Hem edebiyat eğitmeni hem ressam hem de felsefeci bir annenin ve Türkiye'nin ünlü kardiyoloji doktorlarından bir babanın çocuğu olan Monad Balkan 4 yaşında piyano eğitimi 17 yaşında ise ünlü besteci İlhan Usmanbaş'tan müzik eğitimi almış. Müziğin yanı sıra sinema alanında araştırmalar, senaryo denemeleri ve kısa metraj film çalışmaları yapan sanatçı, aynı zamanda edebiyat ve müzik tutkusunun yanında Sidney Julian Ashton Art School'da resim eğitimi almış. Sanatçı, bürokratik görevleri dolayısıyla çeşitli ülkeleri gezme fırsatı da bulmuş. Annesi ressam Esma Balkan ve babası Dr. Orhan Balkan'ın resme olan tutkusu nedeniyle resim alanında aile dostları Eşref Üren, Melahat Üren, Orhan Arel, Esat Subaşı, Turgut Zaim, İsmail Altınok gibi devrin büyük isimlerinden feyiz alan sanatçı 'Ursula' ve 'Siyah Virjin' adıyla iki şiir kitabı da çıkardı. İlkokulu Galatasaray Mektebi'nde liseyi TED Ankara Koleji'nde okuyan sanatçı Ankara Hukuk Fakültesi'ni bir yıl okuyup bırakmış. Hukuk fakültesinden sonra Viyana'ya gidip Viyana İktisat ve Ticaret Fakültesi'ni de (Hochschule für Welthandel) 3 yıl okuduktan sonra kötü muamele ve iklim nedeniyle tahsilini yarıda bırakıp Türkiye'ye geri dönmüş. Sonrasında ise Ankara İktisadi Ticari İlimler Akademisi'nden (şimdiki Gazi Üniversitesi'nin İktisadi İdari Bilimler Fakültesi) mezun olmuş. Sanatın hayatında hep merkez olduğunu ifade eden Monad Balkan, 'Bürokrat kökenli değilim; sanatçı kökenli bürokratım. Bürokrasi benim hobimdi.' dedi. Monad Balkan ile sanata verilen bir ömrü konuştuk.

• Çizgilerle nasıl kesişti yollarınız? Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Çizgilerden önce müzik vardı. 4 yaşında piyano dersleri almaya başladım. 1942 yılında İstanbul, Bakırköy'de doğdum. Klasik eğitim gördüm. Galatasaray Mektebi'nde ilkokulu gittim daha sonra TED Ankara Koleji'nden mezun oldum. Liseden sonra bir yıl Ankara Hukuk Fakültesi'ni okuyup bıraktım Viyana'ya gidip Hochschule für Welthandel in Wien'de (Dünya Ticaret Yüksek Okulu) okudum orada da 3 yıl kaldıktan sonra tahsilimi yarıda bırakıp döndüm. Son olarak, Ankara İktisadi Ticari İlimler Akademisi'nden (şimdiki Gazi Üniversitesi'nin İktisadi İdari Bilimler Fakültesi) mezun oldum. Resimle tanışma hikayeme gelince babam sayesinde oldu. Babam aniden resme merak saldı ve böylelikle eve resim girdi. Aslında resimle tanışmam küçük yaşlarda başladı. İstanbul Bakırköy'de komşumuz Muhsin Kut vardı. Ünlü bir ressamdır. O devamlı suluboya resim yapardı. Onun babası ile benim babam sınıf arkadaşıydı üniversitede. Muhsin doğduktan sonra babası bir yıl sonra tüberkülozdan ölmüş. Ve Muhsin de hastalanmasın üşütmesin diye Muhsin'i sokağa pek bırakmazlardı. O da kendini ifade etmek için devamlı suluboya resimler yapardı. Bizde kardeş gibi olduğumuz için onunla birlikte sürekli resim yapıyorduk. Resme olan tutkum esas oradan başladı. Babamla evde resim yapıyor toplaması anneme düşüyor... İşte erkek... Palette boyalar kalıyor annem de ziyan olmasın diye orada bulduğu atık kağıtlara ve kartonlara resim yapmaya başlıyor. Bir zaman sonra fark ediliyor ki müthiş resimler çıkıyor ortaya. Babamın da doktor olması nedeniyle Eşref Üren, Melahat Üren, Orhan Arel, Esat Subaşı, Turgut Zaim, Cemal Bingöl, Orhan Arel, Esat Subaşı, İsmail Altınok gibi devrin büyük isimleri eve girip çıkınca küçük yaşlarda feyiz aldım. Bu arada annem parladı. Devlet Resim ve Heykel sergisi her sene mayıs ayında yapılırdı. Orada o dönemler jüriden geçmek deveye hendek atlatmak gibi bir şey. Ve annemin her sene bir resmi seçilirdi o sergi için. Benim resimle haşır neşir olmamda ailemin sayesinde oldu. Babam işten gelir gelmez 'Hadi Monad resim yapmıyor muyuz?' diye sorardı. Sonraki süreçte akademik yönden Sidney Julian Ashton Art School'da eğitim aldım. 34 kişisel sergi açtım; yurtiçi ve yurtdışı sanat fuarları, karma sergiler ve festivallere katıldım.

