• 'Yerel Çeşitlerin Kayıt Altına Alınması, Üretilmesi ve Pazarlamasına Dair Yönetmelik'teki sıkıntı nedir?

Yönetmelikte 'tarımsal bitki türlerine ait yerel çeşitlerin genetik erozyonlarını engellemek' gibi önemli bir amaç ön plana çıkarılmaktadır. Fakat yönetmelikte yapılan, yerel çeşitlerin nasıl kayıt altına alınacağını, üretileceğini ve piyasaya arz edileceğini kısaca ticaretini düzenlemektedir. Asıl amacı ile bağdaşmamaktadır. Bu yönetmelikle getirilen kayıt ve tescil sistemiyse, sertifikasyona tabi, üretici belgesine bağımlı, alt birliklere üyeliğe eklemlenmiş ve tohumluk üretimi sınırlandırılmış bir sistem kurmaktadır. Bu sistem, adil ve eşit olmayan bir tarımsal ticari sistem kurmakta ve tekelleşmiş şirketleri korumaktadır. Bu düzenleme ile tarımsal üretimde küçük çiftçiyi korumayan, tarımsal üretimde fiyat mekanizmalarına dahil olamayan, gıda üretiminde tüm üretimi ve denetimi tekelleştiren ve gıda kontrolünü şirketlere veren bir üretim sistemi ortaya çıkartmaktadır. Ayrıca anayasamızın 168. Maddesine göre tabii servetler ve kaynaklar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Yönetmelikte tanımlanan yerel çeşit kavramı Anayasamızda 168. Maddede tanımlandığı biçimiyle tabii servet niteliğindedir. Tabii servetlerin özel mülkiyete konu edilmesi mümkün değildir. Sadece kanunla nasıl kullanılacağı düzenlenebilir. Bu yönetmelik yerel çeşitleri ticaret yoluyla özel mülkiyete konu etmiştir.

YEREL ÇEŞİTLER GÜVENCEMİZDİR

• Peki yerel çeşitler neden önemlidir?

Her şeyden önce küçük aile çiftçiliği için çok önemlidir. Yerel çeşitler menşe bölgelerinde, değişen iklim koşullarında, evrimlerini devam ettirerek gelecek felaketlere karşı halkımızın beslenmesinde en önemli güvencemizdir. Günümüzde tüm dünyada uygulama alanı bulan tarım programları küçük çiftçileri ve geçimlik tarım yapan işletmeleri tasfiye ederek, onların yerine şirketler tarafından dayatılan endüstriyel tarım ve sözleşmeli üreticilik modelini öne çıkarmaktadır. Böylece hem çokuluslu şirketler tarafından üretilen/pazarlanan tohum, ilaç ve gübre gibi girdilere pazar yaratılmakta hem de şirketlerin hakimiyeti güçlendirilmektedir. Bu nedenle endüstriyel tarımın yayıldığı ülkelerde, yerel çeşitler hızla azalmaktadır. Bu duruma ülkemiz izin vermemelidir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre son yüzyılda dünyamız biyolojik çeşitliliğinin yüzde 75'ini maalesef kaybetmiştir. Unutmamak gerekir ki çiftçi haklarını tanımlayan 5414 sayılı Kanun, çiftçi tarafından ayrılmış tohum üretim materyalinin saklanması, kullanımı, değişimi, ticareti ve satışının ulusal kanunlarla kısıtlanamayacağı hükmü içermektedir.

• Ülkemizde tarım politikalarını nasıl buluyorsunuz? Ülkemizin bir tarım politikası var mı?

Doğrusu ben de bilmiyorum. Bizim ülkemizde politikalar Bakan değiştikçe değişmektedir. Bugüne kadar yapılan geçici politikalarla başarılı olmadığımız aşikardır. Ülkemizde tarım politikalarını oluşturmak, uygulama koşullarını belirlemek, pazarda etkin olabilmek, çağdaş üretim yöntemlerini kullanıp verimliliği arttırarak kırsal alanın kalkınmasını sağlamak, ancak örgütsel güçle yani örgütlü üreticilerle olabilir. Tarıma önem vermekle, üreticinin yanında olmakla ve desteklemelerle olabilir. Şu anda uygulanan neoliberal tarım politikalarla olmaz.

ÜLKEMİZDE KURU SOĞANIN DURUMU

• Son dönemde soğan fiyatlarında bir dalgalanma yaşanıyor bunun nedenleri nelerdir?

