İnflamatuvar barsak hastalıkları, genetik olarak yatkın bireylerde çevresel etkenlerin tetiklediği gastrointestinal kanalın bağışıklık sistemi ile bağlantılı kronik yangısal hastalıklardır. Arka planında genetik yük, D vitamini eksikliği, çocukluk çağında gereksiz antibiyotik kullanımı, barsak mikrobiotamızdaki çeşitliliğin azalması, batı tipi beslenme alışkanlığı gibi etkenlerin sebep olduğu hastalık, kişilerin sosyal hayattan kopmasına, yaşam kalitesinin bozulasına sebep olabilmektedir.

'HASTALIK YAYILABİLİR'

İnflamatuvar barsak hastalıkları grubu içinde 2 hastalık yer aldığını belirten Prof. Dr. Ahmet Tezel, bu iki grubu şöyle açıkladı: 'İnflamatuvar barsak hastalıkları grubu içinde ülseratif kolit ve Crohn hastalıkları bulunmaktadır. Ülseratif kolit; kalın barsağın en iç tabakasının (mukozasının) hastalığıdır. Her zaman kalın barsağın son kısmı (rektum) etkilenir. Hastalık sadece rektumda sınırlı olabileceği gibi, kalın barsağın sol tarafında ya da tümünde de bulunabilir. Başarılı bir şekilde tedavi edilmezse başlangıçta sınırlı olan hastalık yayılabilir. Başlıca klinik bulgusu kanlı mukuslu dışkılamadır. Ancak yaygın ve şiddetli hastalıkta ishal, ateş yüksekliği, halsizlik, karın ağrısı ve genel durumda bozulma saptanabilir. Crohn hastalığı ise ülseratif kolite göre daha karmaşık bir patolojidir. Gastrointestinal kanalda en çok ince barsağın sonuna ve kalın barsağın başlangıç yerine yerleşir. Barsağın tüm tabakalarını etkiler. Atlamalı yerleşir ve gastrointestinal kanalın ağızdan anal kanala kadar herhangi bir bölgesine yerleşebilir. Sağ alt karında ağrı, kitle ve kansız ishal başlıca bulgularıdır. Ancak karın ağrısı ve zaman zaman kabızlık da mevcuttur. İnflamatuvar barsak hastalıkları sistemik hastalıklardır. Her iki hastalığın seyri esnasında mide barsak sistemi bulguları dışında cilt, göz veya eklemleri ilgilendiren bulguları olabilir.'

SAYISAL VERİLER

İnflamatuvar barsak hastalıklarının sıklığının coğrafi konum, etnik gruplar, endüstrileşme ve beslenme alışkanlıklarına bağlı olarak değişkenlikler gösterdiğinden bahseden Prof. Dr. Ahmet Tezel, hastalık hakkında şu verileri paylaştı: 'Genel olarak endüstrileşmiş, batı tipi beslenme alışkanlığı olan, yeterli güneş ışığında yararlanamayan kuzey ülkelerinde, kent yaşamında ve belli etnik gruplarda hastalık görülme sıklığı daha fazlayken güney ülkelerinde, kırsal yaşam süren bireylerde ve taze sebze ve meyve yiyen, fiber açısından zengin beslenen bireylerde daha az görülmektedir. Kuzey Amerika'da toplam görülme sıklığı 100 bin kişide 248, Avrupa için ise 100 bin kişide 505'tir. Ülkemizde ise inflamatuvar barsak hastalığı sıklığını araştıran saha çalışması bulunamaması büyük bir eksikliktir. Ancak ülkemizde azımsanmayacak sayıda hasta olduğuna inanılmaktadır. Son yıllarda da bu sayı hızla artmaktadır. Epidemiyolojik çalışmalar az olup veriler 3'üncü basamak sağlık hizmeti veren hastanelere başvuruların değerlendirilmesine dayanmaktadır. Bu veriler dikkate alındığında sıklığın kabaca 100 bin kişide 40 ile 80 arasında olduğu düşünülmektedir.'

HASTALIĞIN NEDENLERİ NELER?

