CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin TBMM Grup Toplantısında konuştu.CHP’ye katılan eski İYİ Parti Milletvekili Adnan Beker’e rozet taktı. Özel, kadın mücadelesinin yanında olmaya devam edeceklerini söyleyerek, "Türkiye geniş tanımlı kadın işsizliğinde yüzde 38'le tarihi zirvede. Yani bugün 100 kadından 38'i Türkiye'de işsiz. Kayıt dışı işlerde çalışan kadınların oranı ise yüzde 34. Bu tablo kadınların emeğinin sistematik olarak görmezden gelindiğinin, sömürüldüğünün, sosyal adaletin erozyona uğratıldığının en önemli kanıtı. Türkiye'de en önemli sorun, kadına karşı şiddet durmuyor. 2024 yılını 445 kadın cinayeti ile kapattık. 2025'in bu kısa 2 ayında rakam 64'ü buldu bile. Ne oluyorsa bu ülkede, kadınlara iyi gelmiyor. Kadına karşı şiddete iyi gelmiyor. Kadın cinayetlerine iyi gelmiyor. 100 yıl önce olduğu gibi 100 yıl sonra da umut, Cumhuriyet Halk Partisi'nin iktidarındadır. O iktidar olunduğunda bu Meclise bir kez daha geldiğinizde belki bu salonda olmayacağız. İktidar partisi olduğumuz için daha büyük bir salonda olacağız. Sizler yukarılarda olacaksınız ve sizin gözünüzün içine bakarak bugünü hatırlatacağım ve diyeceğim ki ‘Hoş geldiniz. Buraya size verilen sözü tutmanın mutluluğuyla çıkmış durumdayım. İstanbul Sözleşmesi'ni yeniden yürürlüğe aldı Türkiye Büyük Millet Meclisi.’ O gün, bugünü hatırlayacağız” dedi.

Özel, şu ifadeleri kullandı:

“EDİP AKBAYRAM, ÖRNEK BİR MÜCADELE İNSANIYDI”

“Geçtiğimiz pazar akşamı büyük usta Edip Akbayram’ın vefat haberini büyük bir üzüntüyle öğrendik. Edip Akbayram, yalnızca şarkılarıyla her birimizin hayatında iz bırakmış bir müzisyen ve sanatçı değil, aynı zamanda yaşantısıyla da bizlere örnek olan bir mücadele insanıydı. Her daim işçinin, emekçinin, ezilenin hikayesini anlattı. Kendi tabiri ile ‘ezilenlerin melodik sesi’ydi. Cumhuriyet’in sanatçısıydı. Cesaretini halktan alıyordu. O yüzden herkesin ‘Hoca efendi’ diye peşinden koştuğu zamanlarda, FETÖ örgütünün ödülünü reddetme cesaretini gösterebilmişti. ‘Türküler Yanmaz’ albümünü Madımak’a adadı. Her dönemin insanı olmadı, her dönem insanlıktan yana oldu. Bizler, bu salonda bulunan herkes ne zaman ayağımız takılsa, sendelesek, ayağa kalkarken hep onun bir şarkısıyla ayağa kalktık. Şehirleri, ilçeleri kaybettik, büyükşehirleri kaybettik zaman zaman, seçimleri kaybettik. Bir sonrası için ‘İnanın çocuklar’ dedi, ‘İnanın, motorları maviliklere süreceğiz. Güzel günler göreceğiz’ dedi, düştüğümüz yerden kalktık. Birbirimizin elinden tuttuk, ayağa kalktık. Sonra Edip Abi haklı çıktı. Çıkmadı mı? Ankara’da güzel günler görmedik mi, İstanbul’da güzel günler görmedik mi? İnanın çocuklar, inanın. Güzel günler göreceğiz ve hep birlikte motorları maviliklere süreceğiz. Türkiye’de de güzel günler göreceğiz. Edip Abi sana söz veriyoruz. Selam olsun sana. Güzel günler göreceğiz ve senin huzuruna bir kez de böyle geleceğiz.”

