Kavurucu sıcakların hüküm sürdüğü dönemlerde Ankara sokaklarında burunlarından soluyan insanlara sıkça rastlamak alışılmış bir görüntüdür.

Hele elinde mahalle pazarında cüzdanının el verdiği olanakları zorlayarak doldurduğu bir file, yada içinde marketten aldığı birkaç parça gıda maddesinin bulunduğu bir poşet varsa.

Gideceğiniz mesafe uzadıkça uzar.

Piyangodan çıkmış altın külçe olsa yükünüz, o bile çekilmez.

İşte öylesine günlerden geçiyoruz.

Güneşin en tepede olduğu saatlerde mercek altına koyulan yumurta gibi pişti pişecek duruma gelen insanlar, çareyi gölgeliklerde arıyor.

Neyse ki sayıları fazla değil…

Tatil olanağı yakalayıp Ankara'dan kısa süreliğine de olsa uzaklaşma fırsatı bulamayan kent nöbetçileri.

Sıcakların tavan yaptığı böyle dönemlerde moral dopingi etkisini gösterecek iki olgu da olmasa halimiz yaman.

Biri ulaşım sorununun büyük ölçüde ortadan kalkması…

Diğeri, özellikle çalışan kesimin mesai saatinin sona ermesiyle oluşan baş döndürücü kalabalıkların azalması.

Tatil olanağı bulamayan Başkent halkına soluk aldıran bu olgu, yaz sezonun son bulmasıyla, bu kez soluklandıran değil, soluk kesen birer sorun olarak karşımıza dikilecek.

Yine kalabalıklar…

Yine araç kuyrukları…

Yine, sessizliği bozan motor sesleri…

Sıcaklar geçici, sorunlar kalıcı oluyor.

Trafik de bunlardan biri…

Hatta başta geleni…

Yapılan araştırmalar da, Ankara dahil tüm metropollerde trafik sorununun ciddi boyutlarda olduğunu gösteriyor.

Madem Başkent unvanına yakışır bir Ankara istiyoruz…

Madem ''Avrupa Kenti'' hayalinin gerçeğe dönüştüğü bir Ankara'nın özlemini çekiyoruz…

O halde kolları sıvamak lazım.

Zaman kaybetmeden

Sorunun çözümünü ötelemeden…