'14'üncü Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongresi (UROK 2021) gerçekleştirildi. Kongrede konuşan Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Gökhan Özyiğit, 'Dünya Sağlık Örgütü'nün son verilerine göre 2020 yılında yaklaşık 10 milyon insan kanser nedeniyle hayatını kaybetti. Küresel olarak dünyadaki her 6 ölümden 1'i kansere bağlıdır. Kanser tanısı ve tedavisi çok pahalı ve üst düzey teknolojik yatırımlarla mümkündür. Örnek vermek gerekirse, ABD'de 2010 yılı kanser tedavilerinin maliyeti yaklaşık 1.6 trilyon dolar civarında idi. Ancak kanser hastalarının üst düzey tanı ve tedavilere erişimi yüksek gelirli ülkelerde yüzde 90'nın üzerinde iken, bu oran maalesef fakir ülkelerde yüzde 15'in altındadır.' diye konuştu. Kanser tedavilerinin pahalı olduğunu hatırlatan Özyiğit, şunları söyledi: 'Fakir ülkelerde ciddi yatırımlar gerektiren radyasyon onkolojisi merkezlerinin yetersizliği ve pahalı kanser ilaçlarına erişimin kısıtlı olmasından dolayı, her yıl rahatlıkla tedavi olabilecek milyonlarca kanser hastası hayatını kaybetmektedir. Benzer şekilde fakir ülkelerde tanı olanaklarının yetersizliği de, çoğu kanser hastasının maalesef geç tanı almasına ve tedavi şanslarının neredeyse imkansız hale gelmektedir. Özetle, geç tanı ve yetersiz tedaviler sonucunda kanser ölümlerinin yüzde 70'i orta ve düşük gelirli ülkelerde görülmektedir. Yani parasızlık nedeniyle tedavi olabilecek milyonlarca kanser hastası hayatını kaybetmektedir. Bu acı tablo maalesef insanlık için gerçekten çok üzüntü verici bir durumdur.' Özyiğit, 'Aşılarla rahatlıkla önlenebilen hepatit ve insan papilloma virüsü gibi viral enfeksiyonlara bağlı kanserler, orta ve düşük gelirli ülkelerdeki kanserlerin yaklaşık yüzde 30'unu oluşturmaktadır' dedi. Kansere yakalanmama koşullarını da aktaran Özyiğit, şöyle konuştu: 'Sadece kanserin maliyeti yüksek tanı ve tedavilerine odaklanarak, çok önemli bir hususu gözden kaçırıyoruz. Şöyle ki, tedaviye gerek bile kalmadan kanser ölümlerinde yüzde 30-50'lik bir azalma, diğer bir deyişle, 5 milyon ölümü engellemek mümkündür. Çünkü her üç kanser ölümünden biri tütün kullanımı, şişmanlık, alkol, düşük sebze-meyve alımı ve hareketsizliğe bağlıdır. Sadece sigara tüm kanser ölümlerinin dörtte birinden sorumludur. Yani, kanserlerin hatırı sayılır bir kısmı hayat tarzımızdaki basit değişikliklerle rahatlıkla önlenebilir.' Prof. Dr. Özyiğit, SGK ve radyoterapi yönetimine değinerek şöyle konuştu: 'Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), onkoloji alanında en uzun eğitim alan ve kanser tedavisinde ana uzmanlık dallarından biri olan biz radyasyon onkologlarını yok saymaya başlayarak, bazı ilaçları reçete etme yetkimizi elimizden aldı. SGK'nın almış olduğu bu kararlar neticesinde radyoterapi sırasında gözlediğimiz bazı yan etkileri yönetemez hale geldik. Dahası, radyoterapi sırasında gelişebilen bu yan etkilerden bazılarına zamanında müdahale edemediğimiz zaman, hastalarımızın ölümü ile sonuçlanabilir. Bu bilimsel ve hukuki temeli olmayan karar sonrası daha önce yazabildiğimiz ilaçları reçetelendirebilmek için hastalarımızı başka uzmanlık dallarına yönlendirme durumunda kalıyoruz. Sonuçta bu randevular hemen alınamıyor ve ilaçlar reçete edilene kadar geçen süre içinde de hastalarımız hem acı çekiyor, hem de tedavileri aksıyor. Kararı alanların sahayı görmeleri ve empati yapmaları gerek. Danıştay'da açmış olduğumuz yürütmeyi durdurma ve iptal davalarımız sürüyor. Yetkilileri hastalarımızı zor duruma düşüren bu kararları bir an önce düzeltmeye davet ediyor ve olası can kayıpları dahil tüm olumsuz durumların sorumluluğun bu kararı alanlarda olduğunu bir kez daha kamuoyunun bilgisine sunuyoruz.'