“O BİR MUMU SÖNDÜRMEYECEK, HESAP SORACAĞIZ”

Pazar günü, bugünü de organize eden Kadın Kolları Genel Başkanımızın önerisi, öncülüğü ile Bolu Kartalkaya’daydık. Yanan o utanç otelinin önündeydik. Karanfilleri bıraktık. Mevlütler okundu camilerde. Orada duamızı yaptık. Bolu’da hayatını kaybeden bir aileden sekiz kişinin; iki anne, iki baba, dört torun. Onları mezara koymuş, bir başına kalmış bir dedenin yanındaydık 40’ında. Bir anneannenin, torunu ve annesi; kendi evladı, kızı ve kızının kızını toprağa vermiş bir annenin yanında. Bu büyük acının 40’ıncı gününde, ilk gün 40 mum yanıyordu yüreğimizde, söndü, söndü, söndü ve o bir mum kaldı. Yüreği taş kesenlere karşı işte bu salon ve bu salonla birlikte Kartalkaya’ya adalet isteyenler o bir ateşi, yüreklerinin altını yakan bir mumu hiç söndürmeyecek olanlardır. Biz o bir mumu, Soma için de söndürmüyoruz. Biz o bir mumu, infilak eden havai fişek fabrikasında hayatını kaybedenler için de söndürmüyoruz. Afyon için de söndürmüyoruz. Çorlu tren kazası için de söndürmüyoruz. Ermenek için de söndürmüyoruz. Sivas Madımak için de söndürmüyoruz... Nerede yüreğindeki o mum, yüreğini yakmaya devam ederler varsa, ahlaklı insanlar varsa, iyi insanlar varsa onlara söz veriyoruz. Unutmuyoruz, unutturmuyoruz. Affetmeyeceğiz ve teker teker hesabını soracağız.

“ERDOĞAN YAKANLARDAN, BİZ İSE YANANLARDAN TARAFIZ”

“Bir diğer tarafta ‘Yüreğimiz Madımak için yanıyor’ dedik. Yanmaya devam ediyor 32 yıldır. Ama maalesef 35 canımızı yakarak öldürenlere yapılan muamele, vicdanları kanatmaya devam ediyor. İçerideki sanıklardan birinin dört yıl önce AYM’ye yapmış olduğu bir başvuru, kendisi açısından sonuç verdi. Bir anda bütün Madımak katilleri açısından sonuç verdi. Başvuru şuydu. 2023’te başvurdu. Şubat 2025’te uygulamaya kondu. Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay, Selahattin Demirtaş, Osman Kavala için verdiği kararları uygulamayalar, Anayasa Mahkemesi’nin Sivas katilleri için ‘İyi halden yararlanabilirler, terör örgütü üyesi değiller’ kararı üzerine, aslında insanlığa karşı bir suç olduğu için zaman aşımı olmayacağı halde, bazı sanıkları zaman aşımından yararlandıranlar, bazılarını çok daha beter durumdaki insanlar koğuşlarında can çekişirken onlara kullandırmadığı hakları, Hayrettin Gül ve Ahmet Duran Kılıç için af yetkisi kullananlar bu sefer de bir AYM kararını araçsallaştırarak, bu şubat ayı içinde 29 caniden 23’ünü serbest bıraktılar. Altı suçlunun da ilerleyen günlerde tahliye edilmesi bekleniyor. Erdoğan, zaman aşımı kararında mikrofon tutulduğunda şunu demişti; ‘Milletimiz için hayırlı olsun’. Sayın Erdoğan her zamanki gibi safını seçmiş. Biz de safımızı belli edelim. Belli olan safımızı bir daha söyleyelim. Sayın Erdoğan görünen o ki Kartalkaya’da da Madımak’ta da yakanlardan yana. Biz de yananlardan tarafız.”

“ERDOĞAN ÇIKSIN DA PAZARDA SORSUN ENFLASYONU”

