Kendinizden bahseder misiniz?

49 yaşındayım. Bir hukuk bürosunda çalışıyorum. 14 yıldır profesyonel dağcılık yapıyorum. (Türkiye Dağcılık Federasyonu'nun eğitimlerini bitirip Dağcılık Antrenörü olmak için teorik eğitimlerimi tamamladım. Sırada uygulama eğitimleri var. Her tırmanışa gittiğimde çantamda taşıdığım 'Lösemi Zirve Yapmasın', 'Trombosit ve Kan Bağışlayalım, Lösemili Çocuklarımızı Yaşatalım', 'Lösemili Çocuklarımız Solan Yapraklar Olmasın' sloganlarımı dağların zirvelerinde açıyorum. Bağış yaptığım hastalara dağların zirvelerinden selam ve sevgilerimi gönderiyorum ki bu onlara moral oluyor. Son 11 yıldır ayda 2 ünite olmak üzere düzenli trombosit bağışlıyorum. Şu an kök hücre veri bankasına kayıtlı gönüllü donörüm.

22 YILDIR KAN BAĞIŞLIYOR

Kaç yıldır kan bağışı yapıyorsunuz?

1996'dan bu yana bağış yapıyorum. Bu yılların ilk 10 yılında düzenli bağış yapmama rağmen tam bir profesyonellikle bağış yaptığımı söyleyemem. Kan bağışı da yapıyorum ancak daha çok trombosit bağışı yapıyorum. Özellikle son 10 yıl içerisinde istisnai olarak kan bağışında, düzenli olarak da trombosit bağışında bulundum. Dediğim gibi, ilk 10 sene içerisinde düzenli sayılabilir ölçüde bağış yapmama rağmen, bu konuda tam anlamıyla bilinçli olduğumu söyleyemem. Ancak 2005 ile 2018 arasındaki 13 yılda ne yaptığımın tam anlamıyla farkında olarak bağış yaptım. Şu ana kadar toplam olarak 700 üniteye varan kan ve trombosit bağışı yaptım. Bağışlarımın 600 üniteye yakın kısmını trombosit bağışı oluşturuyor. Onun için de kendimi 'trombosit bağışçısı' olarak nitelendirebilirim.

Türkiye'de en fazla bağış yapan kişi siz misiniz?

Doğrusunu isterseniz son bir, iki yıla kadar bu konuyu hiç önemsemedim. Hiç kimseden, hiçbir beklentim olmadan ve tamamen gönüllü olarak bu çabayı sürdürdüm. Ancak son yıllarda bu çabama tanık olan dostlarım, arkadaşlarım, yaptığım çabayı kayıt altına almamı önerdiler. Bu faaliyetimi kayıt altına alırsam belki bir dernek veya bir vakıf kurmama vesile olur diye düşündüm. Özellikle de çocuklara bu yolla çok daha fazla destek olabilirim. Benimki sadece ve sadece çocuk ölümlerini önlemeye yönelik bir çaba. Çabamın tek başına yeterli olmadığını biliyorum. Bu yüzden yaptığım işi duyurmaya çaba gösterdim. Guiness Rekorlar Kitabı'na başvuru yaptım. Orada daha çok kan bağışı kayıt altına alınmış. Amerika'da 2000 ünite kan bağışlayan kişiler var. Yani neredeyse benim 3 katım kadar… Bu nedenle bizim başvurumuz da bu kapsamda değerlendirildi. Şimdilik Guiness'e giremedim ama sadece trombosit bağışı olarak yeni bir başvuru daha yapacağım. Benim yaptığım araştırmalara göre Türkiye'de 300 üniteye ulaşan trombosit bağışçısı yok. Ancak bu rakamları henüz resmileştirmedim. Bu konuda önümüzdeki günlerde, resmi başvurular yapıp durumu netleştirmeyi düşünüyorum.

AİLELERİN ÇIRPINIŞLARINA TANIĞIM

Trombosit bağışçısı bulmak daha zor değil mi?