'KÖTÜ MUAMELE VE İKLİMDEN DOLAYI VİYANA'DA TUTUNAMADIM'

• Hukuk fakültesini neden yarım bıraktınız?

Aklımda yurt dışına gitmek vardı. Hukuk fakültesini çok sevmedim. Yurtdışına gittim orada da fazla tutunamadım. Avusturya'da Germen ırkçılığı vardı ve yabancıları sevmiyorlardı. Beni bu durum çok rahatsız etti. Bir de iklimden yıldık. Evler çok rutubetliydi. 1960 yıllarından bahsediyorum. Evlerde kalorifer yoktu öğrenci nerede soba yakacak. Kötü muamele ve iklim nedeniyle çok tutunamadım. Viyanalılar, bırakın biz yabancıları Viyana dışındakileri bile küçümsüyorlardı. Ev ararken ilanlara 'Ortadoğulu istemiyorum' diye not düşüyorlardı. Irkçılık ve iklim bizi epey hırpaladı. 3 sene sonra döndüm. Fakat güzel şeyler de oldu. Orada sinema sanatını tanıdım. İlk gittiğim sıralar da Almanca bilmiyorum orada bir cep sineması görüp içeri girdim. Filme bir baktım çok ağır seyreden siyah beyaz felsefi bir film. Hiçbir şey anlamadım ama sarsılmıştım. O esnada sinemanın çok büyük bir sanat olduğunu fark ettim. Viyana'da kendimi sinemaya verdim. Arkadaşlarla gurup da kurmuştuk çok da kültürel bir şehir. Sanat filminin oynadığı en az 4-5 sinema salonu vardı. Biz o arkadaş grubu ile her gün iki filme gidiyorduk. Orada sinema sanatını iyi öğrendim. Türkiye'ye döndükten sonra sinema denemeleri yapmaya başladım.

İLHAN USMANBAŞTAN DERS ALMIŞ

O dönemde piyanoya yönlendirilmek orta sınıf bir aileye sahip olduğunuz anlamına geliyor...

Ben Ankara'ya gelene kadar annemin dayısı ve yengesiyle büyüdüm İstanbul'da. Annem ile babam Ankara'ya gelmişlerdi babam ünlü bir doktordu. Türkiye'nin ilk kardiyologlarındandır. Önceleri iç hastalıkları uzmanı üstüne kardiyoloji bölümünü ekledi. Babam, Nazi döneminde Türkiye'ye gelen Yahudi profesörlerinden eğitim almış. Beni müziğe yönlendiren annemin dayısı çok varlıklıydı. Bakırköy'ün üç dört zengin ailesinden biriydi. İstanbul'dan sonra Ankara'ya geldim ama piyano eğitimlerine devam ettim. Fakat piyanoyu 17 yaşında bıraktım. Piyanomu da hala saklıyorum artık antika değerinde. Annem de piyano çalarmış. Onun zamanında Türkiye'de piyano satılan mağazalar yokmuş. Özel olarak dayısı Berlin'den getirtmiş piyanoyu. O piyano ile çalıştım ve hala duruyor. Büyük dayı ve yengenin çocukları olmuyordu dolayısıyla annem ve annemin abisini onlar büyütmüş. Çünkü annemin babası Yemen'de şehit düşmüş. Annem de İstanbul Edebiyat Fakültesi mezunu. Anne tarafım Kırımlı Tatar baba tarafım da Bulgaristanlı Türk. 17 yaşında piyanoyu bıraktıktan sonra İlhan Usmanbaş'tan kompozisyon ve beste dersleri almaya başladım. Türkiye'nin yetiştirdiği en büyük bestekarıydı. Pek ismi bilinmiyor. Hala hayatta... Müthiş bir adamdır. Amerika'da CD'leri vardır. Yaptığı eserler zor çalınır. Çünkü müzikte 12 ton dediğimiz bir yöntem vardır bestelerini öyle yapıyor. 12 ton çalmak ve yorumlamak çok zordur. Her babayiğidin harcı değildir... Piyanoyu bıraktığım dönemde bile yurtdışında içinde piyano olan evleri seçerdim. Elimi dokunsam da dokunmasam da piyano demirbaş olarak olacak bir yerde.

