Erol Taş, Nuri Alço, Yadigar Ejder, Yusuf Çetin, Feridun Çölgeçen, İbrahim Kurt, Necip Tekçe, daha nice isim… Bu isimler izleyenleri kah ağlattı, kah sinir krizine soktu... Kimi zaman hain Kostok, kimi zaman mafya babası, kimi zaman tetikçi, kimi zaman da genç kadınların gazozlarının içine hap atan karakterler oldular. Yaptıkları kötülüklerden sonra attıkları kahkahaları ile hafızalara kazındılar. 'Kötü adam' deyince en başa adı yazılacak olan isim Erol Taş. Sinema ile yolları tesadüfen kesişen Taş, Yeşilçam'ın 'kötü adam' karakterlerinin vazgeçilmez oyuncusuydu. 'Kötü adam' karakterini o kadar güzel oynadı ki izleyici gerçekten kötü olduğunu düşündü ve birçok kez canlandırdığı karakterler nedeniyle saldırıya uğradı. İşte o 'kötü adam'lardan biri de İsmet Tamer. Tiyatronun ve dizilerin aranan 'kötü adamı' İsmet Tamer, 'Behzat Ç', 'Arka Sokaklar', 'Aşk Bir Hayal', 'Kara Kutu' diye birçok dizide de rol almış. 27 yıldır oyuncu olan Tamer, tiyatronun çok özel bir yerde durduğunu söylüyor. 'Kötü karakter' benim için her zaman ideal bir oyuncu tarzı oldu' diyen Tamer, 'Kötüyü oynamayı seviyorum kötüyü oynamak benim oyunculuğuma çok şey katıyor.' dedi. Tamer ile tiyatroyu, yaşamı, oyunculukla tanışma hikayesini ve en önemlisi 'kötü adam'ı konuştuk.

• Biraz kendinizden bahseder misiniz?

1973 doğumluyum. Ankara Kalecikliyim. 5 yaşındayken 2,5 ay komada kalmışım. Komadan çıktıktan sonra okula gidemedim. Evde hem tedavi görüp hem okumayı öğrendim. Ve henüz 5.5 yaşındaydım. Binbir Gece Masallarını 6 yaşında okudum. Hatta o dönemde ilkokul 1'inci sınıfta Günaydın Gazetesi'nin Türkiye çapında bir yarışması varmış. Öğretmenimiz bizlere sınıfta bir yarışma yaptırdı. Hızlı ve güzel konuşma yarışması. O yarışmada Türkiye birincisi oldum. Okumayı erken yaşta öğrendikten sonra evden çok dışarı çıkmadım. 18 yaşıma kadar tedavi gördüm. 18 yaşımda da saldılar beni dışarıya. Hadi 'Bitti senin tedavin' dediler. Dışarıya çıkınca ne yapacağımı bilemedim çünkü hayata dair bir tecrübem yoktu. Çok nazlı büyüttüler beni. 18 yaşında da dışarıya çıkınca kaldım. İnsani ilişiklerimin çok iyi olduğu söylenemez. Meslek lisesi mezunuyum. Lisede elektronik okudum. Liseden sonra mesleğimi 10 yıl sürdürdüm. Hem tiyatroyu hem mesleğimi aynı anda sürdürdüm. Oyun yazarlığı da yapıyorum. Fantezimin, ütopyamın gelişkinliği mesleğime de bağlı. Tabii, çevresel etkenlerime de bağlı.

IŞIKÇI OLARAK GİTTİ TİYATROCU OLDU

Bir dönem iş arıyorum baktım gazetede tiyatroya ışıkçı ve oyuncu aranıyor. Ben elektronikçiyim 'Işıkçılığı yaparım' dedim. 'Ben ilan için geldim' demeye kalmadan elime teksti tutuşturdular. Şimdi açıklayamıyorum da bu dönemki gibi bir diyalog kurma halimde yok. Kapalı bir ev ortamından çıkmış bir adamım sonuçta. 'Işık için geldim diyemedim'. 'Şurayı okuyacaksın dediler' aldım teksti sıraya geçtim. Sıra bana geldi. 'Oku' dediler. Okuyacağım metin Nazım Hikmet'in Kuvayi Milliye Destanı. 98 sayfa düz bir şiirdir o destan. Zordur yani. Okudum. 'Tamam, seni aldık, 'Diğerleri gidebilir' dediler. 'Ben hala ışık için geldim' diyemedim. Tiyatroyla tanışma halim bu. O gün Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nin Farabi Salonu'nda 600 kişi önünde oynadım. Bir taraftan taşta düşürüyorum. Hastaneye gittim iki tane ağrı kesici iğne vurdular. O halimle çıktım bangır bangır bağırıyorum. Oyunda en aksiyonlu ve heyecanlı bölümleri bana verdiler. 600 kişi önündesiniz. İnanılmaz zevkli tabi ki alkış aldığınızda o insanların size böyle hayranlıkla bakma hali sizi motive ediyor. Vazgeçemiyorsunuz. Sahne tozu yutma hali o aslında. Ondan sonra tabi çocuk oyunlarıydı, yetişkin oyunlarıydı, çeşitli gruplar, özel gruplar derken 'Bu iş böyle olmayacak. Bunun bir eğitiminin olması gerekiyor' dedim. Nasıl yaparım diye düşünürken araştırma sonrasında DTCF Tiyatro mezunlarının açtığı bir kurs olduğunu öğrendim. İyi hocalarım oldu. Oyunculuk kursu aldım; klasik oyunculuk, modern oyunculuk.

