CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK), Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında video konferans yöntemiyle toplandı. Öztrak, yeni tip koronavirüse (Kovid-19) yakalanmasının ardından karantinada kaldığı İzmir'in Çeşme ilçesinden video konferansla Kovid-19'u atlattığını belirterek, bu süreçteki kendisine destek verenlere teşekkür etti. Öztrak, sağlığın önemine dikkat çekerek, 'Sağlıktan daha büyük bir zenginlik yok… Kovid-19 salgını hepimize bu gerçeği bir kez daha gösterdi. Bugüne kadar 100 binlerce yurttaşımız salgına yakalandı. Bunlardan biri de benim. Çok şükür hastalığı atlattım. Ve bugün sizlerin karşısında olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Hastalığımda başta ailem olmak üzere, pek çok kişinin yardım ve desteğini gördüm. Hepsine müteşekkirim.' dedi.

'BİLDİKLERİ TEK ŞEY MİLLETTEN PARA TOPLAMAK'

Hükümeti eleştiren Öztrak, 'Şu salgın döneminde bile yurttaşlarına bedava beş maske gönderemeyip, IBAN numarası gönderen dünyada tek hükümet olarak tarihe geçtiler. Bildikleri tek şey var: O da milletten para toplamak. Kendilerinden önceki 57 hükümet, 79 yılda, 714 milyar dolar kullandı. Bu 714 milyar dolarla bir ülke inşa ettiler. Şeker fabrikalarını, Petkim'leri, Tüpraş'ları, Telekom'ları kurdular. Barajlar, köprüler, demiryolları, otoyollar yaptılar. Osmanlı'nın dış borçlarını ödediler. İkinci Dünya Savaşı'na göğüs gerdiler. Kore Savaşı'nı ve Kıbrıs Barış Harekatı'nı yaptılar. Bunlar ise 18 yıllık iktidarlarında; 2 trilyon 433 milyar dolar kaynak kullandılar. Yani 79 yılda kullanılan kaynağın neredeyse 3,5 katını 18 yılda kullandılar. 18 yılda atadan, dededen kalan ne varsa satıp savdılar. Kalan son gümüşleri de Fon'a devrettiler. Bunlar yetmezmiş gibi 'beşli müteahhit çetesine' ülkemizin geleceğini ipotek ettiler. Millete salgın günü veremedikleri desteği, bu müteahhitlere tıkır tıkır verdiler. Geçilmeyen köprüler, yatılmayan hastaneler için çocuklarımız, torunlarımız on milyarlarca dolarlık yükün altına sokuldu. Ülkemizin sadece geçmişini yemediler, geleceğini de ipotek ettiler.'

'BORCU BORÇLA ÇEVİRİR HALE GELDİK'

Öztrak, 'Merkez Bankası'nın kasasında 'hini hacette' kullanılacak ihtiyat akçesi bile bırakmadılar. Şimdi hem ülkemiz, hem milletimiz çok daha borçlu. Ve elimizde borçları çevirecek kadar döviz rezervi de kalmadı. Önümüzdeki bir yılda vadesi gelen dış borcumuz 176 milyar dolar. Altın dahil brüt döviz rezervlerimiz ise 90 milyar dolar. Brüt döviz rezervlerimiz, bir yıl içinde vadesi gelecek dış borcun ancak yarısını karşılıyor. Net döviz rezervlerimiz ise zaten eksi bakiyede. Merkez Bankası'nın döviz varlıkları, döviz borçlarına göre 27 milyar dolar açık veriyor. Yani borcu da borçla çevirir hale gelmişiz.' diye konuştu. 'Borç durumumuz, 2001 krizinden de kötü' ifadelerinde bulunan Öztrak, şu değerlendirmelere yer verdi: 'Bunlar iktidara geldiğinde; ülkemizin her 100 dolarlık geliri karşılığında, 7 dolar kısa vadeli dış borç vardı. Şimdi; her 100 dolarlık gelire karşılık, 17 dolarlık kısa vadeli dış borcumuz var. Borçlulukta durumumuz 2001 krizinden bile daha kötü. Yıllarca uyardık. 'Borç alan emir alır' dedik ama bir türlü dinletemedik. Maalesef ülkemiz ve ekonomimiz, rüzgarın önündeki bir yaprak gibi oradan oraya savruluyor. İçsel dayanıklılığı hızla tahrip oluyor. Ucube rejim ülkemizin en önemli kırılganlığı haline geldi. Dünden bugüne milletimiz gün yüzü görmedi. Ucube rejim iş başı yaptığından bu yana iş, güç sahibi 2 milyon 744 bin yurttaşımız işini kaybetti. İşsizlerimizin sayısı 11 milyona dayandı. Bizim de üyesi olduğumuz Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı, bu yıl Türkiye ekonomisinin yüzde 2,9 daralacağını tahmin etti. Hem kayınpeder, hem de sosyete damat buna sevindi. OECD'nin bu tahminini de koyunca, son üç yılın ortalama büyüme hızı aslında kaç yapar? Sıfır yapar. Yani bu ucube rejim iş başı yaptığından bu yana, ekonomimiz büyümeyi unutmuş. Dolar cinsinden milli gelirimiz ise 116 milyar dolar eriyip gitmiş. Bunlar bizim değil, OECD'nin ve TÜİK'in rakamları. Bunlara bakan yok sadece bu yılın tahminine bakıyorlar. Böyle üç yıllık bir dönemde bakınca, OECD içinde çok gerilere düşüyoruz. Evine ekmek götüremeyen analar, babalar var. Siftah yapamadan dükkanını kapatan esnaflarımız var. İşsiz gençlerimiz var. Borcunu nasıl ödeyeceğini düşünen çiftçilerimiz, iş insanlarımız var.'

