Ömrü vefa etseydi, neler yapacaktı neler…

Denize hasretlik sona erecek, Ankara kızgın güneş altında kavrulurken, ahali, yanı başında dalgalanan suyun yanı başındaki masada çayını yudumlayarak yazın keyfini çıkaracaktı mesela…

Bir dönem, bilemediniz iki dönem daha kalabilseydi o makamda suya hasret insanlar, İmrahor Vadisi'nden Gölbaşı'na uzanan maviliğin serinliğinde kulaç atma olanağına kavuşacaktı belki de.

Olmadı…

Kendi gitti, projesi kaldı yadigar.

Aman yanlış anlaşılmasın…

'Ömrü vefa etseydi' derken, kastımız uzun yıllar sürdürdüğü başkanlıktaki görev süresi...

Allah geçinden versin…

'Boğaz'ımız da olmasın varsın…

Olanın kıymetini bildik mi ki, olmayanın yasını tutalım.

Ankara Çayı, Hatip Çayı, İncesu, Kirazlı Dere, İmrahor Deresi, Dikmen Deresi ve daha niceleri…

Yeni nesil pek bilmez…

Ama eski kuşakların yüreği sızlar hatırladıkça.

Kimileri yok oldu.

Kimileri asfalt yolların altında inceldikçe inceldi, kesilmeye yüz tutan musluk suyuna döndü.

Önce tabiatın bahşettiği güzelliklere sahip çıkmak gerek.

Eldekinin kıymetini bilme,

Bir bir yok olsun çaylar, dereler…

Aldırma…

Görmezden, bilmezden gel.

Sonra da bekle dur…

Bekle ki Ankara'ya deniz gelsin.