• Mülteci kime denir?

Mülteciler kendi ülkelerinde savaş, doğal felaket, insan yapımı felaketler (nükleer patlamalar gibi) gibi veya baskıcı rejimlerin olduğu ülkelerde siyasi, dini, politik durumu, etnik kökeni, cinsel yönelimleri vb. özellikleri nedeni ile ayrımcılığa uğrayan ve bu nedenle ülkesini terk etmek zorunda kalan ve geri dönemeyecek durumda kalan insanlara 'mülteci' deniliyor. Bu tür durumlarda insanların kendi ülkelerini terk ederek güvende olabilecekleri başka bir ülkeye sığınma haklarını uluslararası düzeyde İnsan Hakları Bildirgeleri tanımlamış vaziyette. Bu bir statüyü ifade ediyor esasında. Sığınma esnasında insanların kaçışını ve başka bir ülkeye geçiş süreçlerini ifade eden bir tanımlama. Dolayısıyla mülteciler bu açıdan özel bir tanımlama ihtiyacı duyulan ilk uluslararası metinlerin öznesidir. Çünkü uluslararası sözleşmeler cinsiyet, yaş, etnisite gibi unsurlara pek fazla dokunmazlar. Ama mültecilerin statüsüne ilişkin uluslararası alanda bu şekilde bir tanımlama vardır. Aynı zamanda mültecilere tarihsel bir perspektif de verilir. Sözleşmenin ilk halinde 1951'den önce 'Avrupa'da meydana gelen olaylar nedeni ile' der. Bu ifade ile II. Dünya Savaşı sırasında yaşanan Nazizm faşizmi, savaş, katliamlar ve bundan kaçan milyonlarca insanı tanımlıyordu. Ancak daha sonra 1970'lerde var olan coğrafi sınırlama ve tarihsel limit de kaldırıldı. Dünyada herhangi bir zamanda herhangi bir yerde meydana gelen ve buna benzer olaylardan dolayı kaçmak zorunda kalan insanlar olarak tanımlıyor.

POLİTİKA YOK

• Mülteciler konusunda Türkiye'de durum nedir?

Türkiye'de sözleşmeye dair bir coğrafi çekince söz konusu. Türkiye halen 1951 yılında kalmış durumda ve sadece Avrupa'da meydana gelen olaylarla sınırlı tutmuş vaziyette. Avrupa'dan gelenleri mülteci olarak kabul ediyor ama Avrupa Konseyi'ne üye olmayan devletlerden gelenleri hala mülteci olarak kabul etmiyor. Bu konuda sıkıntılar yaşanıyor.

• Türkiye'de Suriye'den ya da Afganistan'dan savaş nedeniyle gelenler mülteci değil mi?

Türkiye'ye gelenler evrensel hukuka göre mülteciler fakat ulusal hukuk bunu bu şekilde tanımlamıyor. Dolayısıyla da buna ilişkin çok büyük sıkıntılar yaşanıyor. Mültecilere ilişkin ilk hukuki düzenleme Türkiye'de yayınlanan yönetmelik ile oldu. 1994 yılında I. Körfez Savaşı'ndan sonra Kürtlerin Irak'tan Türkiye'ye doğru topluca kaçması sonucu Turgut Özal hükümeti konuyla ilgili bir yönetmelik hazırladı. Bu sadece Avrupa dışından gelenlere Türkiye'de geçici ikametgah hakkı tanınması ile alakalıydı ve bu mültecilere ilişkin ilk hukuki düzenleme olarak kabul edilir. 1994 yılından 2013 yılına kadar hiçbir hukuki düzenleme yapılmadı ve Türkiye'de mültecilere ilişkin bir kanun 2013 yılına kadar yoktu. İlk kez kanun anlamındaki düzenleme 2013 yılında yapılan 'Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu' isimli kanundur.

• Türkiye'de bu düzenleme ne zaman yürürlüğe girdi?

Bu düzenleme 2014 yılında yürürlüğe girdi ve yürürlüğe giren kanunda mülteci tanımı vardır ve hala sadece Avrupa'dan gelenleri içeriyor. Örneğin Ortadoğu ülkelerinden gelenler farklı tanımlarla tanımlanıyor ve onlar için 'geçici mülteci statüsü verilir' diye bir ibare yer alıyor. Bu esasında şunu ifade eder: Türkiye'ye gelen kişi uluslararası koruma başvurusunda bulunmuştur ve Göç İdaresi şartlı mülteci statüsü vermiştir. BM'deki başvurusu sonuçlanıncaya kadar kişi Türkiye'de koşullu olarak kalabilir anlamına gelir. Yani kişi hangi ülkeden geliyorsa kanuna göre onun konumu Türkiye'de farklıdır veya çok önemli bir durum varsa Göç İdaresi o kişiye ikinci bir koruma verir. Bu da şu anlama gelir: Kişi Türkiye'de durmayacaktır, kendi ülkesine gönderildiğinde ise başına bir felaket geleceği düşünülür, örneğin kişi hastadır, o kişi için özel korumalar sağlanabilir. Geçici koruma kararı sadece Bakanlar Kurulu kararı ile veya toplu göç hallerinde tanınan bir statüdür. Suriyelilerle uygulandığı gibi. Türkiye'de mültecilere yönelik hukuki düzenleme bu şekildedir. Türkiye'deki hukuki düzenlemenin uluslararası hukuk ile uyumlu olmaması ise Türk hukuku için vahimdir. Yine de bu durum önceki döneme göre de bir ilerlemedir. Mülteciler için hukuki düzenlemeler yetersiz ve kapsayıcı değil, uluslararası standartla uyumlu değildir.