TUNCEL KURTİZ VE AYLA ALGAN'IN ATÖLYELERİNE KATILDIM

Kurstan sonra Tuncel Kurtiz ve Ayla Alga'nın atölyelerine katıldım. Kendinizi geliştirmezseniz hiçbir anlamı yok çünkü oyunculuğun. Konservatuarda bu eğitimleri 4 yılda veriyorlarsa ben 10 yılda aldım. Ama işin mutfağıyla birlikte yaptım. Işık editörlüğü de yaptım, dekor uygulamaları da yaptım, kostüm de tasarladım, kostüm de diktim.

• Hem tiyatro hem sinemamı var?

Dizi oyunculuğu da var. Orada hep kötü adam yaftası yakıştırdılar. İyi yaptığımı düşünüyorum. Herkeste iyi yaptığımı düşünüyor. Oyunda ateşleyici ve hikayeyi patlatıcı, ileriye taşıyıcı unsur hep kötü karakterlerdir. Bunların da versiyonelleri çok fazla. İyi bir senarist bunun üzerinde iyi bir çalışma yürütüyor tabii ki ama kötü bir senarist kötüyü kötü olarak lanse etmeye çalışıyor. İyi bir oyuncuysanız bunu alt metin olarak sizin doldurmanız gerekiyor. Kötüyü oynamak daha zor aslında ben her zaman oynadığımda acı çekiyorum. Yaşam içerisinde biraz güç gösterisine biraz fazla meraklı bir milletiz. Oturup konuşmaktan ziyade yumruklarımızın konuştuğu durumları seviyoruz ülkece. Aslında bu biraz çok bağıranın, çok konuşanın hep haklı olduğu düşüncesi gibi. Psikolojik bir sorun gibi geliyor bu bana. Çinçin doğumluyum hala Hasköy'de oturuyorum her iki semtte, mahalle kültürünün fazlaca olduğu yerler. Buralarda sokak kavgaları çatışmalar çok sık yaşanıyor. Bu da özden ve gelenekten gelen bir durum. Bu nedenle 'kötü bir karakter' vurup, kırıp döktüğü zaman daha gerçekçi oluyor, toplum tarafından daha sahipleniliyor ve seviliyor. Sinemada, televizyonda, tiyatroda izleyicilerin psikolojik yaklaşımları vardır. Mesela seyirci genelde başrolün yerine koyar kendini. İşte bir kadınsa; kadın başrolün yerine, erkekse; erkek başrolün yerine koyar. Mesela toplumun daha alt kesimlerine baktığımız zaman kötülük onlar için daha gerçekçi bir durum başrolde değil de, ana roldeki kötüyü tercih ediyorlar.

BEHZAT Ç., ARKA SOKAKLAR, AŞKI-I HAYAL...

• Siz bu zamana kadar hep kötü karakterleri mi oynadınız?

