Topraklarımızı tehdit eden bir gelişme: Madencilik... (II)

Önceki yazımızda “kamu yararı” diye bir derdi olmayan ve çoğu yabancı kökenli olan özel şirketlerin çevreye verdikleri zararın yanı sıra iş güvenliğini de ihlal ederek büyük “kazalara” yol açtıklarını , bölgedeki madenlerin kârlılık oranı düştüğü anda geride siyanür havuzları ve çeşitli zehirli atıklar bırakarak işletme alanlarından çekip gittiklerini söylemiş...

Devletin mülkiyetinde bulunan madenlerin önemli bir bölümünün de taşeron şirketler aracılığıyla işletildiğine, madenlerin getirisi şirketlere aktarılırken geride kalan zararlı atıkların bize bırakıldığına dikkat çekmiştik...

TEMA Vakfı’nın sağladığı verilere göre halen ormanlarımızın yüzde 65’i maden tehdidi altındadır. Tarım toprakları açısından da benzer bir durum söz konusudur...

Örneğin, 2017’de Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan ilk onaylarını alan bir şirket feldispat çıkarmak için Muğla’nın Kavaklıdere, Kurucaova ve Derebağ bölgelerinde orman, tarım alanı ve meradan oluşan alanın 36.79 hektarında çalışma yaparak üretim kapasitesini yıllık 96 bin tondan 1 milyon tona çıkarmak için başvuru yapmış, bu süreçte yürütülen sondaj faaliyetleri sırasında linyit yatakları keşfedince bakanlıktan maden çalışmaları için 17.48 hektar arazi daha talep etmiştir. Böylece şirketin madencilik yapmak için istediği iki alan toplamda 54.27 hektara ulaşmıştır. Bu da 76 futbol sahası büyüklüğüne denk gelmektedir. Ayrıca şirketin bölgede bu alandan ayrı 250 hektarlık ruhsatı vardır...

Yine Muğla’da Limak Holding ve İÇTAŞ’ın ortak projesi olan YK Enerji’nin termik santrallarına kömür sağlamak amacıyla Akbelen Ormanı içinde madencilik çalışmaları sürmektedir. Bakanlık verilerine göre, Ocak 2020’den bu yana Muğla genelinde 278 proje için süreç başlatılmış, Bakanlık 223 projeye onay vermiş bulunmaktadır.

***

Kaz Dağları çevresindeki madencilik faaliyetleri yaşam savunucularının tüm itirazlarına karşın devam etmektedir. TEMA Vakfı’nın verilerine göre yüzde 79’u maden ruhsatlı olan bölgede siyanürlü çalışma yürüten Zenit Madencilik büyümek için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na başvurmuş, Bakanlık şirketin altın ve gümüş madenindeki büyüme isteğine “ÇED olumlu” kararı vermiştir...

Bu onayla birlikte şirket 259 hektarlık alanını 380 hektara, yani 535 futbol sahası büyüklüğüne çıkmış bulunmaktadır. Şirket çıkaracağı cevheri alanda bulunan Kızıltepe cevher zenginleştirme tesisinde siyanürle birlikte işleyecektir...

Zenit Madencilik’in yüzde 23.5’i Ariana Resources, yüzde 23.5’i ise Proccea Construction’a aittir. İngiliz asıllı şirketler Türkiye’nin başka noktalarında da çalışmalarını sürdürmektedir.

***

İliç’teki Çöpler Altın Madeni’nde siyanürlü atıklar nedeniyle yaşanan facianın sebep olduğu kayıpların acısı halen dinmemiştir. Bu facia sırasında ortaya çıkan gerçekler, çevreye zararlı maden işletmelerinin yalnız can kayıplarına yol açmakla kalmadığını, bölge insanının sağlık ve geçim aracı olan topraklarına da zarar verdiğini göstermektedir. Buna rağmen faciadan bu yana bölgede 22 farklı maden projesi için başvuruda bulunulmuş, Bakanlık bunlardan 11’ine onay vermiştir. Bu projelerin hayata geçirilmesi durumunda orman, tarım ve mera alanlarını kapsayan 190 futbol sahası büyüklüğündeki alan daha yok edilecektir.

TMMOB Maden Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu’nun İliç faciasının ardından yaptığı açıklamada ortaya koyduğu şu gerçekler çok çabuk unutulmuştur:

"Benzer şirketlerin ekonomik ve sosyal olarak gelişmiş ülkelerde yürüttükleri madencilik faaliyetini, ülkemizde aynı hassasiyetle yürütmedikleri; bu ülkeyi bizim kadar önemsemedikleri açıktır. Onların sadece ve her zaman olduğu gibi yalnızca 'yaratılan artı değeri' düşündükleri ortadadır. ÇED izin süreçlerinde tanınan kolaylıklar, verilen teşviklerle alınmayan vergiler kamu erkinin burada yaratılan pespaye duruma yaklaşımını gözler önüne sermektedir.”

***

Bu konu üzerine kuşkusuz bir köşe yazısının boyutlarını aşan çok şey söylenebilir...

Biz bu konuya şimdilik bölgede çiftçilik ve hayvan yetiştiriciliği yapan Bağıştaş köyünden 73 yaşındaki Çetin Özmen’in şu sözlerini aktararak son verelim:

“Bütün meramızı mahvettiler, hayvanlarımızın otlaklarını bitirdiler. Hayvanlarımızın en fazla merasının olduğu yerlere hafriyat döktüler. Hayvanlarımız oraya gittiği zaman 'Bizim sahamıza girmeyin' diye geri çeviriyorlar. Hayvanların mahsulünü bu yöreye satamıyoruz 'siyanür var' diye. Dışarıdan kimse almıyor. Kesime yetiştirdiğimiz hayvanın etini bile almıyorlar...”

Bu feryat, kamu yararı gözetilmeyen ve getirisinin büyük bölümü yurt dışına aktarılan madenciliğin tarım topraklarımıza, ormanlarımıza, sağlığımıza verdiği zarara karşı insanımızın yükselttiği feryattır. Bu feryada kulak verelim!