Türkiye Ulusal Alerji ve İmmünoloji Derneği (AİD) Başkanı Prof. Dr. Bülent Enis Şekerel, 14 Eylül Atopik Dermatit Günü nedeniyle verdiği demeçte atopik dermatitin (egzama) ciltte kaşıntılar ve kızarıklıklar ile ortaya çıktığını belirterek, 'Atopik Dermatit hastalığında genetik yatkınlık olduğu için sıklıkla alerjik nezle ve astımı olan ailelerin çocuklarında görülür. Ancak ailede alerjik hastalığı olan her bireyde atopik dermatit görülmediği gibi, atopik dermatit olan bireylerin hepsinin ailesinde alerjik hastalık öyküsü olmayabilir. Atopik dermatit mikrobik bir hastalık değildir, bu- laşmaz. İlerleyen yaşlarda astım ve alerjik rinit gibi diğer alerjik hastalıkların gelişiminin habercisi olma özelliğini taşır.' şeklinde konuştu. Şekerel, bu hastalıkta modern hayatın etkisi olduğunu açıklayarak, şunları söyledi: 'Türkiye'de hastalığın görülme sıklığı çocuklarda yüzde 2–10 arasın- dayken, erişkinlerde yüzde 1-3 olarak ortaya çıkıyor. Hastalık, etkilenen bireylerin yüzde 45'inde ilk 6 ay, yüzde 60'nda ilk bir yaş ve yüzde 85'inde ilk 5 yaş içinde başlar. Özellikle son 10 yıl içinde hastalığın sıklığında belirgin bir artış gözleniyor. Bu artışın nedeni tam olarak bilinmemekle beraber modern yaşam koşulları ile ilgili olduğu sanılıyor.' Bazı gıdaların egzamayı tetiklediğini ifade eden Prof. Şekerel, sözlerini şöyle sürdürdü: 'Atopik dermatiti olan çocukların yüzde 30'un da besin alerjileri görülebilir. Ülkemizde çocukluk çağındaki besin alerji- lerinin yüzde 85'inden yumurta akı, süt, fındık, antep fıstığı, ceviz, susam, buğday ve daha seyrek olarak yer fıstığı, mercimek, balık ve kabuklu deniz ürünleri sorumludur. Ev tozu akarları, evcil hayvan alerjenleri ve polenler de atopik dermatitte alevlenmelere neden olabilir. Hastalık hem çocuk hem de aile için büyük bir mutsuzluk ve huzursuzluk sebebidir. Ailenin sosyal yaşantısını etkileyen önemli bir sorun olabilir. Uygun tedavi ile yakınmaların önemli ölçüde giderilmesi ve hastalığın yol açtığı sosyal rahatsızlıkların engellenmesi mümkündür.'

