Bazı firmaların çeşitli adlarla piyasaya sürdükleri damacana suların sağlığa zararlı olduğuna yönelik haberler yine gündemde.

Haberler doğruysa söz konusu firmalar hakkında gerekli yasal işlemler yapılacaktır kuşkusuz.

İnsan sağlığıyla oynayanların ardı arkası kesilmiyor.

Bu bir gerçek.

Sorun yalnızca suda yaşanmıyor.

Sağlığı tehdit eden pek çok gıda maddesi çeşitli hilelerle satışa sunuluyor. Bozuk mallar, genellikle satışların yoğun olduğu bayram ve yılbaşı alış-verişlerinde piyasaya sürülüyor.

İnsan sağlığını hiçe sayanların televizyon ekranlarına yansıyan üretim merkezlerine yönelik baskın denetimlerde ele geçen bozuk gıda maddelerinin hangi ortamda ve nasıl üretildiğini gözler önüne seren görüntülere bakmak bile mide bulandırıyor.

Peki bizler sağlığımıza gereken önemi veriyor muyuz?

Bu soruya ''evet'' yanıtını vermek pek de mümkün değil.

Bu olumsuzluğun bir nedeni olmalı.

''Bize bir şey olmaz'' aymazlığının dışa vurumu mu?

Ucuz bir ''yüreklilik'' gösterisi mi?

Yoksa ağır ekonomik koşulların, yaşamdan bıktıran çaresizliği mi?

Belki de bütün bunların bir araya gelmesi sonucu ortaya çıkan bir durum.

Sorunun yanıtını, konunun uzmanlarına bırakıp, kısa süre önce İzmir'in Menemen İlçesinde yaşanan bir olayı anımsatalım.

Özetle şöyleydi haber:

''Tarım arazilerini sulamakta kullanılan Gediz Nehri'nin aktığı kanalda binlerce balık ölümü gerçekleşti. Vatandaşlar ise kanala girerek ölü balıkların büyük olanlarını seçip topladı.''

Şimdi, buna ne demeli?

''Aymazlık mı?'', ''Ucuz bir yüreklilik gösterisi mi?'', ''Yaşamdan bıktıran çaresizlik mi?''

Hangisi?

Birincisi mi?

İkincisi mi?

Üçüncüsü mü?

Yoksa hepsi mi?