'OVP ORTADA YOK, YASAL BORÇLANMA LİMİTİ AŞILDI'

Türkiye'nin en derin buhranlaran birini yaşadığını söyleyen Öztrak, 'Saray hükümeti vakit geçirmeden milletin sesini duyduğunu göstermelidir. Milletin derdine derman olacak bir program derhal açıklanmalıdır. Ama ortada yasal olarak açıklanması gereken, Orta Vadeli Program dahi yoktur. Bütçe Kanunu'yla TBMM'den aldıkları borçlanma yetkisi 140 milyar liradır yani limit budur. Ama 8. ayda daha bu iktidar TBMM'nin verdiği yetkiyi hiçe sayarak, 249 milyar lira borçlanmıştır. Ortada ne program vardır ne de yasalara uyan liyakatli bir yönetim anlayışı. Devlette liyakat bitmiştir, millet ortada kalmıştır. Bu hallere neden düştük? Adalet dünyanın direğidir. Bu ucube rejimle beraber ülkenin adalet direği tamamen çöktü. Artık sıfatlarında 'cumhuriyet' olan savcılar, düğünlerini yaptıktan sonra, soluğu Saray'ın huzurunda alıyorlar. Bunlar Saray'ın savcısı olmayı, Cumhuriyet'in savcısı olmaya tercih ediyorlar. Yargı artık sarayın vesayeti altındadır.'

'BİR EYLEM PLANI GEREKİYOR'

Salgınla topyekûn mücadelenin şart olduğunu aktaran Öztrak, şunları söyledi: 'Mücadelede hem devlete hem de yurttaşlarımıza büyük görevler düşüyor. Salgın ülkemizde ve dünyada yeniden hız kazandı. Sonbahar ve kış aylarında çok daha kötü tablolarla karşılaşmamak için tedbirleri şimdiden artırmak gerekiyor. Milletimiz önlemleri sıkılaştırırken, devlet de tüm imkanlarıyla milletimizin yanında olmalı. Elde bir eylem planı olmalı. Bunu tüm sorumlular ve halk şeffaf bir biçimde izleyebilmeli. Veriler bu kapsam ve yoğunlukta herkese açık olmalı. Herkes hata veya doğruların ülkeyi nereye götüreceğini bilmeli. Kimlerin hata yaptığını, kimlerin yapmadığını görmeli. Hasta sayılarından, yatak doluluk oranlarına, okulların nasıl açılacağından, eğitimin nasıl devam edeceğine kadar her konuda milletimizin kafasında oluşan sorular, şüpheler mutlaka giderilmelidir. Bir nesli kaybetme riskiyle karşı karşıyayız. Sayın Genel Başkanımız geçtiğimiz günlerde iyi niyetli bir çağrı yaptı. 'Bir neslin kaybedilmemesi için' atılması gereken adımları sıraladı. Ar etmeyin. Söylenenlerin gereğini yapın. Anaokulları ve birinci sınıflar için okul zili çaldı. Her şeye rağmen tüm öğrencilerimize, öğretmenlerimize, velilerimize; sağlıkla, başarıyla dolu yeni bir eğitim öğretim yılı diliyoruz.'