HASTALIK AĞIRLAŞTIKÇA ALERJİ RİSKİ ARTAR

Hastalığın ağırlaşması durumunda yaşananlara dikkat çeken Şekerel, 'Atopik dermatit ile başlayan ve astım ve alerjik nezle ile devam eden süreç alerjik yürüyüş olarak adlandırılır. Atopik dermatitlilerde ilerleyen yaşlarda yüzde 50`sinde astım, yüzde 75`inde ise alerjik nezle gelişebilir. Atopik dermatitli hastayı izleyen hekimin en önemli görevlerinden biri astım ve alerjik nezle bulgularını erken tanıyıp uygun şekilde tedavi etmektir. Atopik dermatit bir alerjik hastalık olmasına karşın hastalığı olan her çocukta alerjik duyarlılık saptanmaz. Alerjik duyarlılığa en çok orta ve ağır şiddetteki atopik dermatitli çocuklarda rastlanır. Bu sebeple hafif atopik dermatitli çocukların alerjen duyarlılığı yönünden değerlendirmek şart değilse de hastalık şiddeti arttıkça alerjiye rastlama olasılığı artar ve alerjik değerlendirme yapmak daha fazla önem taşır. Orta ve ağır şiddette atopik dermatitli çocukların yüzde 40 ından fazlasında bir alerji vardır. Atopik dermatitin ağırlığı arttıkça alerji riski artar. Ağır atopik dermatitli çocukların mutlaka alerjiler yönünden değerlendirilmesi gerekir.' Tedavi yöntemlerini aktaran Prof. Şekerel, sözlerini şöyle sürdürdü: 'Tedavinin hedefleri, yakınmaların baskılanması, derideki egzamanın azaltılması, derinin etkin olarak nemlendirilmesi ve egzamanın alevlenmesine neden olan etkenlerin ortadan kaldırılmasıdır. Bunun için izlenecek tedavi yöntemleri, cildin nemlendirilmesi, çevresel koruyucu önlemler ve ilaç tedavisidir. Nemlendiriciler gün içinde 2-4 defa veya gerektikçe kullanılabilir. Nemlendiricilerin alerjen ya da kimyasal madde içermemesine dikkat edilmelidir. Su bazlı ya da yağ bazlı nemlendiriciler kullanılabilir. Çevresel faktörler hastalığın alevlenmesinde etkilidirler. Bu nedenle yakınmalara yola açan besin, akar, hayvan ve polen alerjenleri ile temas önlenmelidir. Sıcaklık ve nem oranındaki ani değişikliklerden kaçınılmalı, terleme önlenmelidir. Yünlü, tüylü ve naylon giyeceklerden uzak durup bol kesimli pamuklu giysiler tercih edilmeli, çamaşırlar toz deterjandan ziyade sıvı deterjan veya granül sabunlarla yıkanıp çok iyi durulanmalı, yumuşatıcı maddeler kullanılmamalıdır. Cildi tahriş eden deterjanlardan ve kimyasal maddelerden sakınmalı, parfümlü ve renkli sabunlar kullanılmamalıdır. Doğrudan güneş ışığına maruz kalmamalıdır. Atopik dermatit tedavisinde en etkin ilaç egzama üzerine sürülen kortizonlu kremlerdir. Bu ilaçları kullanırken mutlaka hekim tavsiyesine uyulmalıdır. Atopik dermatit hastalarının egzamalarında enfeksiyon geliştiğinde ki bu durum sıklıkla görülebilir.'

CİLDİN BARİYER ÖZELLİKLERİ BOZULUR

Türkiye Ulusal Alerji ve İmmünoloji Derneği (AİD) Deri Alerjileri Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Özlem Özbek ise cildin vücudu dış etkenlerden koruyan en önemli organ olduğunu belirterek şunları söyledi: 'Atopik dermatit hastalarında cildin bariyer özellikleri bozulmuştur. Cildin bariyer fonksiyonlarının bozulması ile su tutma özelliği azalır ve ciltte kuruluk başlar. Kuruluk atopik dermatitin en önemli özelliğidir. Kuruluğa yoğun bir kaşıntı ve kızarıklık eşlik eder. Bariyer fonksiyonları bozulmasının diğer olumsuz yanı ise alerjenler kolayca cildi geçerek bağışıklık sistemimizi uyarırlar ve alerjik reaksiyon gelişmesine neden olurlar. Bu da atopik dermatitin şiddetini artırır yani cildin daha da kötüleşmesine neden olur. Atopik dermatitli hastaların ciltlerinin mikroplara karşı savunma özellikleri de azalır. Normalde cildimizde bulunan mikroplar bu hastalarda enfeksiyonlara neden olabilirler. Enfeksiyonlar hem atopik dermatitin şiddetini artırır hem de tedaviye yanıtı olumsuz etkileyebilir.' Renksiz ve kokusuz sabunların tercih edilmesi gerektiğini anlatan Özbek, 'Kovid-19 salgını sürecinde de görüldüğü gibi, çok sık el yıkama ya da dezenfektan kullanma, deri bariyer fonksiyonlarının bozulmasına yol açabilir. Cilde temas eden dezenfektan ürünlerinin yoğun kullanımı, cilt üzerinde yaşayan yararlı organizmaların çoğunu yok ederek mikrobiyomu dengesiz bırakabilir. Bu cilt tahrişine, egzamanın alevlenmesine veya cilt enfeksiyonlarına yol açabilir. Bu nedenle dezenfektan kullanmak yerine mümkünse ellerimizi yıkamalıyız. El yıkamada derinin pH değerine uygun (ph değeri 4.5-5.5 olan), renksiz ve kokusuz sabunlar tercih edilmelidir. Çok sıcak veya soğuk su kullanımı cildimizin kurumasına ve çatlamasına yol açacağı için ılık su kullanmalıdır. Eller en az 20 saniye boyunca, bilekler, parmak araları ve tırnak altları ihmal edilmeden yıkanmalıdır. Yüzük, bileklik ve saat altlarında sabun ve temizleyici artıkları kalıp egzamaya neden olabileceği için mümkünse pandemi süresince takı ve saat kullanılmamalıdır. Ellerin iyice durulandığından ve sabun artığı kalmadığından emin olunmalıdır. Ellerimizi yıkadıktan sonra nemlendirici uyguladığımızda cildin bariyer fonksiyonları düzelir, ciltte kuruluk ve kaşıntı azalır. Egzamanın alevlenmesini ellerimizi nemlendirerek önleyebiliriz. El yıkama imkanı olmayan durumlarda yüzde 70 alkol içeren el dezenfektanları veya kolonya tercih edilebilir. El dezenfektanı veya kolonya da el yıkamada olduğu gibi 20 saniye boyunca veya kuruyana kadar parmak araları, bilekler dahil olmak üzere tüm ele sürülmeli. Elimizi yıkadıktan sonra tekrar dezenfektan kullanılmamalıdır.'

