desteğiyle yirmi yılı aşkın bir süredir Türkiye’yi yöneten AKP lideri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD ile çelişkileri arttığı zaman “denge politikası” adına odak noktasında Rusya ve Çin’in yer aldığı BRICS’e yakın ilgi gösteriyor. Buna karşılık başta CHP olmak üzere muhalefet partilerinin yöneticileri, özellikle de son seçimlerde olduğu gibi iktidar olma umuduna kapıldıkları zaman, adeta AKP’yi Amerika ve Avrupa’ya şikayet ediyorlar...

Bunun en bariz örneği, “dönemin CHP Genel Başkanı” Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimlerin hemen öncesinde yaptığı ABD ve İngiltere gezilerinde söyledikleri...

***

İşin ilginç tarafı, aynı Kılıçdaroğlu, CHP genel başkanlığını kaybettikten sonra partinin başındayken yaptıklarının ve söylediklerinin tersine, birden bire cumhuriyetimizin temel ilkelerini hatırlayarak Çin’i Türkiye’ye örnek gösteriyor!..

Ve bir gazetenin “konuk yazarlar” köşesine yazdığı yazıda, dünyayı çok kutuplu hale getiren organizasyonların başında gelen BRICS’in “ağır topu” olan Çin hakkında şunları söylüyor: "İzlediği politika, nüfusuyla bir zamanlar dünyanın sayılı tüketim merkezi olarak görülen Çin’i, bugün dünyanın sayılı üretim merkezlerinden birine dönüştürmüştür. Çin, bir kalkınma makinesine dönüşürken Türkiye ise ekonomide ve teknolojide beklenen gelişmeyi sağlayamadı."...

nsan bu satırları okuyunca, “Kılıçdaroğlu’nun aklının başına gelmesi için ille de koltuğunu kaybetmesi mi gerekiyordu?” sorusu geliyor.
(devam edecek)