Kuru soğan, bütün dünyada olduğu gibi, tüketicilerin gelir düzeyine bağlı olmaksızın her evin mutfağının vazgeçilmez sebzesidir. Ülkemizde 2017 yılında 2,1 milyon ton kuru soğan üretimimiz vardı. Bunun yaklaşık 1,7-1,8 milyon tonunu iç piyasada tüketiyoruz. Hatırlanırsa, geçen yıl soğan üreticisi zarar etmişti, birçoğu ürünlerini tarlada bırakmıştı. Bu nedenle 2018 yılı soğan ekim alanımız 480 bin dekara, üretimimizde 1,9 milyon tona düştü. Bu yıl Adana ve Hatay başta olmak üzere birçok ilimizde doğal afetler ve hastalıklar nedeniyle kuru soğanda rekolte düşüşü yaşandı. Üretici, bilindiği gibi üretmekte zorlanmaktadır. Girdi maliyetleri, doğal afetler, soğan hastalıklarının yanı sıra soğan üreten çiftçilerin örgütlü yapılarının olmaması, üretim planlaması yapılmaması, nüfusun artması nedenleri ile bu fiyat dalgalanmalarını her dönem yaşayacağız gibi görülmektedir. Ülkemizde kuru soğan, yıllık kişi başına tüketim ortalaması 22 kilogramdır. Fakat 2018 yılında tüketim miktarımız 16-17 kilograma kadar düşmüştür.

PATATES'İN DURUMU

• Soğanda yaşanan durum patateste de yaşandı değil mi?

Ülkemizde patatesin büyük bir kısmı ana ürün olarak, kışları ılık geçen kıyı bölgelerimizde (Akdeniz, Ege) ise turfanda amacıyla üretilmektedir. Ülkemizde Patates üretiminin en yoğun olduğu yerlerin başında Niğde, Nevşehir, Ödemiş, Adana, İzmir, Afyon ve Bolu gelmektedir. Geçen yıllarda 5 kilogramı 1 lira seviyesine kadar inen patates fiyatları 2018 yılında sürekli artış göstermiştir. Patates fiyatlarında yıldan yıla oluşan dalgalanmanın ana nedenlerinden biri ekim planlamasının ülkemizde olmaması, ekim alanlarının artması, ihracatta yaşanan sıkıntılar, girdi maliyetleri, verilen teşvikler, doğal afetler, patates hastalıkları ve zararlılarıdır. Gerekli denetimlerin olmaması nedeniyle, aracılar bu durumları iyi değerlendirerek fiyatı yükseltmektedirler. Bu arada hükümetin yıl içerisinde patates ithalatı ise tam bir facia olmuştur. Patates üreten çiftçilerin örgütlü yapılarının olmaması, üretim planlamasının yapılmaması, aile çiftçiliğinin yaygın bulunması, fiyat dalgalanmalarının diğer sebepleri olarak sayılabilir. Üreticinin ilaç maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle patates hastalıkları ile gerekli mücadele yapmaması nedeniyle gerek hasat edilen gerekse depolarda saklanan patateslerde çürümeler, küflenmeler meydana gelmiştir. Burada bir kısım depoların uygun olmaması da ayrı bir faktördür. Ülkemizde patates, yıllık kişi başına tüketimi 50-60 kilogram arasındadır. Fakat 2018 yılında kişi başına tüketimimiz 40-45 kilogram kadar düşmüştür.

ÜRETİCİ DESTEKLENMELİ

• Türkiye kendi potansiyeli olan ürünlerin kimilerini ithal ediyor, bunlardan en önemlilerinden biri de pirinç, Türkiye neden pirinci ithal ediyor? Yalnız pirinç mi ithal ediyoruz?

Tabii ki hayır. 5-6 ürün dışında birçok ürünü biz maalesef ithal ediyoruz. Pirinç ithal etmemizin temel sebebi, Türkiye'de pirinç tüketimi yıllık yaklaşık 750 bin ton civarındadır. Üretimimiz ise yaklaşık 500-550 bin ton civarındadır. Yani yaklaşık 200 bin ton açığımız mevcuttur. Bu nedenle her yıl ithalat yapıyoruz. Örneğin, 2016'da73 bin ton pirinç ithalatına yaklaşık 37 milyon dolar ödenirken, 2017'de 149 bin tonluk ithalata karşılık 78 milyon dolarlık ödeme yapıldı. 2018'in ilk 9 ayındaki 187 bin tonluk ithalata karşılık ise yaklaşık 110 milyon dolarlık ödeme yapıldı. Eğer girdi maliyetleri düşürülür, üretici desteklenirse ve verilen fiyatlar zamanında açıklanırsa bu açığı pek tabii kapatabiliriz.

• Peki tarımda yaşanan sorunlara çözüm önerileriniz nedir?

Bu çeşitlerimiz kamu adına gerçek sahipleri olan çiftçilerimiz tarafından, tarlalarda ve bahçelerde üretilerek muhafaza edilmeli, küresel tohum şirketlerinin dayatmalarına karşı yerel çeşitliliğimiz ve gıda güvenliğimiz korunmalıdır. Çiftçimizin kooperatif çatı altında örgütlenmesi, tüketici örgütleri ile işbirliği çerçevesinde yerel üretim, yerel pazarlar, yerel tüketim ağının örülmesi devlet politikası haline getirilmelidir. Bu nedenlerle Yerel Çeşitlerin Kayıt Altına Alınması, Üretilmesi ve Pazarlanmasına Dair Yönetmelik derhal geri çekilmelidir.

Editör: Haber Merkezi