• Türkiye son yıllarda mülteciler konusuna yoğunlaşmak durumunda kaldı. Suriye'deki savaştan sonra ciddi bir Suriyeli mülteci oldu ülkemizde. Ancak Suriyeli mültecilere ilişkin nefret söylemi de söz konusu, bununla ilgili neler söylemek istersiniz?

Türkiye'de öncelikle dayanışma ağları çok güçlü değil. İkinci ise mültecilerle ilgili yöneticilerin güçlü politikaları yok. Politika olmadığından dolayı Suriyeli mülteciler üzerinde gördüğümüz gibi tam bir kaos söz konusu. Toplumda huzursuzluk ve gerginlik var. Çünkü uygun bir politika ile alınmadığı, ideolojik ve duygusal bir ortamda alınan kararlarla alındıklarından dolayı bir kaos söz konusu. Bu ise toplumda tansiyon yaratmış durumda ve bununla ilgili bir politika üretilmiyor. Bundan dolayı da Suriyelilere yönelik linç girişimleri söz konusu ve bunlar kabul edilebilir şeyler değil. Üstelik bunlar sıkı önlemler alınmasına rağmen böyle.

AVRUPA'DA İKİ YÜZLÜLÜK VAR

• Peki Avrupa'da mültecilik ne durumda?

Avrupa'da bu konuda ikiyüzlülük var. Geri Kabul Anlaşmalarından sonra bu konudaki etik ilkeler mahvedildi ve bunun da mucidi de AB'dir. Bu anlaşmalarda etik ilkeler ihlal edildi. Avrupa'da yükselen popülizm ve aşırı sağ hareketin güç kazanması merkezi sağı da zor durumda bıraktı. Merkez sağ bu konuda daha liberal bir tavır alacağı yere aşırı sağa yaklaşmış durumda. Onlar da bu göçmen karşıtı politikaların esiri olmuş durumdalar. Dolayısıyla göçmenler için durum Avrupa'da da hiç iç açıcı değil. İkincisi ise aşırı sağın yükselmesi, ekonomik krizin nedeni ve daha birçok şeyin nedeni yöneticiler değil de sorumlusu mültecilermiş gibi davranıyorlar. Avrupa Biriliği bunu önlemek için bir icat geliştirdi. Bunun adına ise 'Geri Kabul Anlaşmaları' dedi. Mültecileri böylelikle kendi topraklarının dışında tutmaya çalışıyorlar. Biz buna 'Dışsallaştırma' ya da 'Haricileştirme' diyoruz. Böylelikle mültecileri sınırlarına almıyorlar. Bunun için duvar ördürüyorlar, kilometrelerce uzanan dikenli telleri kurduruyorlar. AB ülkesine rastlamak mümkün. Bunun için özel güvenlik güçleri bile yaratılmış durumda. Açıkçası, bu duvarlar, bu tel örgüler için harcadıkları parayı mülteciler için harcasalar daha hayırlı olur. Yani AB ülkeleri diğer ülkelerle bu anlamda 'Geri Kabul Anlaşmaları' yapıyorlar. Bu metinler gayri ahlaki, etik olmayan şekilde hazırlanan metinler. Bu anlaşmalar hak ihlallerine yol açan anlaşmalardır. Umuyoruz ki tüm dünyada mültecilerin daha insani koşullarda yaşayacakları hukuki düzenlemeler biran önce yapılır.

BİR KUŞAK KAYBOLDU

• Türkiye'de mülteci çocuklar ne durumda?

Bunun dışında 1 milyon 200 bin civarında okul yaşında çocuklar var. Bunların hala 500 ile 600 bini okullara kavuşmuş durumdalar. Diğerleri çocuk içi olarak çok zor koşullarda, sömürülerek, paralarını dahi alamadan çalıştırılıyorlar ve bir kuşak bu şekilde kaybolmuş durumda, ikinci kuşak da keza öyle. Üçüncü kuşağı kurtarmak için şuanda çaba sarf ediliyor.

• Demokratik kitle örgütlerinin mültecilere ilgisi nasıl?

Mültecilerle alakalı diğer bir sorun ise konuyla ilgili çalışacak olan sivil toplum kuruluşlarına çok ciddi kısıtlamalar getirilmiş olması. Sivil Toplum Kuruluşlarının (STK) mültecilerle ilgili her konuda izin almaları gerekiyor, izin alamadan hiçbir şey yapamıyorlar. Oysa bu konuda kaynağı, parası olan kuruluşlar var. Fakat bu kuruluşlara faaliyet göstermeleri için izin verilmiyor. Örneğin Sınır Tanımayan Doktorlar gibi… Bu durum beraberinde başka sorunlara da neden oluyor. İllerde sivil Göç İdaresi kurulması öngörülmüştü ve kuruldu. Her Göç İdaresi'nin etrafında sayısız özel şirketler bulunuyor. Bunlar mültecilere vize almak, çalışma izni almak, çeviri hizmeti vermek gibi vaatlerle onları oyalayan sömürü alanları durumundalar. Bütün bunları düşündüğümüzde Türkiye'de mülteciler için durumun pek iç açıcı olduğunu söylenemez. Çünkü bu sorun artık güvenlik meselesi olarak addediliyor. Hal böyle olunca da birçok şey izne tabi oluyor ve Göç İdaresi çevresinde kurulan şirketler tarafından sömürü alanı olarak kullanılıyor. Halbuki bu STK'lara izin verilse, onlar mültecilere ücretsiz çeviri hizmetinden tutun nasıl bir yol izleyeceklerine kadar birçok hizmeti ücretsiz ve gönüllü olarak verebilecek durumdalar.

Editör: Haber Merkezi