"Türkiye İstatistik Kurumu, Şubat ayı enflasyonunu yüzde 2,3, Yıllık enflasyonu yüzde 39,1 ilan etti. TÜİK’e inanmayan… Hatta hep söylüyoruz TÜİK; Tayyip’i Üzmeyen İstatistik Kurumu’nun baş harfleri. O ne istiyorsa onu çıkarıyorlar. Bir grup bağımsız akademisyen… Kimse de onların dediğine yanlış diyemiyor. Çünkü ‘Bu rakamları nereden buldun?’ deyince, TÜİK ‘Bu ürünü geçen sene bu markette sormuştum, bu sene de aynı markette sordum’ diye açıklamayı bıraktı. TÜİK’in fiyatı nereden aldığı kendinde sır. Enflasyon yüzde 40. Oysa ENAG, tam da ‘Beyaz peyniri geçen sene şurada sordum, geçen ay burada sordum, bu ay da aynı yerde sordum, öbür ay da aynı yerde sordum. Bir yıl sonunda fiyatlar bunlar, ispatı bunlar’ diye ilan eden bir kuruluş. O da enflasyonu TÜİK’in tam iki katı; yüzde 80 bulmuş. Ben buradan Anadolu’nun dört bir yanında AK Parti’ye, MHP’ye oy veren, TÜİK’in açıkladığı fiyatlara göre maaşlarına zam alanlarına soruyorum. Geçen sene bugün 50 lira olan mal bugün sokakta, pazarda, markette 70 liraysa TÜİK haklı, 90 liraysa ENAG haklı. Hesabı, kitabı kendiniz yapın. ‘100 liralık mal, 140 liraya çıktı’ diyorlar. Ben esnafı gezdiğimde çocuk elbisesi soruyorum. Tam iki katına çıkmış. Sucuk soruyorum. 2,5 katına çıkmış. Kıyma soruyorum. ‘Kıymayı bırak’ diyor, ‘Millet kuyruk yağı alamıyor. 420 lira oldu kilosu’ diyor. Türkiye Ziraat Odaları Birliği, ‘Pazarda Ramazan başında 39 ürüne baktık’ diyor. 39 ürünün 36’sına astronomik zam gelmiş. Lahananın fiyatı… Ben demiyorum, Türkiye Ziraat Odaları Birliği diyor. ‘Lahananın fiyatı bir yılda yüzde 160 arttı’ diyor. ‘Kabaktaki artış yüzde 94. Limondaki artış yüzde 80’ diyor ama TÜİK, ‘Enflasyon yüzde 40.’ ‘Zammı da buna göre yapmayın. Beklenti oranına göre yapın. Yüzde 30 yapın’ diyorlar ve bugünkü şartları yaratıyorlar.  ‘Hayat pahalılığı geçiyor, enflasyon düşüyor’ lafı, hayat pahalılığı ile enflasyonu aynı anda zikretmek, milletin aklıyla alay etmektir. Bugün Türkiye’deki gerçek enflasyon yüzde 80’dir. Geçen sene 100 lira olan mal, bugün 180 liradır. Buna inanmayan sokağa çıkacak. Buna inanmayan, bunu yalanlamak isteyen Erdoğan, o sıcak salondan çıkacak. Atadıklarına kendini alkışlattığı salon siyasetinden çıkacak; sokağa, markete, bakkala, esnafa, çarşıya ve pazara gidecek. Pazarda vatandaşa soracak; ‘Bu geçen sene kaç paraydı, bu sene kaç para?’ Yüzde 80’in altında çıkıyorsa Özgür Özel olarak çıkıp ondan özür dileyeceğim. Çıksın bakalım pazara, hadi bakalım pazara.”

“SEÇİM SANDIĞINDA KUYRUĞA GİRECEKLER VE BİTİRECEKLER”

“Bir diğer husus da hepimizin yüreklerini yakan bir şeyi daha göstereceğim. Asgari ücretli, emekli Ramazan’da iftar sofrasına bir lokma et koyabilmek için buz gibi havada saatlerce kuyrukta bekliyor. Bir zamanlar Türkiye’nin etini sağlayan Erzurum’da, Van’da, Diyarbakır, Yozgat, Sakarya ve Sivas’ta Et ve Süt Kurumlarının önündeki kuyrukları Tayyip Bey ya görmüyor ya kendisini göstermiyorlar. Bakın Tayyip Bey, burası Erzurum. Tayyip Bey’in siyasi hayatı boyunca peşini bırakmayacak bir şey var. Bırakmadı, bırakmıyor. Ah aldı, o ah her gün bir başka vesileyle çıkıyor. Bülent Ecevit gibi 1974’te dünyaya kafa tutmuş, ‘Ambargo yaparız’ demişler dinlememiş, o ambargo yüzünden tüp kuyrukları olmuş, tuttu o tüp kuyruklarını, o ambargonun, Kıbrıs Barış Harekatı oldu diye, küvetin içinde evlatları bir kesilmiş ananın, iki evladıyla üç evladı ile kesilmiş ananın kanı o küvette, o yerde kalmasın diye, o Kıbrıs’a gittiğimizi unutup o tüp kuyruklarının hesabını Bülent Ecevit'ten sormuştu. İkinci Dünya Savaşı’na Türkiye’yi sokmayıp, babasız kalmasın diye çocuklara şekersiz bırakan İsmet Paşa’nın şeker kuyruğunu, şeker karnesini, ekmek karnesini İsmet Paşa’dan sormuştu. Ne ambargo var, ne İkinci Dünya, Üçüncü Dünya Savaşı var ama Ey Erdoğan, işte böyle ah alırsan ahı çıkar da... Bu vatandaşın zoru ne, bu vatandaşın günahı ne? Sen bu et kuyruklarını ülkede oluşturuyorsun, bu vatandaşın günahı ne. Erzurum’da, Yozgat’ta, Diyarbakır’da, Bursa’da, Van’da, Sakarya’da, bu kuyrukları yapan Erdoğan. Eninde sonunda bu kuyrukta duranlar, bir gün bir kuyruğa daha girecekler. Seçim sandığının başında kuyruğa girecekler ve bu kuyrukları bitirecekler.”

