'Genel olarak insanların yeterince uyuyamaması, ruhsal ve fiziksel pek çok soruna yol açabilir' diyen Prof. Dr. Ümit Tunçel, uyumanın; su içmek, gıda almak gibi insan hayatının olmasa olmazlarından olduğunu vurguladı. Tunçel'e göre, uyuyamayan bir insan verimsiz, uyumsuz, sinirli ve alıngan olabilir. İyi bir uykunun ne kadar önemli olduğu, psikolojik ve fizyolojik olarak kişiyi ayakta tuttuğunun bilinen bir gerçek olduğunu belirten Prof. Dr. Ümit Tunçel 'İnsan ömrünün üçte biri uykuda geçiyor. Herkes uykuda geçen bu uzun zamanın kaliteli ve sağlıklı olmasını istiyor. Yaşamsal faaliyetlerin birçoğu basit bir dinlenmeden ibaret olmayan uyku sırasında düzenleniyor. Uyku bozukluklarının hem toplumsal hem de bireysel birçok sağlık problemine yol açtığı biliniyor.' dedi. Memorial Ankara Hastanesi Kulak Burun Boğaz Bölümü'nden Prof. Dr. Ümit Tunçel, konuşmasının devamında şunları söyledi: 'Horlama ve uyku apnesi, erişkin yaş grubunda sıkça rastlanan sosyal ve medikal önemi yüksek hastalıklardır. Uykuda solunum bozuklukları, uyku sırasında üst hava yollarının kısmi ve tam daralması ile ortaya çıkan apne (nefes durması) ve hipopne (nefes azalması) atakları ve kanda oksijen basıncının düşmesi ile ayırt edilen bir durumdur. Uykuda solunum bozuklukları hastaların yaşam kalitesini etkilemekte, uyku kalitesinin yetersizliği gün içerisinde uyuma isteğine, sabahları yorgun kalkmaya, baş ağrısına ve anksiyeteye neden olabilir.'

KALP KRİZİNDEN FELCE KADAR GİDEBİLİYOR

Uykunun sağlıklı yaşamın vazgeçilmez bir parçası olduğunu belirten Tunçel, 'Uyku apnesi, hipertansiyon, ritim bozukluğu, kalp krizi, felç, pulmoner hipertansiyon ve konjestif kalp yetmezliğinin içinde bulunduğu pek çok hastalıkta önemli bir risk faktörüdür. Obez bireylerde, sigara içenlerde, diyabet veya insülin direnci olan kişilerde uyku apnesi daha çok görülmektedir.' diye konuştu. Uykuda solunum bozuklukları teşhisinde uyku testinin (polisomnografi) altın standart olarak kabul edildiğini belirten Tunçel konuşmasının devamında şunları söyledi: 'Uyku testi sonrasında apne ve hipopnelerin saatte 5'ten fazla olması ve gündüz uyku hali, horlama veya kronik yorgunluk gibi şikayetlerin varlığı ile tanı koyulmaktadır. Çeşitli tedavi alternatifleri bulunmaktadır. Celon metodu yani bipolar radyo frekans ile termoterapi yöntemi ve plazma yöntemleriyle yapılan cerrahi tedavi bunladan biridir. Horlama ve uyku apnesi için uygulanan cerrahi tedavinin başarısı, cerrahiye uygun hastanın belirlenmesine ve ameliyatta kullanılan cihazlara bağlı olmaktadır. Cerrahide kullanılan cihazların dokuda fazla hasar oluşturmaması, ameliyat sonrası dönemde hastanın ağrılarının daha az olmasında oldukça önemlidir.' Uyku apnesinin genel sağlığı birçok anlamda olumsuz etkilediğini ifade eden Tunçel, 'Hormonel dengeyi bozduğundan obeziteye neden oluyor. Hastada gece sık uyanma, aşırı terleme, sık idrara çıkma, tansiyon yüksekliği ve cinsel iktidarsızlık görülebiliyor. Bunun yanı sıra beyin damar tıkanıklığına, beyin kanaması riskinde artışa, kalp krizine, kalp ve akciğer yetmezliği de neden olabiliyor.'

HORLAMA UTANILACAK BİR ŞEY DEĞİL

Trafik kazalarının pek çoğunun da uykusuz direksiyon başında olmaktan kaynaklandığına işaret eden Tunçel şöyle konuştu: 'Uykusuz insanın beyini, kendi bakımını yeterli derecede yapamaz, bu da hatalara sebep olur. Uyku o denli önemli ki, pek çok işlevimizi etkiler. Bu nedenle uyku sürelerini azaltmak bilinç, zek', beceri gibi faaliyetlerimizde gerilemeye yol açabilir. Uykusuz kalan insanların belli bir süre sonra bilinç kaybı yaşadıkları da bilinmektedir.' 'Horlamayı utanılacak bir şey olarak değil, bir hastalık olarak görmek lazım' diyen Tunçel, sözlerini, 'Üstelik tedavisi de basit. Hastanın öncelikle sigara ve alkolü bırakması gereki- yor. Daha sonrasında ise KBB muayenesi yaptırmalı. Eğer kişinin geniz hava yolları açıksa bunlara özel dizayn edilmiş evde kullanılabilen soluma cihazları veriliyor. Böylece uykusu normale dönüyor' diye tamamladı.

İLK BİLİMSEL ÇALIŞMA

Lowa Üniversitesi'nde Profesör Zlatan Krizan yönetiminde yapılan bir çalışmayla uykusuzluğun sinirlenmeye neden olduğu ortaya konmuştu. Araştırma, uykusuzluk ve kızgınlık arasındaki ilişkiyi ortaya koyan ilk bilimsel çalışma olma özelliğini taşıyor. Çalışmaya katılan bireyler rastgele iki gruba bölünmüş ve bir grup günlük yedi saatlik uykusunu kesintisiz almış. Diğer grubun ise iki gün üst üste 2 ila 4 saat arasında uykuları bölünmüş ve toplamda dört buçuk saat uyumaları sağlanmış. Akabinde deneklere kahverengi ses (su sprey sesine yakın bir ses) ve beyaz ses (sabit sinyal sesi) dinletilmiş. Bu sesleri dinleterek insanların ne derece huzursuz olduğu ve sinirlendiği ölçülmek istenmiş. Deney sonunda elde edilen verilen, deney öncesi kaydedilen bilgilerle karşılaştırıldığında uykusuz kalanların daha sinirli ve agresif oldukları görülmüş. Ses düzeyi daha fazla rahatsız verecek şekilde ayarlanan bireylerin daha da sinirli olduklarını belirttikleri kaydedilmiş. Sinirli halin yanı sıra uykusuzluk negatif duyguları tetiklerken pozitif duyguları da törpülüyor. Uykusuzluk halini de inceleyen araştırmacılar, kişinin ne kadar uykusuzsa o kadar sinirli olmaya yatkın olduğunu gözlemlemişler.

Editör: Haber Merkezi