' SAĞLIK BİR EKİP İŞİDİR'

Sağlığın bir ekip işi olduğunu söyleyen Öztrak, sarayın doktorlarla uğraştığını iddia ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: 'Oysa salgınla mücadelenin ön saflarında çarpışan doktorlarımızın ve sağlık çalışanlarımızın morale ihtiyacı var. Biz salgının hemen başında, 'tüm sağlık çalışanlarımız için moral ikramiyesi verilsin' dedik. Hükümet ikramiye vermedi. Çalışanlar arasında ayrımcılık yapan bir 'ek ödeme' verdi. Sağlık çalışanları arasındaki bu ayrımcılık şimdi iş huzurunu bozuyor. Unutulmasın sağlık işi bir ekip işidir. Ekibin huzuru bozulursa, bizim de sağlığımız bozulur. Bakanlık, sağlık çalışanlarımızın seslerine kulak vermelidir. Çalışanlar arasında yapılan ayrımcılık ve adaletsizlikler bir an evvel giderilmelidir. Kendini her türlü kusurdan münezzeh ve sorumsuz gören bir kadro tarafından yönetiliyoruz. Ülkede salgın pik yapar, suçlu halk olur. Hastaneler dolar, doktorlar suçlu olur. Enflasyon patlar, suçlu faiz olur. Avro 9 liraya, Dolar 7 lira 60 kuruşun üstüne çıkar, bu seferde dış güçler suçlu olur. Eğitim batar, öğrencilerimiz suçlu olur. Madencilerimiz ölür, işin fıtratı suçlu olur. Devletin kozmik odasını açtıkları ortakları, yol arkadaşları darbeye yeltenir, CHP suçlu olur. Yunanistan Ege adalarını silahlandırır, Lozan suçlu olur. Okullar açılacak mı açılmayacak mı derken, sorumluluk velilerin olur. Ama ülkeyi 18 yıldır yönetenlerin hiçbir konuda ne suçu ne de sorumluluğu yoktur. Ne güzel ülke yönetmek… Yetkileri çok ama hiç sorumlulukları yok.' Özgür basının bitirildiğini belirten Öztrak, 'Gazeteciler baskıyla, tehditle, hapisle yıldırılmıştır. Şeffaflık ve millete hesap verme diye bir şey kalmamıştır. Bakın dün (önceki) gece dünyada büyük bir skandal patladı. Bazı bağımsız, özgür basın kuruluşları, ABD Hazine Bakanlığı belgelerinden yola çıkarak, dünya üzerinde yasa dışı para hareketlerini ve uluslararası bankaların kara para aklamadaki rolünü ifşa ettiler.' dedi. Öztrak, Enis Berberoğlu TBMM'ye dönmesi gerektiğini kaydederek şunları söyledi: 'Bu ucube rejimde ülkemiz sürekli patinaj yapıp yerinde sayıyorsa, bunun bir diğer nedeni de; yasama, yargı ve yürütme arasındaki 'kuvvetler ayrılığının' ortadan kalkmasıdır. Saray'ın Gazi Meclis üzerindeki vesayetidir. Bunun en son örneği; Milletvekilimiz Enis Berberoğlu'nun durumudur. Anayasa Mahkemesi, oybirliğiyle aldığı kararla, milletvekilliği düşürülen arkadaşımız Enis Berberoğlu'nun 'seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğine' hükmetmiştir. Buna ne sebep olmuştur? Milletvekilimizin dokunulmazlığını görmezden gelerek, hukuksuz bir biçimde sürdürülen yargı sürecinin sonunda verilen hukuksuz karar. Ve bu kararın TBMM Genel Kurulu'nda Anayasa Mahkemesine yapılan müracaatın sonucu bekletilmeden okutulmasıdır. Kendisi de bir anayasa hukukçusu olan TBMM Başkanı Mustafa Şentop, uyarılarımızı dinlememiştir. Onun yerine Saray'dan talimat almayı tercih etmiştir. Şimdi Sayın Şentop'a düşen bir görev vardır. Acilen Saray'ın kendisi üzerindeki vesayetini sonlandırmak, milli iradeye sahip çıkmak, Milletvekilimiz Enis Berberoğlu'nun TBMM'ye dönmesini sağlamak. Bunu yapmazsa; TBMM'yi sarayın emrine sokan bir TBMM Başkanı olarak tarihteki yerini alacaktır.