“TOPLUMUN YARISI, EN ZENGİN YÜZDE 5’TEN DAHA AZ ALIYOR”

“Millet kuyruklarda ömür tüketirken Erdoğan ‘Zenginleştik’ masal anlatmaya kalktı. Ağzına tıkıverdi vatandaş onu, bir durdu. Ülkedeki işsiz ordusu, Kuzey Avrupa ülkelerinin nüfusu ile yarışıyor. İş aramaktan vazgeçenlerle birlikte 11 milyon işsizimiz var. ‘Milli gelir 15 bin doları aştı’ diyor. Yalanın kuyruklu tarafı şu, ‘Artık milli gelirde gelişmekte olan ülkelerden kurtulduk, gelişmiş ülkelere gittik’ diyor. Oysa milli gelirdeki Türkiye’deki görece artış, gelişmekte olan ülkelerin eğrisinin tam dibinde, aynı. Gelişmiş ülkeler nerelerde geziyor bütün dünya biliyor. İskandinav ülkeleri 100 bin doları zorluyor, Avrupa Birliği ülkeleri aşağı çekenlere rağmen 50 bin doların üstünde. Türkiye’de milli gelirdeki artış, dolar üzerinden hesaplandığı için kur olması gerekenin altına çekilince milli gelir hesabı 12 değil 15 çıkıyor, ‘Zenginleştiniz sevinin’ diyor. Kardeşim en düşük aylık alan 3.8 milyon emeklinin yıllık geliri 4 bin 750 dolar. Söylediğinin üçte biri. 8 milyon asgari ücretlinin 7 bin 260 dolar yıllık milli geliri var, söylediğinin yarısı. Bu asgari ücretli dediğin arkadaşın evinde en az dört kişi var, biri çalışıyor. Yani o eve girecek milli gelirin sekizde biri giriyor yaptığın hesaba göre. Yani dört kişilik bir ailede milli gelir hesabına göre olması gereken paranın sekizde biri var. Dönüp utanmadan ‘Zenginleştik, sevinin’ diyorsun. TÜİK’e göre nüfusun yüzde 10’u toplam gelirin üçte birini cebine koymuş. Daha da acısı, halkın yarısı en zengin yüzde beşlik kesimden daha az milli gelirden pay alıyor. Yani toplumun yüzde 50’si, ülkenin yarısı, tahmin ediyorum bu salondakilerin neredeyse hepsi, onların temsil edildiği kimseler, toplumun yüzde 50’si, en zengin yüzde 5’ten daha az alıyor milli gelirden. Ve buna ‘Zenginleştik, sevinin’ diyor. Buna sadece ve sadece vergi almayıp bütçeye onlar için 701 milyar lira para koydukların, her ihaleyi verdiklerin, senin Beşli Çeten ve 40 Haramiler sevinir, bu salonda da sokakta da buna sevinecek kimseyi bulamazsın.”