Aynen öyle. Hastanede bu hastalık sürecinde ailelerin çırpınışına, yaşadıkları sıkıntılara tanık oluyorum. Türkiye'nin birçok noktasından gelen aileler trombosit bulma sıkıntısı yanında bir de yoksullukla mücadele ediyorlar. Hastane bahçesinde, parklarda yaşayan birçok aile ile tanıştım. Onların bir parçası oldukça çaresizliklerini daha fazla hissettim. Trombosit vermekle iş bitmiyor. Uzun süreli tedaviler veya ölümle sonuçlanan tedaviler, trombosit bulamamak, çaresizlik gibi her biri başlı başına bir dram. Kana ulaşmak nispeten kolay sayılır. İstatistikler, ihtiyaç duyulan kanın yüzde 65'lik kısmının Kızılay'dan tedarik edildiğini gösteriyor. Ancak trombositte durum farklı, ihtiyacın yüzde 20'sine bile ulaşılamıyor. Kan vermek kısa sürede sonuçlanan pratik bir iş. En fazla 10 dakika içerisinde işlem tamamlanıyor. Trombosit bağışı ise yaklaşık bir saat sürüyor. Bu süre içerisinde sizden alınan kan aferez işlemine yani ayrıştırmaya tabi tutuluyor. Kanınızdaki trombosit ayrıştırılıp, kalan kan yeniden vücuda pompalanıyor. Birçok kişi bu süreçten kaygı duyuyor veya sürenin uzunluğundan dolayı bağış yapmayı göze alamıyor. Ancak şunu ısrarla belirtmek isterim; kesinlikle sağlık açısından sakıncalı veya riskli bir durum yok. Vücudunuz en fazla yarım saat içerisinde verdiğiniz trombositi yeniden üretiyor. Zaten bu konuda sağlıklı ve sağlıklı olmayan birey arasındaki fark da bu. Lösemi hastasında kan hücreleri trombosit üretmiyor. Dolayısıyla bu desteği dışarıdan, bağışçılar üzerinden sağlamak gerekiyor. Eğer hastaya aktarılan trombositi, hastanın bünyesi kabul ediyorsa vücut trombosit üretmeye başlıyarak, tedaviye yanıt veriyor.

BU TARİFSİZ BİR DUYGU

Peki bağışta bulunmak nasıl bir duygu anlatır mısınız?

İnsanların hayatta kalmalarına yardımcı olmak tarifsiz bir duygu. Türkiye'nin her yerinde yüzlerce 'kan kardeşim' var. Bağış yaptığım hastaların dini, ırkı, mezhebi, siyasi görüşü beni ilgilendirmiyor. Hiçbir çıkar gözetmeksizin bağışlarıma devam ediyorum.Bir de lösemi tedavisi uzun bir süreç. Bu süreç sıkıntılı ve acılı geçen bir süreç. Bunun yanında tedavisi bitip aralıklarla kontrole gelen bağış yaptığım hastalar var. Özellikle İskenderun'dan 16 yaşındaki Selin Altun Ankara'ya geldiğinde beni arar. Hastanede ya da dışarıda buluşur sohbet ederiz. Anne ve babası ile de yakın arkadaş olduk. Selin'e ilk trombosit bağışını 2012'de yapmıştım. Bağımız hiç kopmadı. Bu da apayrı bir dostluk.

Ülkemizde kan verme ya da donör bulmak sanki biraz sıkıntılı bununla ilgili neler düşünüyorsunuz?

Şu an ülkemizde 280 binden fazla lösemi hastası var. Her yıl bu rakama en az 3 bin hasta daha ekleniyor. Son 6 yılda düzenli bağış yaptığım 50 kan kardeşimi kaybettim. Yıllardır kan ve trombosit bağışçısıyım, çevreme de bağış yapmaları için telkinlerde bulunmama rağmen yılda en az 10 ünite trombosit bağışı yapan sadece 1 arkadaşım var. Malesef çok acı bir durum ama insanlarımız duyarsız. Bağış yapmaları için çevreme kendimi anlatıyorum. Ancak insanlar 'en çok ya bağış yaparken kullanılan setlerden hastalık kaparsam' diye korkuyor. Şu ana kadar 700 üniteye varan bağış yaptım, hiçbir risk yaşamadım. Bunu biliyor olmalarını isterim. Benim gibi ayda 2 ünite değil, ayda 1, ya da 3 ayda 1 ünite trombosit bağışı yapın bu da yeterli diyorum. Ancak insanlarımız kendi başlarına gelmedikçe bağış yapmaya yanaşmıyor.

Farkındalık yaratmak için bir dernek kurduğunuzu biliyoruz. Derneğiniz ne zaman kuruldu?

Derneğimiz LÖYAD (Lösemi Hastaları ve Aileleriyle Dayanışma Derneği) Eylül 2017'de hazırlandı. 12 Haziran 2018'de Ankara Valiliği Dernekler Masası'ndan onaylanarak resmiyet kazandı.

Derneğinizin amaçlarını öğrenebilir miyiz?

Faaliyetlerimi resmileştirmek ve kurumsal bir kimlik kazanabilmek amacıyla başkanı olduğum, Lösemi Hastaları ve Aileleriyle Yardımlaşma Derneğini (LÖYAD) kurduk. Dernek üzerinden bu konuda farkındalık yaratmak, hassasiyet oluşturmak ve projeler üretmeyi amaçlıyoruz. Derneğimize yeterince bağış gelirse farkındalık yaratacak projeler yapacağız. Hedefim Ankara'dan başlayıp Türkiye genelinde trombosit bağışlamanın kök hücre gönüllüsü olmanın kriterlerini ve önemini anlatıp hayat kurtarmaya teşvik etmek istiyorum. Derneğimizin bir amacı da çok az şeyin bilindiği bu süreçlerle ilgili olarak, düzenli enformasyon sağlamak ve bilgilendirmelerde bulunmak olacaktır.

Editör: Haber Merkezi