Öztrak, Türkiye'nin dış politikasının da iyi yönetilmediğine işaret ederek, şu değerlendirmeyi yaptı: 'Türkiye Cumhuriyeti'nin en haklı davası olan Doğu Akdeniz meselesinde yalnız kaldık. Yunanistan, 'şahsım rejiminin' kibrini, ülkemizi yalnız bırakan asabiyetini iyi değerlendirdi, dostlarını çoğalttı, arkasına Avrupa Birliği'ni, ABD'yi aldı. Sonunda dönmeyecek dedikleri Oruç Reis limana geri döndü. 'Şahsım rejiminin' bakanları binbir bahane uydurdular. 'Bakım yapılıyor', 'ikmal yapıldıktan sonra geri dönecek' dediler. Ama 'şahsım rejiminin' sahibi çıktı, 'diplomasiye bir şans vermek için Oruç Reis'i geri çektik' dedi. Yunanistan'ın şımarıklığı karşısında geri adım attı. Devlet, ülke böyle mi yönetilir? Yönetilemez, yönetilemiyor da zaten.' Öztrak açıklamasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. '112 acil sağlık ekiplerinin de VIP hastalara seferber edildiği ortaya çıktı. Sağlıkçılar başka vakaya giderken iptal ediliyor, torpilli siyasetçi, bakanlık çalışanı veya siyasetçi yakını VIP hastalara yönlendiriliyor. Böyle devam etmesi durumunda ambulans krizi ciddi boyutlara ulaşacak. Bu konuda değerlendirmenizi alabilir miyiz?' sorusunu yanıtlayan Öztrak, 'Burada çok da şaşılacak bir şey yok. Tek adam parti devleti rejiminin aslında tam bir torpil rejimi olduğunu son üç yıldır sürekli her şeyden görüyoruz. Yani dolayısıyla ambulanslar bile eğer torpille veriliyorsa bu son derece üzücü bir durumdur. Yine bugün Türkiye'de dönüp bakıyorsunuz iki tane test rejimi var. Birinci test rejimi vatandaş test rejimi, vatandaş hastalandığında ya da filyasyona takıldığında kendilerine Korona testi yapılıyor. İkinci test rejimi de her iki günde bir yapılan Saray test rejimi. Saraydakilere iki günde bir test yapılıyor. Şimdi yine grip aşıları, zatürre aşıları bunların yapılması sözkonusu. Burada da öyle gözüküyor ki yine saraya öncelik tanınacak. Biz CHP olarak bu torpil düzenini bitirmeye talibiz. Biran önce bu torpil düzeninden kurtulmak gerekiyor.' diye konuştu.

'SALGIN YÖNETİMİNDE GÜVEN ZAAFI ARTIYOR'

Salgının yönetiminde bir güven zaafı olduğunu iddia eden Öztrak, 'Bu güveni yeniden kazanmanın yolu, şeffaflıktan ve doğruları paylaşmaktan geçiyor. Salgınla ilgili açıklanan verilerin bir kısmı artık açıklanmazken, verilerde matematikle açıklamakta güçlük çektiğimiz bazı hususlar da dikkati çekiyor. Yoğun bakım ve entübe hastaların sayıları nedense artık açıklanmıyor. Eylül'ün ilk günlerinde Sayın Bakan, 'yoğun bakım doluluk oranımız yüzde 68' demişti. O günlerde ağır hasta sayımız ise bin 76 idi. Bugün ağır hasta sayımız bin 456. Ve Sağlık Bakanı 'doluluk oranımız yüzde 66' diyor. Çok kısa sürede ağır hasta sayısı yüzde 35 artarken, yoğun bakım doluluk oranımız nasıl düşüyor?' Yine bu yüzde 66 doluluk oranı, sadece yetişkin yoğun bakım yatak sayılarını mı kapsıyor? Yoksa yeni doğan yoğun bakım yatak sayıları da bu hesaba dahil mi? Türkiye'de yoğun bakım yatak sayılarının yaklaşık üçte biri yeni doğan bebekler için. Salgınla mücadelede, yeni doğan yoğun bakım odaları kullanılamayacağına göre, mevcut doluluk oranlarıyla kış aylarında ne yapacağız? Bu ve buna benzer soruların açıklığa kavuşturulması gerekiyor. Tavsiyemiz yeni bir veri akış stratejisi oluşturulmasıdır. Bu verilerin bilimsel çalışmalara ve kamuoyu denetimine açık olmasıdır.' ifadelerinde bulundu.

Editör: Haber Merkezi