“CUMHURİYET HALK PARTİSİ GELECEK, MADENLER YENİDEN MİLLETİN OLACAK”

“Mübarek Ramazan ayında onlarca işçi kendilerini Çayırhan'daki madene kilitlediler. Oradan çıkmıyorlar, eylem yapıyorlar. Sebebi bugün yapılacak ihale. 1987 yılında maden açıldı ve gayet karlı bir şekilde işletilirken bundan 20 yıl önce bu maden özelleştirildi. Adeta altın yumurtlayan tavuğu kestiler. Türkiye’nin en zengin kömür yatakları, yanında bir termik santral, bunu bir şirkete verdiler. 20 yıl boyunca bu şirket bu madenden gayet iyi para kazandı. Olmayacak şey oldu. Bir mucize oldu. Kesilen altın yumurtlayan tavuk dirildi, bizim kümese geri girdi. Artık hepimiz için yeniden yumurtlayacaktı. Özelleştirmenin günü bitti. İşçiler dört yıldır hallerinden memnun, devlete buranın geçmesinin mutluluğunda. Geleceğe güvenle bakarken bu iktidar bir kez daha Çayırhan'ı özelleştirmeye, altın yumurtlayan tavuğu kesmeye, bunu kendisi borçlandığında dolarla, doların enflasyonuyla, faizlerle borçlanırken milletin malını birine verdiğinde bunu Türk Lirası üzerinden altı yıl faizsiz, Türk Lirası üzerinden altı yıl taksitlere bölmeye niyetlendi ve 18 firma koştu, teklif aldı. Madenciler yürüdüler, eylem yaptılar, açlık grevi yaptılar. Dört ay önce bu işi durdurdular. O gün hükümetten de birçok yetkili gidip sözler vermişti, bugün özelleştirmenin ilk günü. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak yöneticilerimizle, milletvekillerimizle birlikte Çayırhan işçilerine olabilecek en büyük desteği verdik. Belediye başkanlarımız hep birlikte gittiler, kol kola girdiler, yürüdüler. Bundan sonra da Çayırhan madencilerini desteklemeye, mücadelelerini omuz vermeye devam edeceğiz. Ama buradan bir kez daha rahmetle analım Deniz Baykal’ı. 1977’de Anayasa’ya aykırı olarak peşkeş çekilen bütün madenleri kamulaştırmıştı. Buradan bir kez daha hatırlatıyoruz: Anayasa’ya göre madenler milletindir, onları işletme görevi devletindir. Özelleştirmelerin tamamı haksızdır, hukuksuzdur. Cumhuriyet Halk Partisi gelecektir, madenler yeniden milletin olacaktır.”

“ERDOĞAN’IN ATADIĞI, SAVCI KARARI OLMADAN EVDE, İŞ YERİNDE ARAMA YAPTIRACAK”

“Bir yandan Halk TV davası görülüyor. Çok kıymetli Suat Toktaş’ın Silivri’de bugün özgürlüğüne kavuşmasını umuyoruz. Serhan Asker’in, Kürşat Oğuz’un, Barış Pehlivan'ın, Seda Selek’in yanındayız. Suçları Ekrem İmamoğlu'nun, Sevgili Ekrem Başkanımızın uğradığı haksızlığa, her seferinde 8 bin kişi içinden çıka çıka aynı bilirkişinin çıkmasına, bu tesadüfü bu bilirkişiye sormak için haber yapan arkadaşlarımızı yargılıyorlar. Kuvvetli bir heyetle İstanbul’da yanlarındayız. İstanbul Barosu, dünyanın en büyük barosunu seçimle alamadılar, ikinci bir baro açılması için olmadık kanun çıkarttılar, başaramadılar. Şimdi bir terör yaftası yapıştırarak, kayyum atamaya çalışıyorlar. Baronun davası var, oradayız. Bir yandan da hem gazetecileri, hem her türlü doğru bilgiyi halka sansürsüz ulaştırmaya çalışanları baskı altına almak için şimdi de Meclis’e bir Siber Güvenlik Kanunu getirdiler. Grubumuzun önünde şunu ifade edelim. Cumhuriyet Halk Partisi bu çağda bir Siber Güvenlik Kanunu olması gerektiğini hep söyledi. Siber Güvenlik Kurumu olması gerektiğini söyledi. Ancak bu kurumun hukuk çerçevesinde denetlenebilir, şeffaf, herkese güven veren bir kurum olmasını istedik. Ama AK Parti’nin getirdiği taslakta; Siber Güvenlik Kurum Başkanı’na, bunu atama yetkisini Cumhurbaşkanı’na, bu başkana da konutta, iş yerinde, kapalı alanlarda arama yapılmasının ve kopya çıkarmanın ve el koyma işlemlerinin bir savcı kararı olmadan, 'Durum acil’ diyerek Erdoğan’ın atadığı birinin bu kararı verebilme yetkisi veriliyor. Grubumuz buna çok esastan itiraz ediyor. Direniyor. Mücadele ediyor. Biz de bu meselenin Türkiye’de herkesi suçlu ilan etme, gazetecileri baskı altına alma, gerçekleri gizleme ve haksızca sabahın bir köründe gidip de evleri basma, arama yapma yetkisinin Cumhurbaşkanı’nın atladığı birine, bir hakime, bir savcıya değil bir atanmışa verilmesini sonuna kadar eleştiriyoruz. Bunun için arkadaşlarımız ellerinden gelen mücadeleyi verecekler. Kanun çıkarsa da çıkar çıkmaz Anayasa Mahkemesi’ne götüreceğiz ve bunu denetim altına alacağız.”

