Partisinin grup toplantısında konuşan İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in gündeminde yine emeklilikte yaşa takılanlar vardı. 'Niçin erken emeklilik? Bırakalım ne zaman emekli olması gerekiyorsa o zaman olsun' diyen Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'a, 'İtip kakarak, yok sayarak her şeye bulduğun parayı milletinden esirgeyerek sonuç alamazsın' diye seslenen Akşener, 'EYT'liler konusunda da ya sözümü dinleyip, gerekeni yapacaksınız ya da biz geleceğiz, biz yapacağız' diye konuştu. Akşener'in açıklaması şu şekilde: 'EYT meselesi, ailelerle birlikte, milyonlarca vatandaşımızı mağdur ediyor. İtip kakarak, yok sayarak, her şeye bulduğun parayı milletinden esirgeyerek, sonuç alamazsın Sayın Erdoğan. Kademeli bir çözüm planı mümkün. Sağlık hizmetlerinden yararlanmalarını sağlamak ilk adım olabilir. Türkiye'nin, bu kadar büyük bir yarayı tedavi edecek imkanları var. Yeter ki niyet olsun. Yeter ki yüreğiniz, milletimizle birlikte atsın. Bizden önceki bir uygulama diyerek işin içinden sıyrılamazsınız. Ülkeyi yönetiyorsanız, sizden önce ya da sizden sonra, bütün dertlere çare bulmak zorundasınız. EYT'li kardeşlerimi rahatlatmak, dertlerine deva olmak, öyle anlatıldığı, öyle şişirildiği gibi zor değil. Evet, bir maliyeti var. Ama Türkiye'nin, o maliyeti göğüsleyecek imkanları da var. Bakın ben maliyet diyorum, onlar yük diyor. Milleti, kendi hazinesine yük görmek de ne demek? Para milletin, hak milletin. Kodaman 5 müteahhit sıkışmaya görsün, kamu bankalarını seferber edip, bir kalemde 500 milyonluk vergiyi silip, çare buluyorsunuz. Sıra vatandaşa, sıra millete geldi mi, 'Olsa dükkan senin' deyip sıyrılmaya çalışıyorsunuz.

'ŞATAFATA KAYNAK BULMAKTA ÇOK BECERİKLİLER'

Milletimizin derdine, sözüm ona kaynak bulamayanlar, şatafata kaynak bulmakta çok becerikliler. Şimdi sizi çok uzaklarda bir yere, Afrika ülkesi Cibuti'ye götüreceğim. Peki neden? Bir açılış töreni için. Cibuti'de, Afrika Parlamentolar Birliği'nin bir toplantısı varmış. Meclis Başkanı ve bazı milletvekilleri oraya gidiyor. Devlet işidir, gidecekler tabi. Bu arada Diyanet İşleri Başkanı ve ekibi de gidiyor. Neden? Abdülhamid Han'ın adının verildiği bir Cami yaptırmışız. Onun açılışını yapacaklar. Ne güzel. Allah razı olsun. Ama nasıl gidiyorlar biliyor musunuz? Özel bir uçak kiralıyorlar. 22 bin dolar yakıt masrafı, 108 bin dolar da kiralama ücreti var. Toplamda 744 bin liralık bir seyahat. EYT'liye geldi mi, metelik yok ama vatandaşımın yokluktan intihar ettiği memlekette, şatafatlı özel uçaklarla Afrika seyahati yapıyorsunuz. Tarifeli seferle gitseniz, sırmanız mı dökülür? Tarifeli seferle gitseler, maliyet 70 bin lira. Ama beyler israfsız, şatafatsız yapamıyor, 10 katı parayı savurmadan rahat edemiyorlar. Bir asgari ücretli çalışanımız, ayda 326 lira vergi veriyor. Bu seyahat, 2280 işçimizin, bir aylık vergisi demek. Yazıktır, günahtır. 10 kişi bir yere gideceksiniz, 2280 işçinin vergisini harcıyorsunuz. Millete gelince de para yok. Hadi iktidar siyasetçilerinin kafası rahat. Peki, Diyanet İşleri Başkanı'na ne demeli? İsraf günahtır diye itiraz etmek aklına gelmiyor mu? Peygamber Efendimizin, 'Nehirde abdest alırken bile suyu ziyan etmeyin' buyurduğunu bilmiyor mu? Devletin mumunu bile, özel işinde kullanmayan Hz. Ömer'i de mi duymadı? Bir gün bu ülkede, 'Diyanet İşleri Başkanı'na, bunlar hatırlatılacak' deseler inanmazdık değil mi? Ama maalesef, iktidarın zihniyeti neyse, bürokratının zihniyeti de o. Ne günlere kaldık… Ne diyeyim, Allah ıslah etsin. Bu devran böyle gidecek sanıyorlar. Hayır! Bu devran böyle gitmeyecek. Aziz Türk milleti, adı üzerinde, Milletin Meclisi'nin, yani iradesinin saf dışı bırakılmasına rıza göstermeyecek. Yüz binlerce dolara mal olan, şatafatlı gezilere daha fazla sessiz kalmayacak. Dişinden tırnağından artırdıklarıyla, 'Devletimi iyi temsil etsinler' diye her türlü imkanı veren bu aziz millet, devlet saygınlığını yerle bir eden, bu şımarıklığa artık geçit vermeyecek. Artık 'Yeter!' diyecek. 'Söz benimdir, söz milletindir!' diyecek. Bu israfın, milletçe yaşadığımız, bu geçim sıkıntısının sebebi, bu yönetim biçimidir, bu sempatikleştirilmiş tek adam rejimidir, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi'dir. AKP hükûmetleri içinde, en büyük sıkıntı ve zorluklarla karşılaşılan dönem, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi dönemidir. 'Bu sistemle Türkiye şaha kalkacak' dediler, milletimizin de, ülkemizin de, belini büktüler, sırtını yere vurdular. Türkiye'ye şampiyonluk vadettiler, ama memleketi küme düşürttüler. Bu sistem yüzünden demokrasi ağır yara aldı. Yargı sistemi ağır yara aldı. Bu ne demek? Yurt içindeki güvensizliği geçtim, yatırımcıda büyük güven sorunu demek. Demokrasinin işlemediği, yargının, iktidarın memuruna dönüştürüldüğü bir ülkeye, kimse yatırım yapmaz. Yatırımcı güvenli liman ister. O güvenin adı, demokratik bir işleyiş, şaibesiz bir yargıdır. Ama Türkiye'de, bu sistemle birlikte, her iki olmazsa olmaz değer, maalesef yerle bir edildi. Yerli ya da yabancı, hiçbir yatırımcı, güvenli bulmadığı bir limana demir atmaz. Atmazsa ne olur? Yıllardır sıcak paraya mahkum ettikleri ekonomik sistem çöker. Nitekim çöktü.

Editör: Haber Merkezi