Bize kendinizden bahseder misiniz?

1962 yılı İstanbul doğumluyum. 1985 yılında Mimar Sinan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Grafik Tasarım Bölümü'nden yüksek lisans eğitimini tamamlayarak mezun oldum. İstanbul'da değişik reklam bürolarında grafik tasarımcısı, ilaç sektöründeki şirketlerde de art direktör olarak çalıştım. 2005 yılında İzmir'e yerleşerek ara verdiğim sanat etkinliklerime suluboya ve seramik çalışmalarımla yeniden başladım. 2011 yılında soyut sanatla ilgilenmeye başladım.

Resme ilginiz ne zaman başladı?

Çocukluğumda odamın duvarlarını, dolaplarını resim yaparak boyuyordum. Küçük yaşlarda yaratmayı seviyordum. Hazır oyuncakları sevmiyordum, oyuncaklarımı kendim tasarlıyor ve kendim yapıyordum. Hepimizin hayatında fark yaratan öğretmenler vardır. Benim de lise eğitimim de resim öğretmenim Nevin Çokay çok iyi bir eğitimciydi. Resmi onunla daha çok sevdim. İzmir'e yerleştikten sonra suluboya ile tekrar çalışmalarıma başladım. Üç boyut kavramını öğrendim. Seramik çalışmalarım oldu. Soyut çalışmalarımda dışavurumcu bir anlatım oluşturmam da İzmirli ressam Reyhan Abacıoğlu ile olan atölye çalışmalarım benim için çok önemlidir.

Resme dair neler söylersiniz?

Resim kim ne görüyorsa odur. Mesela mavilerin yoğun olduğu bir tablomda siz deniz teması algılarsınız, bir başkası doğaya olan özlemini görür, bir başka arkadaş'İstanbul'u gördüm ben bu resimde' diyebilir. İzleyiciye ne hissettiriyorsa odur. Çünkü bir düşünceyi empoze etmeye çalışmak, çok tercih ettiğim birşey değil. Şöyle birşey daha var ki bir sanat eserinde kişi o eserle ve duygularla bağ kurabilmeli, kişi o resimle özdeşleşebiliyorsa, o zaman ondan hoşlanıyor, onunla duygusal bir yakınlık kuruyor ve onda kendini buluyor. Benim resmimi almak isteyenlere de 'bağ kurabiliyorsanız resimlerimi alın' derim. (Şu an çalıştığı tabloyu gösteriyor) Mesela bu resmimde çok katmanlıçalıştım ve bu resmi yaparken bir çocuk geçti üstünden onun ayak izi var bu resimde. Böyle doğaçlama olaylar oluyor ve ben en çok bu doğaçlamaları seviyorum. Yani sanat da hayat gibi her an her şey olabilir, ben yaşıyorum yaşadıkça resmim de gelişiyor.

RESİMLERİMDE YAŞANMIŞLIKLAR VAR

Resimlerinizdeki farklılık nedir?

Ben özellikle katmanları, yaşanmışlıkları seviyorum. Resimlerimde yaşanmışlıkları, katmanları temsil ediyor. Bir çocuk geçiyor, bir katman oluyor, birini görüyorum başka bir katman oluşuyor, ardından başka birini görüyorum bir his oluşuyor o hisle devam ediyorum ve böylece bir resim, bir serüven haline geliyor. Serüvenim bitti deyince resim de bitiyor. Şöyle bir farklılığı da belirtmeden geçemem ki bir resim bazen bir saatimi bazen de günlerimi alabiliyor. Bu bir yolculuk gibi. Yolculuk çok kısa da sürebiliyor, uzun da. O yolculukta bazen yollar değişiyor, başka bir yola sapıyorsunuz, kısaca resim yaparken hayatı yaşıyorum.

Bir resme başlama süreciniz nasıl gerçekleşiyor?

Hissettiğim renklerle başlıyorum. Bu renkleri alıyorum daha sonra bu renklerin birbiriyle geçişini sağlıyorum. Önce bir doku oluşturuyorum, katmanları oluşturuyorum. Yani bir bina gibi temeli oluşturuyorum öncelikle, sonra kat kat üstüne resmi örüyorum.Başlangıçta aldığımız kurallarla ve bilgilerle son halini veriyorum.

Peki resimle anlatmak istedikleriniz var mı?

Tabi şöyle ben daha çok umut, aydınlık gibi konularda resim yapmayı tercih ediyorum. Ama istediğim zaman istediğim konuyla ilgili resimlerde aktarabiliyorum. Öte yandan bazı sergiler temalı oluyor. O resimlerde vermek istediğim mesajlar tabiî ki var. Örneğin kadına şiddeti anlatıyoruz, toplumsal olayları anlatıyoruz.