“ALAATTİN BAŞKAN’IN SUÇU, BEYKOZ’U CUMHURİYET HALK PARTİLİ BİR BELEDİYE YAPMAK”

“Kim ki bu iktidarı rahatsız ediyor, karşısına yargı sopasıyla dikiliyorlar. Bugünden itibaren İstanbul’un seçilmiş üç belediye başkanı, Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer, Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat'ın yanına maalesef Beykoz Belediye Başkanımız Alaattin Köseler’i de yolladılar. Alaattin Başkanın suçu Beykoz gibi bir ilçeyi daha önce belediye başkanlığı yaptığı bir ilçeyi bu kez AK Parti’nin elinden alıp Cumhuriyet Halk Partili bir belediye yapmak. Dün çok sayıda yerel yönetici Alaattin Başkan’ın muhatap olduğu sorular ve verilen kararı görünce şunu söylediler. Bu soruların sorulup da alınan cevaplarla eğer bu memlekette hukuk devleti olsa bir AK Partili, bir Milliyetçi Hareket Partisi belediye başkanı sokakta olamaz. Silivri’de yatacak yer kalmaz, hepsi birden Silivri’de olurlar. Alaattin Başkan’a, 65 yaşındaki Başkana, Belediye Başkanı olduğu halde kendisi sorumlu olmadığı, imzasının olmadığı, talimatın olmadığı işlerden her belediyenin iş ve işleyişinde olan hesap sorulacaksa da yapandan sorulacak olduğu ve yüzde 99’unda da normal işleyişinde bir şey olmadığı meselelerden Alaattin Başkan’ı hapse atmaya, bir algı yaratmaya niyetli olan o kötü niyet şöyle bir süreç yürüttü... Sabahın 04.00’ünde buraya geliyordu. Ön seçim tanıtım toplantımıza geliyordu. Sabahın 04.00’ünde gittiler ve evini bastılar. Evinde arama yaptılar. Oradan güya delil topladılar. Ne kadar hukuksuz olduklarını söylüyoruz, biliyoruz. Herkes biliyor ama ne kadar hukuksuz olduklarını anlatmak için çok basit bir örnek... Türk Ceza Kanunu, değişirken oradaydım, dördüncü yargı paketi. Çok net biliyordum. Sordum, hukukçu arkadaşlar ‘Elbette’ dediler. Tartışmıştım burayı. Övüne övüne dördüncü yargı paketinde, ‘Artış şafak operasyonları yok, artık gece yarısı baskınları yok. Türkiye’de aramalar gündüz gözüyle yapılacak’ dediler. Dediler ki, ‘Konutta, işyerinde veya diğer kapalı yerlerde gece vaktinde arama yapılamaz.’ Bunu yazdılar. Altına da ‘Gece vakti nedir?’ Maddenin e fıkrasına ‘Gece vakti deyiminden güneşin batmasından bir saat sonra başlayan, doğmasından bir saat evvele kadar devam eden zamana gece vakti denir’ dediler. Bu hesaba göre İstanbul’da gün doğumu o gün; 07.34. Aramanın yapıldığı saat; 04.00. ‘Avrupa’ya benziyoruz. Gece aramalarını bitiriyoruz. Kanun çıkarıyoruz’ diye övünen bunlar. Bu kanuna el kaldıran bunlar. Oraya o savcıyı atayan bunlar. Bu aramayı yapan yine bunlar. Böyle yapılan bir arama ile başlayan, dört gün boyunca 65 yaşında seçilmiş belediye başkanını nezarethanede tutan, dört günün son saatinde ifadesini alan, ondan sonra götürüp adliyede tutuklayan zihniyete soruyorum. Bunu yapmakla iktidarda kalabileceğini düşünüyorsan avucunu yalarsın kardeşim, avucunu yalarsın.”

Muhabir: Hatice Gürel