Evet, hep kötü karakterleri oynadım. 27 yıldır oyunculuk yapıyorum. Mesela tiyatroda yine ufak tefek iyi karakterler oynadığım zamanlar oldu. Genelde hep 'kötüydüm'. Bedensel iriliğimin de tabii büyük etkisi var. 'Behzat Ç', 'Arka Sokaklar', 'Aşk Bir Hayal', 'Kara Kutu' dizilerinde rol aldım.'Kod Adı' diye bir dizide de oynadım. Dizi, Susurluk olaylarını anlatı yordu. Orada Ayhan Çarkın'ı oynuyordum. 4 özel harekatçı polisin içinden en kötü olanı bendim. Öyle bir role bürünmüştüm. Di ğerlerinin hepsi öldüğü halde ben hayatta kalmıştım. Dizi 14-16 bölüm şeklinde gitti sonrasında 'Kod Adı Kaos' diye 4 bölümlük özel bir bölüm çekildi. Dediğim gibi bedensel dilimi iyi kullandığımı söylüyorlar: Yönetmenlerimiz olsun, senaristlerimiz olsun. Kötü karakterler için tercih ediliyorum ama açıkçası ben iyiyi de iyi oynayacağımı düşünüyorum. Şimdi bu kadar kötü ile haşır neşir olduktan sonra iyinin yapısallığını da çok iyi çözebiliyorsunuz. Neden iyiliğe ihtiyaç duyulduğunu fark ediyorsunuz, neden kötülüğe ihtiyaç duyulduğunu da fark ediyorsunuz. İzleyici, hep bizi kendinin yerine koymaya çalışır. Bu da iyi bir şey ama dediğim gibi kültürel seviyemizle de alakalı olduğunu düşünüyorum. İnsanlar kötülüğü daha çok seviyor. O da benim işime yarıyor mu yarıyor açıkçası. Şimdiki gençler bunu ayırt edebiliyor. Oyunculuk olduğunun farkındalar ama eskilerde bunu bir içselleştirme hali var. Seyirci hep dıştan bakar. Hep oynadığınız oyuna bakar insanların yaşamsal durumuyla hiç ilgilenmezler. Onlar için önemli değil. Onlar sadece izledikleri oyun üzerinden karar veriyorlar. Kötü karakterlere sayıp söverler. Hatta o arada senaryo da yazarlar. Böyle bir içselleştirme hali var eskilerin.

YOLDA DURDURUP HESAP SORUYORLAR

Mesela, yolda durdurup hesap soran insanlarla karşılaştım. 'Sen niye onu öyle yaptın' diye. Bu durum benim hoşuma gidiyor. Eğer yaşlıysa 'Tamam amcacığım veya teyzeciğim bir daha yapmam' deyip gülüp yoluma devam ediyorum. Seyirci normal hayatta sizi bilmez izledikleri film ya da dizi üzerinden sizi değerlendirir. O yüzden de kötüyü oynamak benim oyunculuğuma çok şey katıyor. Karaktere hayat verirken mimik kullanımlarımı iyi yaptığımı düşünüyorum bunun karşılığını da alıyorum zaten. Bizde sinemada bu çok önemsenen bir halde değil şu anda. O yüzden geride kalıyoruz bu kötü adam rollerinde. Kötü adam rollerini geri planda tutmaya çalışıyor senaristler. Ondan önce işte jön dediğimiz kadın ve erkekleri ön plana çıkarmaya çalışıyorlar ama toplumda bunu çok kanıksamıyor.

HOLLYWOOD'DA KÖTÜ İYİDİR!

• Kötüyü oynamak zor mu?

Oyunculuğun her türlü ekolünü kullanmak zorunda kalıyorsunuz. İşte tiyatroda bir sürü ekol vardır. Mesela, EricFromm gibi bir sürü ekol vardır. Aynı zamanda sinemanın da yapı taşıdır. EricFromm. 'Kötü'yü oynuyorsanız bu ekolün hepsini kullanmak zorundasınız, mecbursunuz yani size verilen senaryonun altını doldurmak için iyi bir bilgi ve birikim sahibi olmak zorundasınız. Bu bilgi ve birikimi kamera önünde gerçekleştirmek zorundasınız. Ama hani dediğim gibi iyinin versiyonel hali yok. Biri bir çiçek verdiğinde de iyi olarak kabul ediliyor. Hollywood sinemasında ya da yabancı filmleri izlediğiniz zaman başroldeki oyuncu aslında kötü olarak gösterilir. Serseri bir ruh hali, alkol kullanan, kadınlara karşı zaaflı, ama iyidir o mesela. Sinema ve dizi sektörünü onlar o yönde geliştiriyor. Mesela, bizde iyiye çok tabanca kullandırmazlar, iyiye adam dövdürtmezler, iyiye bir yeri patlattırmazlar bizdeki farklılık bu. Yurtdışında başrol karakterler serseri, asan kesen ama içinde de o iyiliği taşıyan kişi olarak görülüyor. Toplumsal değil de dünya geneline baktığımız zaman kötülüğün bu kadar rövanşta olmasının nedeni ise iyilerin hiçbir şey yapmamasından kaynaklanıyor ben öyle görüyorum. Oturduğun yerden iyi sözler söylemek dünyayı değiştirmiyor.

Editör: Haber Merkezi