Yalan nedir?

Türk Dil Kurumu Sözlüğünde ''yalan''ın tanımı şöyle yapılıyor:

''Doğru olmayan, gerçeğe uymayan söz.''

Doğumdan ölüme uzanan yolda istisnasız herkesin bir ya da birkaç kez başvurduğu bir yol.

Bazen bir hastalık,

Bazen de içine düşülen durumdan kurtaracak ''kalkan'' boyutunda…

Bazen de doğru kadar masum.

Gençlik yıllarımızda bir mahalle arkadaşımız vardı Yaşar adında.

''Palavra Yaşar'' derdik.

Onunki hastalık derecesindeydi.

Palavra atmadan duramazdı.

Ama öyle su götürecek cinsten değil…

Havacı er olarak gittiği askerde eğitim sırasında paraşütünün açılmaması nedeniyle yüz yüze geldiği ölüm tehlikesinden, hemen yanı başında süzülmekte olan arkadaşının paraşütünün iplerine sarılarak kurtulmasından mı söz etsem,

Ya da tek başına 20 kişiyi hastanelik ettiği kavgadan mı?

Çok büyük bir uluslararası uyuşturucu şebekesini yakalatma hikayesinden mi?

O inanır mıydı anlattıklarına bilmem…

Ama biz, eğlence olsun diye, meraklı bakışlarla dinlerdik hep.

Ben hiç beceremedim yalan söylemeyi…

Ne zaman başvuracak olsam bu yönteme hep açık verdim…

Yüzüm, sözümün aynası gibidir…

Daha ilk adımda kızarmaya başlar…

Yalanımın ihbarcısıdır…

Kimilerinde ise farklı biçimlerde gösterir kendini…

Öksürük krizine girmeler,

Gereksiz el-kol hareketleri,

Kafa, göz kaşımalar,

Bazen kahkahaya varan anlamsız gülmeler,

Su içme numaraları,

Yok artık, kim ben mi gibi çıkışlarla durumu kurtarma çabaları…

Ele verecek daha ne belirtiler…

Saymakla bitmez…

İstediğin kadar artist ol…

İstediğin kadar, rol yap…

Bir şekilde yaka ele veriliyor sonunda…

Er ya da geç…

Elbette ki istisnalar kaideyi bozmuyor…

Konu ''yalan'' da olsa…

Bakın siyaset arenasına…

Bir yolculuk yapın düşlerinizde seçim dönemlerine…

Neler vaat edilmiş…

Ne pembe balonlar uçurulmuş…

Bir, değil, iki değil, üç değil…

Değişen bir şey yok…

Aynı tas, aynı hamam…

Yalancının mumu sönmek bilmiyor.

Ne takke düşüyor…

Ne kel görünüyor…