İnflamatuvar barsak hastalıklarının kesinlikle bulaşıcı olmadığı belirten Prof. Dr. Ahmet Tezel, hastalık için risk oluşturan etkenlerden şöyle bahsetti: 'Hastalığı oluşturan etkenlerden biri genetik faktörlerdir. İnflamatuvar barsak hastalığı tanısı konulan kişilerde yaklaşık yüzde 2-14 oranında, ailede başka bir birey de daha bu hastalık bulunur. En kesin çevresel faktör ise sigaradır. Özellikle Crohn hastalığının her aşamasında hastalığı ve tedavi başarısını olumsuz etkilemektedir. Sigara kullanımı Crohn hastalığı için mutlak risk oluşturmaktadır. Kesin olmamakla birlikte doğum kontrol hapları, çocukluk çağında antibiyotik kullanımı, barsak bakterilerin çeşitliliğini azaltarak hem ülseratif kolit hem de Crohn hastalığı için risk oluşturmaktadır. Bunlara ek olarak sağlıklı ve dengeli bir bağışıklık sistemi için gerekli olan D vitamini eksikliğinin inflamatuvar barsak hastalığı riskini artırdığı ileri sürülmektedir. Son olarak fiber açısından fakir, rafine karbonhidrat ve doymuş yağlardan zengin Batı tipi diyet hastalık için risk oluşturmaktadır.'

'SOSYAL DESTEĞE İHTİYAÇ VAR'

Her iki inflamatuvar barsak hastalığının en sık genç erişkin yaş grubunda görüldüğünü vurgulayan Prof. Dr. Ahmet Tezel, başarılı bir şekilde tedavi edilmezse hastalığın özürlülük yaratabileceğini, organ kayıplarına yol açabileceğini belirtti: 'Hastalarımız tedavinin süresinin belirsizliği, sonuçları, kullanılan ilaçlara bağlı komplikasyon olasılığı, operasyon olasılığı, kolostomi (barsağın çıkarılarak karın duvarına açılması), gebelik ve emzirme, çocuğunda hastalık riski, kanser gelişmesi gibi konularda derin kaygılar içindedir. Bu hastalar aktivite dönemlerinde sık sık sağlık kurumlarına başvurmakta, hastaneye yatmakta, tekrarlayan operasyonlar geçirmektedir. Ayrıca iş verimleri düşmekte, sosyal yaşamdan kopmakta, tatil yapamamakta, korkuları nedeniyle istemli olarak çocuk sahibi olmamaktadırlar. Tüm bu sebepler sonucunda inflamatuvar barsak hastalarının, özellikle ailelerinden ve yakın çevresinden yoğun sosyal desteğe gereksinimleri olmaktadır.'

TANI NASIL KONULUR?

Prof. Dr. Ahmet Tezel, inflamatuvar barsak hastalıklarının tanısının öncelikle klinik kuşkuya dayandığını belirterek şunları anlattı: 'İnflamatuvar hastalık şüphesinin olduğu durumlarda dikkatli ve ayrıntılı bir sorgulama ve muayene yapıldıktan sonra, ileokolonoskopik inceleme ve bu inceleme esnasında alınan çoklu biyopsilerin değerlendirilmesi ile tanı koyulur. Radyolojik ve laboratuvar incelemeleri tamamlayıcı niteliktedir. İnflamatuvar barsak hastalıklarının tedavisi mutlaka bu konuda deneyimli merkezlerde, ideal olarak cerrahi, radyoloji, psikiyatri ve diyetisyen gibi birçok uzmanın katkılarıyla yapılmalıdır. Tedavi seçenekleri, başarı şansı ve olası komplikasyonlar hasta ile paylaşılmalıdır. İnflamatuvar barsak hastalıkları tedavisi aktif hastalığı bastırmak (remisyon indüksiyonu) ve bu düzelmeyi sürdürmek olarak iki bölümde planlanır. Son hedef barsak duvarında tamamen düzelme sağlanması ve bunun devam ettirilmesidir.'

EN ÖNEMLİ RİSK SİGARA

Prof. Dr. Ahmet Tezel, hastalığa etki eden faktörleri engelleyerek hastalığa karşı tedbir alabileceğimizden bahsederek, 'Genetik yapımızı değiştiremeyeceğimize göre hastalığa etki eden olumsuz çevresel faktörleri engelleyebiliriz. Yeterli güneş ışığından yararlanma yollarını aramak, fiber, meyve ve sebze açısından zengin diyet, fiziksel egzersizi yaşamımıza yerleştirmek, özellikle çocuklarda gereksiz antibiyotik kullanmamak, normal doğumu tercih etmek, anne sütünü teşvik etmek bunlar arasında sayılabilir. Ancak en önemli risk faktörü sigara kullanımıdır. Sigara kesinlikle bırakılmalıdır' diye konuştu.

Editör: Haber Merkezi