KOVİD-19 PANDEMİSİ VE KANSER TEDAVİLERİ

14'üncü Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongresi Başkanı Prof. Dr. Yavuz Anacak ise, Kovid-19 pandemi sürecinde kanser tedavilerini anlatarak sözlerini şöyle sürdürdü: 'Kovid-19 açısından riskli grupta yer alan kanser hastaları ve bu hastaların tedavisi ile uğraşan onkoloji merkezleri pandemi sürecinden ve alınan önlemlerden etkilenmiştir. Sağlık Bakanlığı kanser hastalarının tedavisine yönelik olarak radyoterapi ve kemoterapi hizmetlerinin kesintisiz devam etmesi kararı almasına rağmen çeşitli nedenlerle onkoloji hizmetlerinde yavaşlama ve aksamalar olmuştur.' Yasaklar ve kısıtlamaları hatırlatan Anacak, '65 yaş üzeri kişilere getirilen sürekli sokağa çıkma yasağı: Kanser hastalarının önemli bir kısmını 65 yaş üzerindekiler oluşturmaktadır. Bu yaş grubunun sokağa çıkma yasağına tabi olması bu kişilerin sağlık hizmetine erişiminde aksamalara neden olmuştur. TROD, hastaların radyoterapi merkezlerine sorunsuz ulaşımını sağlamak için tedavi bilgilendirme formu hazırlayarak hastalara ulaştırılmasını sağlamıştır. Bununla birlikte şehirlerarası seyahat kısıtlaması neticesinde küçük şehirlerden büyük metropollerdeki donanımlı merkezlere hasta akışı neredeyse tamamen durmuştur.' dedi. Pandemi sürecinde hlerkesin endişe ile hastanelere gitmediğini aktaran Prof. Anacak, sözlerine şöyle devam etti: 'Kovid-19 algısının kanser kaygısının önüne geçmesi: Kovid-19 hastalığı algı olarak diğer tüm sağlık sorunlarının önüne geçmiştir. Kanser tanısı olan hastaların bir kısmında da Kovid-19 kaygısı nedeniyle onkoloji merkezlerine gitmeme, tedaviyi reddetme gibi davranışlar gözlenmiştir. TROD bu konuda sık sık kanser hastalarının bilgilendirici doküman, video ve sosyal medya duyuruları yayınlayarak kanser şüphesi veya tanısı olan hastaların tanı ve tedaviyi geciktirmemeleri konusunda uyarmıştır.' Onkoloji personellerinin de Kovid-19 kliniklerinde geçici olarak görevlendirilmesinden dolayı çeşitli aksaklıklar yaşandığını anlatan Anacak, şunları aktardı: 'Onkoloji merkezlerinde çalışan personelin Kovid-19 kliniklerinde görevlendirildi. Pandemi hastanelerinde görev yapan radyasyon onkolojisi personeli Kovid-19 kliniklerinde geçici olarak görevlendirilmiştir. Bu personelin bir kısmı karantina koşullarına tabi tutulmasına rağmen, bir kısmı da radyoterapi merkezinde görev yapmaya devam etmiştir (nöbet sonrası çalışma). Bunun sonucunda hem radyoterapi merkezlerinin işgücü kapasitesinde azalma olmuş, hem de bu personelden kanser hastalarına bulaş riski ortaya çıkmıştır. TROD bu konuda Sağlık Bakanlığı ile üst düzeyde görüşmüş ve bunun sonucunda Sağlık Bakanlığı onkoloji kliniklerindeki personelin Kovid-19 kliniklerinde görevlendirilmemesi yönünde tavsiye kararı almıştır. Ancak sahada bu karar genel olarak uygulanmamıştır. Ancak tüm bu yaşanan olumsuzluklara rağmen pandemi sürecinde hiçbir radyoterapi merkezinde hizmet tamamen durmamış, radyoterapi merkezleri yeni hasta kabul etmiş ve tedaviler büyük aksamalar olmadan sürdürülmüştür.'

TÜRKİYE'DE PROTON TERAPİ MERKEZİ HALA YOK!

Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Uğur Selek ise kanser tedavisinde önemli bir yer tutan proton tedavisinin önemine dikkat çekti. Selek, proton tedavisinin Türkiye'de de olması gerektiğini aktararak, şunları söyledi: Selek, 'Proton tedavisi henüz ülkemizde bulunmamaktadır. Proton tedavisi ile özellikle çocukluk çağı tümörlerinde yalnızca tümörlü bölgeleri ışınlayabilmek, geride kalan henüz tam gelişmemiş hassas sağlıklı organ ve dokuları koruyabilmek, kanseri tedavi edilen çocukların sonraki yaşamlarında uzun dönem yan etkilerden sakınmış normal bir hayat sürebilmelerine ve ikincil kanserlerden korunmalarına yardımcı olmaktadır. Ülkemizde bir proton merkezimizin olmaması büyük bir eksikliktir ve bu tedaviye ihtiyaç duyan önemli sayıda hastamız, maliyeti çok yüksek olan bu tedavi için yurt dışında ya kendi ya devlet imkanları ile ciddi miktarda harcamada bulunmaktadır (ABD'de proton tedavisinin maliyeti 150 bin Dolar iken, Avrupa'da 33 bin Avro), yurt dışına çıkmak için geçen sürede tedavi için hassas aralığın kaçabilmesi riskini yaşamaktadır. Kuruluş ve idame maliyeti yüksek olsa da, ülkemizde belli sayıda proton merkezi kurulmasının gerektiğine inanıyoruz, donanımlı insan kaynağımız ile bu süreci hızlandırmak için Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği olarak elimizden geleni yapmaya hazırız.'

Editör: Haber Merkezi