HAYAT KALİTESİ OLUMSUZ ETKİLENİR

Prof. Dr. Özlem Özbek, kaşıntıyı terleme, sıcak, tahriş edici maddeler ve alerjenlerle temasın artırdığını belirterek şunları söyledi: 'Kaşınma ile cilt bütünlüğü daha kolay bozulur ve egzama olarak tanımladığımız bulgular oluşur. Bebekler kaşınabilmeye genellikle 5 aydan sonra başlar. Kaşıntı gün içinde aralıklı olarak ortaya çıkabilir, akşamları ve geceleri ise daha fazladır. Bu nedenle normal uyku düzeni tamamen bozulabilir. Şiddetli kaşıntı atopik dermatite özgü cilt yaralarının ortaya çıkmasına neden olur. Ortaya çıkan yaralar ise daha fazla kaşıntıya yol açar. Böylece kaşıntı-yara ortaya çıkması-kaşıntı şeklinde bir kısır döngü ortaya çıkar. Duygusal stresler de alevlenmelere neden olur. Kaşıntı hem hasta hem de ailesi için hayat kalitesini önemli ölçüde ve olumsuz şekilde etkiler. Egzemanın yaşa göre ciltte tutulum alanları farklılık gösterir. Süt çocukluğu döneminde en sık yüzde (sıklıkla yanaklarda), saçlı deride, diz ve dirsek bölgelerinin dış yüzeylerinde ve kulak arkasında görülür. İki yaşından büyük çocuklarda daha çok dirsek içleri, diz arkası, boyun, el ve ayak bileği bölgesini tutar. Tutulan bölgelerde deride kalınlaşma, kabalaşma ve deri çizgilerinin belirginleşmesi gözlenir. Ergenlik döneminde kaşıntı ve deride kalınlaşma ön plandadır. Lezyonlar daha çok el ve ayak bilekleri, kol ve bacakların iç yüzlerinde, göz çevresi, yüz, boyun ve gövdenin üst kısmındadır. Bu dönemde egzama sadece ellerde olabilir. Genellikle ciltte çizgilenme, kalınlaşma ve renkte koyulaşmaya neden olur. Bunların dışında deri enfeksiyonlarına artmış eğilim, meme ucunda egzama, gözlerin altında oluşan katlantılar, ciltte beyaz lekeler oluşması atopik dermatit belirtileri arasında sayılabilir.' Özbek, 'Ailede alerjik hastalık öyküsü; özellikle anne-baba ya da kardeşte astım, alerjik nezle ve atopik dermatit gibi alerjik hastalıkların olması atopik dermatit tanısını destekler. Atopik dermatitin geçmesini yani hastalıktan kür sağlayacak bir tedavi şekli yoktur. Hastaların yaklaşık yarısında lezyonlar kaybolurken geri kalan hastaların büyük çoğunda cilt lezyonları hastanın yaşı büyüdükçe azalır.' şeklinde konuştu.

Editör: Haber Merkezi