8 Mart- 18 Nisan 2019 tarihleri arasında, 'Kare'ye Saygıyla/Respect to Square '' adlı serginizi açtınız, bu serginin teması neden kare anlatır mısınız?

Sanatçı, doğayı ve nesneleri soyutlamak yerine, kendi doğallığının dışavurumunu, grafik alt yapısının da etkisiyle akrilik tekniği ile kütle, renk ve yoğun dokularla soyut olarak tuvaline yansıtmaktadır. Bu soyut çalışmalarının çıkış noktasında, gerçek dünyamızın içinden ya doğa ya da onun parçası olan nesnelerin ortaya çıktığı görüşü yatar. Sanatçının Söylemi; ''Sergimde; eylem,düş ve nesneyi , denge ve orantının sembolü olan 'kare'' de görmek istedim ve kendime sordum '' neden kare?'' Güvenin ve eşitliğin sembolü….Kısıtlama ve korumanın simgesi…. Kare çerçeve kullanımımın, bir rastlantı olmadığını belirtmek isterim. Kararlı,sağlam dikey bir duruşu anlatan '' kare'' içinde, kendimi olduğum gibi kabul ederek'', 'Ben''iyeniden keşfetme serüvenimi deneyimlemek.... Aynı zamanda da, doğanın akışkanlığı ile içselliğimi yansıtarak, izleyicinin sezgisel görmesini sağlamak … Beni bağlayan,kütle,renk ve yoğun dokulardan oluşan katmanların tınısıdır. O andaki duygularımı ve yaşanmışlıklarımı ortaya koyar. Kare'nin tanımlanmış keskin ve eşit sınırlarına karşı benim hiçbir biçime uymayan öznel, rastlantısal dokunuşlarım. İçselliğim baş kaldırıyor,sınırlarını kendimizin çizdiği bu dünyada. Bu da aslında ta kendisidir hayatın. ''Yaşamındaki sınırlar yalnızca senin belirlediklerindir.'' der Epikletos, ''Kare''alanda resim yapmak,kendi güvenli sınırlarımın içindeki sınırsızlığımı göstermek isteğimden. Bu bana özgü bir sınırsızlık. Başka bir deyişle, ruhumun, içsel serüvenimin sınırsızlığı.

Resimle ilgilenmek isteyen gençlere tavsiyeleriniz neler?

Bir kere çok çalışacaklar. Yetenek yüzde 10, geri kalan eğitim, çok çalışmak ve bilgilenmek. Yani iyi resim yapabilmek için çok çalışmak gerekiyor, çünkü resim nankördür, resmi bıraktığında o da seni bırakır. İki ay fırçayı eline almazsan unutuyorsun. O yüzden resmi bırakmayacaksın, hep çalışacaksın hep uğraşacaksın.

SANATLA BİRBİRİMİZİ ANLIYORUZ

Sanatın insan hayatındaki yere değinirseniz neler söylersiniz?

Sanat önce bir ihtiyaçtır. Sanat zor şartlardan karanlıktan doğuyor, sanatla birbirimizi anlıyoruz. Sanatla hayatı güzelleştiriyoruz. Sanatla hayata bakışınız değişiyor. Mesela resim yaparken renkleri dengeli kullanmak durumundasınız, bu denge hayatınıza da yansıyor. Sanatla hayata daha anlamlı bakıyor ve hayatın güzel tarafını görüyorsunuz. Sanatsız bir hayat düşünemiyorum.

Resim yapmasaydınız hangi işle uğraşmak isterdiniz?

Bir kere kesinlikle sanatın başka bir dalıyla uğraşırdım yine. Bu iş de kesinlikle yine bir tasarım işi olurdu. Moda olabilir ya da başka bir yaratıcılık işi. Çünkü bu halim çocukluğumdan geliyor. Çocukluğumda da oyuncaklarımı kendim yaptım. Mesela filme mi gittim, geldikten sonra o filmi kare kare çizerdim. Hiç unutmuyorum ilkokul çağlarında Pamuk Prenses'i izlemiştim. Geldim eve onu çizip, kendi kendime oynatmaya çalıştım. Öte yandan o zamanlarda bile kuklalar yaptım, oyuncak plaklar yaptım. Babam tren almıştı bana gittim o trene 3 boyutlu istasyon çizmiştim. Okul tatil olur ben hemen portre çalışmaya başlardım. Yani çocukken de sanatla uğraşıyordum.

Editör: Haber Merkezi