Sorun bankası

Büyük kentlerde yaşamanın nimetleri olduğu kadar külfetleri de oluyor…

Milyonlarca kişinin yaşadığı kentlerde herkesi mutlu etmek pek de kolay bir şey değil doğrusu…

Ama yakınmaları olanaklar çerçevesinde en aza indirmek de şart.

Bu konuda yerel yönetimlere büyük görevler düşüyor.

Düşüyor ama ‘’ha’’ deyince de anında ortadan kalkmıyor sorunlar…

Yöneticilerin öngörüsü, yeteneği, çalışma azmi ne kadar güçlü, sahip olunan kadrolar ne kadar yetenekli olsa da yeterli olmuyor koca kentte herkesin yüzünü güldürebilmek.

‘’Bir dokun, bin ah işit’’ diye bir söz vardır ya…

Durumu anlamak için yeter de artar bile…

Halkın nabzını tutmak için zaman zaman yapılan memnuniyet anketlerine gerek bile kalmaz.

Belediye otobüslerindeki sohbetlere kulak kabartmak yeterli, durumu anlamak için.

Bakalım ne dertler dökülüyor ortaya:

-‘’Yedi yıldır Eryaman’da yaşıyorum. Burası eskiye göre çok kalabalık. Kendi içinde bir semt ringine ihtiyaç var. Vatandaş dolu otobüslere muhtaç bırakılıyor.

-‘’Sıhhiye gibi merkezi bir noktada bile yollar çukur dolu, yağmur yağdığında araçlardan gelen sularla ıslanıyoruz.”

-‘’Metro ağının yetersizliği, Çankaya’ya metro ile ulaşılamaması. Toplu taşımada her yöne ulaşmak için Kızılay, Ulus gibi merkezlere gidilmek zorunda olmak.”

-Otobüs saatleri çok kısıtlı.

-Otopark eksikliğinden ve kuralsızlığından kaynaklı araç işgali.

İrili ufaklı şikayetleri alt alta dizsen, dünyadan aya yol olur.

Olur ama ‘’insaf’’ denilen şeyi de göz ardı etmeyelim.

Yapılanları da görelim…

Hem de kısıtlı maddi olanaklarla…

Kadrolara bakıyorsunuz, hepsi deneyimli

Un var, şeker var, helva var…

Ama geçmişten gelen borçlar da var…

Onu da göz önünde bulundurmak lazım.

Dedik ya büyükşehirlerde yaşamanın nimeti kadar külfeti de var.

Büyükşehirleri yönetmenin de…