'ANKARA'DAKİ TALEBELİĞİM İSTANBUL'DA GEÇİYORDU!'

• Neden ailenizin yanında değil de büyük dayı ve yengenizin yanında kaldınız?

Babam doktor çıkınca annem de o dönem İzmir'de öğretmenliğe başlamış. Sonra evlenmişler annem çalışma hayatını bırakıyor ve babam tayinini Adana'nın Şahinbey İlçesi'ne aldırıyor. O zamanlar yol yokmuş katırla gidiliyormuş. Ben o sıralar bebeğim oraya gitmişiz ve annem orada tifo hastalığına yakalanıyor ölümden dönüyor. Ben de bakımsız kalmışım. Babam Ankara'ya tayin aldırınca İstanbul'dan geçiliyor. Annemin dayısı, 'Bu çocuk sabaha kalmaz' demiş. Annemin yengesi de 'Bu çocuk bende kalsın' deyince annemlerde 'Kalsın' diyor. Oraya alışıyorum annemin yengesini anne dayısını da ağa baba biliyorum.

• İstanbul'la hiç bağınız kopmadı değil mi?

Ankara'daki talebeliğim İstanbul'da geçiyordu! İmtihandan imtihana Ankara'ya geliyor sınavları verip İstanbul'daki hayatıma dönüyordum. Sonraları da Avustralya'dayken resimde bir de akademik eğitim göreyim diye Julian Ashton Art School'a devam ettim.

'BÜROKRASİ BENİM HOBİMDİ'

Aynı zamanda bürokrat olarak da görev yapmışsınız....

1968 yılında T.C Ticaret Bakanlığına girdim. Dış Ticaret kısmında çalıştım, 2002 yılında emekli oldum. 2002-2007 yılları arasında Orta Anadolu İhracatçı Birlikleri nezdinde Dış Ticaret Müsteşarlığı Denetçisi olarak görev yaptım. T.C Büyükelçiliklerinde çalıştım; Roma'da Ticaret Müşavir Yardımcısı; Karaçi'de Ekonomi ve Ticaret Müşaviri; Sidney'de Ekonomi ve Ticaret Başmüşaviri; Budapeşte'de Ticaret Başmüşaviri olarak görev yaptım. Bürokrat kökenli değilim; sanatçı kökenli bürokratım. Bürokrasi benim hobimdi. Çok eğlendim; bana çok şeyler verdi; sanat dünyasında ilerlememe katkısı büyük oldu.

• Şiir ve hikaye yazarlığınızdan bize biraz bahseder misiniz?

'Ursula' ve 'Siyah Virjin' adıyla iki şiir kitabım var. Şair Fevzi Halıcı'nın yaklaşık elli yıldır çıkarttığı 'Çağrı' edebiyat ve fikir dergisinde on yıl makaleler yazdım. Öte varoluşçuluk adını verdiğim bir felsefi görüşüm var. Onu lanse etmeye çalıştım. Sonra 'Siyah Gazete', 'Çağdaş Haber Gazetesi' adlı yayınlarda anekdotlar ve sanat izlenimlerimi kaleme aldım. Beş yıldır internet ortamında çeşitli anekdotlar, makaleler ve sanat olayları izlenimlerini paylaşıyorum. 'Sanatım' dergisinde de köşe yazarlığı yapıyorum. Sanattan Yansımalar da ise halen yazmaya devam ediyorum.

Editör: Haber Merkezi